İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanların “Ankara Mutabakatı”

AKP-Erdoğan iktidarı kendisinin imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’ni dahi toplumu kutuplaştırma malzemesine çevirebildi. Bu tartışmalar döneminde kendi standartlarını oluşturacaklarını ifade eden AKP sözcüleri ve şefi şimdi de “Ankara Mutabakatı”nı anlatmaya başladılar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 01 Nisan 2022
  • 19:00

AKP-MHP iktidarının sözcüleri, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı düşündüklerini söylediklerinde oluşan tepki karşısında “Biz kendi sözleşmemizi yapacağız” demişlerdi. AKP Genel Merkez Kadın Kolları Başkanı Lütfiye Selva Çam, “İstanbul Sözleşmesi bizim için nas değildir. Eleştirilemez, dokunulamaz değildir. Gerekirse Ankara Sözleşmesi ile yola devam ederiz” diyerek, iktidarın yaklaşımını ortaya koymuştu. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı Ankara Sözleşmesi argümanları dolaşmaya başlamıştı. Son zamanlarda “Ankara Mutabakatı” adı altında bu yönlü çalışmalar sürdürdüklerini ifade eden açıklamalar yapıyorlar.

Ülkenin başına çöreklenmiş “bir tek adam” zorbalığı hüküm sürüyor. Mevcut iktidarın gerici-faşist zihniyeti, onu destekleyen herkese, dolayısıyla AKP-Erdoğan destekçisi kadınlara da sirayet etmiş durumda. İktidarın saldırılarına hedef olmak için karşısında yer almaya bile gerek yok. Din istismarcısı faşist iktidar, kendisi ile birebir aynı olmayı tercih etmeyenlere sürekli savaş açmış durumda. Buna bir çeşit “karşıtlıklardan beslenme, taraflaştırma, dikey kutuplaştırmayla varlığını devam ettirme” politikası denilebilir. Gericiliğin saltanatı bu yolla olabildiğince uzatılmaya çalışılıyor. AKP-Erdoğan iktidarı kendisinin imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’ni dahi toplumu kutuplaştırma malzemesine çevirebildi. Bu tartışmalar döneminde kendi standartlarını oluşturacaklarını ifade eden AKP sözcüleri ve şefi şimdi de “Ankara Mutabakatı”nı anlatmaya başladılar.

Kadın hakları için İstanbul Sözleşmesi’ne gerek olmadığını ifade eden AKP Genel Başkan Yardımcısı Fatma Betül Sayan Kaya, Türkiye’nin hukuk sisteminin kadınları koruyacak güçte olduğunu iddia edebiliyor:

“Kadın haklarının teminatı için İstanbul Sözleşmesine ihtiyacımız olmadığını görüyoruz. Türkiye kendi hukukuyla, iç mevzuatıyla, anayasal düzenlemeleriyle kadınların hakkını koruyacak güce sahiptir. Bu konuda aslolan İstanbul Sözleşmesi değil, bizim kendi hukukumuz ve bu konuda yapmış olduğumuz düzenlemelerdir. Kadına karşı şiddetle mücadele noktasında kararlılık olduğu müddetçe bu konuda hiçbir şekilde geri adım atılmayacaktır.”

Haliyle sormak gerekiyor, madem öyle neden korumuyor? Neden önlem alacak bir işleyiş oluşturmuyor? Neden cezalarla caydırıcılık sağlanmıyor? Neden kadına ve çocuğa yönelik işlenen suçları normalleştirmeye çalışan bir zihniyet ile davranılıyor? Ve her geçen gün kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, çocuk istismarı oranları niye yükseliyor?

Kadına yönelik şiddeti önleme hedefi ile düzenlenmiş İstanbul Sözleşmesi’ni 2011’de imzalayan Türkiye, yıllarca onu hukuki ve fiili olarak yok saydı. Sonrasında da sözleşmeden çıkacağını ilan ederek, bin bir türlü karalama yoluna gitti.

Bu karalamanın örneklerinden birini de İstanbul Sözleşmesi’nin aile yapısını zedelediğini ifade eden Fatma Betül Sayan Kaya’nın, aileyi kutsayarak “güçlü kadınlarla güçlü ailelerin ve güçlü Türkiye’nin oluşacağını” vurgulayan şu konuşması oluşturuyor:

“Ancak gelinen noktada sözleşmedeki bazı kavramların, Türkiye’nin aile yapısını hedef alan, toplum ve aile değerlerine uygun olmayan eylemlerin ve söylemlerin olduğu noktaya çekildiğini gördük. İstanbul Sözleşmesi, bazı odaklar tarafından cinsiyetsizliğin ve kadın ile erkek düşmanlığının arka planı haline getirildi. Bu bakımdan sözleşmenin feshedilerek kadın hakları ve kadına şiddetle mücadele konusunda kararlılıkla çok daha iyi ve net adımlar atmaya devam edeceğiz. Kadın güçlü olursa aile güçlü olur, kadının hakları korunursa bireysel ve toplumsal kalkınma ve iyileşme güçlü olur. Bu nedenle ‘Güçlü kadın, güçlü aile, güçlü Türkiye’ diyoruz.”

AKP şefi de “aileerkil” tabiri ile tarif ettiği Türkiye’nin yapısının bozulmaması için her daim kadının üzerine yıkılan yükümlülükleri hatırlatmaktan geri durmuyor.

O halde yine soralım, madem kadının güçlü olması lazım, neden kadının toplumun her alanında yer almasını sağlamak yerine, ona her fırsatta çocuk doğurmasını söyleyip, evdeki görevlerini hatırlatıyorsunuz? Neden giyimine, gülmesine, tercihlerine karışıyorsunuz? Neden kadın düşmanı politikalar üretiyorsunuz? Neden bu toplumda kadınların yaşadıkları eşitsizliklere son vermiyorsunuz?

Kadınları korumaya yönelik işleyen hukuk sistemi, yeterli yasa vb. olduğunu iddia eden iktidar sözcüleri, Ankara Mutabakatı ile iç hukukun gerektirdiği her türlü adımı atacaklarını ifade ediyorlar. Türkiye’nin işlemeyen hukuk sistemini kadınları koruyabilecek bir dayanak olarak göstererek, “Şiddet uygulayanın gözünün yaşına asla bakmadık, bakmayacağız” cümlesini sarf ediyorlar. Sanki kadın cinayetlerinin faillerini kıyafeti düzgün diye serbