Salgına rağmen, mücadeleye devam!

Pandeminin ve krizin ağırlaştırdığı koşullar içinde 25 Kasım’ın güncel çağrısı bir kez daha işçi emekçi kadınların örgütlülüğünün güçlendirmesi olmaktadır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 03 Aralık 2020
  • 08:00

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nü geride bıraktık. Pandemi koşullarının yarattığı zorluk alanlarına rağmen, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de 25 Kasım, yaygın ve görece kitlesel eylemlere konu oldu. Geçtiğimiz yıl Latin Amerika’dan İsviçre’ye, Bangladeş’ten Yunanistan’a kadar dünyanın pek çok yerinde, başta kadına yönelik şiddet olmak üzere kadınların yaşadığı sosyal ve ekonomik sorunlarıa karşı gerçekleştirdikleri eylemler, 25 Kasım’da da şiddete ve burjuva gerici iktidarların politikalarına karşı eylemlere dönüştü. Türkiye’de ise 25 Kasım, kadınlara yönelik gerçekleşen kapsamlı saldırılara, her geçen gün artan kadın cinayetlerine ve son olarak Saray rejiminin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme yönündeki kararına tepkiyle beraber, tüm sürecin birikimi üzerinden gerçekleşti.

***

Bu yıl 25 Kasım, kadınların, ilerici-devrimci güçlerin ve emekçi kesimlerin yanısıra, iktidar sözcülerinden burjuva sınıfın temsilcilerine kadar düzen cephesinin de gündemindeydi.  Bir bütün olarak şiddet sorununu “haddini bilmez erkeklere” indirgemelerine rağmen, düzen cephesinin her bir öğesi, kadına yönelik şiddete “tepki” gösterdiler. Bu konu ile ilgili yapılan açıklama ve tepkilerin gerisinde kuşkusuz kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin ciddi boyutlardaki artışı yatıyordu. Bu ağırlaşan sorun karşısında hiç bir sorumluluk almayan ve sorumluluğu üzerinden atmak için açıklamalar yapanlar, koro halinde timsah göz yaşları dökmeye devam ettiler.

25 Kasım’da kadınlar sokaklardaydı...

Bu yıl 25 Kasım, pandemi koşullarınının başta kadınlar olmak üzere işçi ve emekçiler için yarattığı ağırlaşan koşulların altında, şiddet ve kadın cinayetlerinin artış yaşadığı bir süreçte karşılandı. AKP-MHP rejiminin çok yönlü saldırılarının bir parçası olarak kadına yönelik baskı ve saldırılar da eksilmek bir yana daha da artmaya devam etti. Kadına yönelik şiddet karşısında öncelikli olarak kamunun görevlerini esas alan İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline dönük girişimler ise, yakın dönemin temel gündemlerinden biri olmaya devam etti.

Pek çok kentte, pandeminin yarattığı zorluk alanlarına rağmen, nispeten kitlesel bir şekilde gerçekleşen 25 Kasım eylemlerinde de ağırlıklı olarak bu gündemler öne çıktı. Çok sayıda il ve ilçeye uzanan eylemlerin en temel başlığı ise, pandemi koşullarında kadınlar üzerindeki baskı ve şiddetin artması, yoksulluğun derinleşmesi oldu. Pandeminin daha da ağırlaştırdığı ekonomik krizle beraber kadın emeğine dönük saldırılar da temel bir başlık olarak öne çıktı. Ardı ardına gerçekleşen kadın cinayetlerinin yanısıra, AKP-MHP iktidarının kadınlara dönük düşmanca politikalarının yanı sıra, İstanbul Sözleşmesi'nin iptal edilmesi yönündeki girişimleri de tepkiye konu edildi. Genel planda bu temel başlıklar işlenmesine rağmen, bazı alanlarda yerelin kendi özgün gündemleri de öne çıktı. Örneğin, Dersim’de yapılan eylemde aylardır kayıp olan ve göstermelik arama çalışmalarına rağmen bulunamayan Gülistan Doku’nun kaybedilmesi, Kürt illerinde ise kayyım saldırısı ve kadın kurumlarının kapatılması vb. gündemlerin öne çıktığını söyleyebiliriz.

Yaşadığı çok yönlü krizin içinde debelenen saray rejimi, ayakta kalabilmek için başvurduğu baskı ve zorbalığı bu dönemde de sürdürdü. Ülke genelinde toplumsal muhalefet güçlerine baskı ve terör uygulanırken, ücretsiz izne çıkarılan Birleşik Metal İş üyesi işçilerin eylemine de vahşi bir şekilde saldırıldı. Bir sonraki gün gerçekleşen kadın eylemlerinde bir dizi kentte (İstanbul, Ankara, Kürt illeri) yaşanan baskı, yasak ve engellemeler, kadınların ısrarlı ve kararlı duruşlarıyla püskürtüldü. Bu kararlı duruşun yanısıra, AKP-MHP iktidarının sicilinin bozuk olduğu kadın sorunu konusunda gerilimi artırmaktan kaçınan bir politika izlediğini söylemek mümkün. Keza, bazı bölgelerde eylemlerin öncesinde ve eylem alanlarında kadına yönelik şiddete karşı bizzat kolluk güçlerinin bildiri dağıtması, stantlar açması ve ajitasyon konuşmaları yapılması, iktidarın kadın sorunu konusunda imaj tazelemeye dönük girişimleri olarak düşünülmelidir.

25 Kasım’a damgasını pandemiye rağmen sokağı terketmeyen kitleler vurmuş olmasına rağmen, 25 Kasım’a dönük eylem ve etkinliklerin günlere yayılarak sürdüğünü söylemek mümkündür.

Pek çok kentte haftaya boyunca etkinlikler, toplantılar, broşür dağıtımları, eylem çağrıları, sosyal medya faaliyetleri gerçekleşti. Bu faaliyetler, kadına yönelik şiddete karşı mücadele çağrılarının daha geniş kesimlere taşınmasını ve yankı bulmasını sağladığı gibi, gerçekleşen eylemlerin yarattığı etkiyi de beslediğini söyleyebiliriz.

Feminist hareketinin sınırları...

8 Mart’ta olduğu gibi, 25 Kasım kadın eylemlerinde de İstanbul’daki eylemler öne çıkarken, eylemlerin adresi her yıl Taksim oluyordu. Ancak Kadın Platformu, “pandemi gerekçesiyle” bu yıl 25 Kasım eylemini Kadıköy’e çekti. Bu “alan değişikliği”ni, pandeminin yarattığı sonuçlardan öte, geçen yıl 25 Kasım ve ardından 8 Mart eyleminde yaşanan gelişmelerin bir sonucu olduğunu düşünmek gerekir. Son olarak geçtiğimiz 8 Mart’ta, Taksim konusunda devletin baskıcı ve yasakçı tutumu karşısında, bazı kadın gruplarının barikatları aşma iradesi göstermesine rağmen, başta feminist gruplar olmak üzere eylemin örgütleyicileri geri adım atarak kitlenin yönünü Karaköy’e çevirmişti. 8 Mart özelinde daha belirgin olarak öne çıkan ise, hareketin önünde yeralan feminist güçlerin, yükselen kadın hareketinin sınırları aşmasından ve “kontrolden” çıkmasından duyduğu korku nedeniyle kitleleri geri çekmeye çalışmasıdır. Bu yıl 25 Kasım’da yaşananlar ise bu yaklaşımın ürünü ve devamıdır. Eylemin pandemi gerekçesiyle Taksim’den Kadıköy’e çekilmesi ise, yükselen kadın hareketinden ve sınırları aşmasından duyulan korkunun ürünü olarak, kadın hareketine sınırlar çekme hamlesinin bir sonucudur.

Bir başka nokta ise, yaşanan tartışmaların ardından, Kadın Platformu’nun başka bazı bileşenlerinin Taksim’de sınırlı güçlerin katılımı ile eylem gerçekleştirmesidir. Kadıköy kararına rağmen, Taksim’de 25 Kasım eylemini gerçekleştirmekte ısrar etmeleri, Taksim eylemini düzenleyenler açısından başka bir zaafı ortaya koymuştur. Kadın Platformu’yla, 25 Kasım eylemlerinin politik içeriği konusunda sorun görmeden, yalnızca alan üzerinden yaşanan ayrışma, sağlıklı bir ayrışma değildir.

Sendikalardan 25 Kasım eylemleri..

25 Kasım’ın ön sürecinde ve gününde, kadın örgütlerinin yanı sıra ilerici-devrimci güçlerin eylem ve etkinlikleri öne çıkmakla beraber, şiddet sorununun boyutlanmasından kaynaklı bazı sendikalar da bu sorunu gündemlerine aldılar. BMİS, Petrol İş Sendikası, TEKSİF başta olmak üzere bazı sendika şubeleri, fabrikalarda eylem ve etkinlikler gerçekleştirdiler. Bazı fabrikalarda ise erkek işçiler, kadına yönelik şiddeti protesto ettiler. Kadın sorununu, başta kadın işçiler olmak üzere işçi sınıfının gündemine taşımak ve tutum almak açısından fabrika içlerinde gerçekleşen bu eylemlerin anlamlı olduğunu söylemek gerekir. Ancak herşeye rağmen, önemli günlerde eylem yapıp diğer zamanlarda kadına yönelik şiddet, taciz ve mobbing konusunda kıllarını kıpırdatmamak, bu konuda adım atmamak, işçileri bu gündemler ekseninde ileriye çıkarmak için bir şey yapmamak, bürokratik zihniyetin tezahüründen başka bir şey değildir. Öyle ki, işyerlerinde şiddet, taciz ve mobbingin son bulması talebinin yanısıra, pek çok sendikanın imzacısı olduğu, işyerlerinde taciz ve mobingi engellemeyi içeren İLO’nun 190. maddesinin uygulanması talebi, 25 Kasımlar’dan 25 Kasımlar’a sendika bürokratlarının gündemine gelmektedir.

Sinbo işçilerinin izinde...

25 Kasım sürecinde en anlamlı olan etkinliklerden birinin Sinbo işçilerinin gerçekleştirdiği 25 Kasım etkinliği olduğunu söylemek gerekir. Sinbo başta olmak üzere, işyerlerinde taciz ve mobbinge karşı mücadele görevlerinin ele alındığı etkinlik, işçi sınıfının kadına yönelik şiddet karşısında sınıfsal tutumunu ortaya koymak ve bu tutumu işçilere ve ilerici güçlere taşımak açısından önem taşıyor.

Aynı zamanda Sinbo işçilerinin 25 Kasım Kadın Platformu’nun çağrısıyla gerçekleşen eyleme katılması, kadın işçilerin taleplerinin yanısıra Sinbo direnişini kadınların gündemine taşıması, işçi sınıfının kadın hareketine gerçek müdahale zemininin mütevazi bir örneği olduğunu görmek gerekir.

25 Kasım’ın güncel çağrısı...

Son dönemde gerçekleşen ve toplumsal muhalefete umut veren işçi eylemlerinin yanısıra kadın hareketi, pandemi sürecinin yarattığı tüm zorluklara rağmen dinamizmini koruduğunu 25 Kasım’da bir kez daha göstermiş oldu.

Son yıllarda AKP iktidarı eliyle yütülen kadın düşmanı politikalara karşı yükselen ve dinamizm kazanan kadın hareketi içerisinde emek eksenli sorunlara tepkiler öne çıkmaya devam ediyor. Bu durumun, harekete önderlik eden güçlerin bakış ve eğilimlerinden öte, gün geçtikçe derinleşen ekonomik krizin, emek ve sermaye arasında artan kutuplaşmanın kadınlar üzerinde yarattığı yıkımın yansımaları olduğunu görmek gerekiyor.

Sinbo’daki kadın işçilerinin gerek direniş alanında gerekse 25 Kasım eylemlerinde gösterdiği gibi, kadına yönelik saldırılara ve şiddete karşı mücadelenin gerçek öznesi işçi ve emekçi kadınlardır. Aynı zamanda kadın hareketine gerçek anlamda yön verecek maddi toplumsal güç de işçi ve emekçi kadınlardır.

Pandeminin ve krizin ağırlaştırdığı koşullar içinde 25 Kasım’ın güncel çağrısı bir kez daha işçi emekçi kadınların örgütlülüğünün güçlendirmesi olmaktadır.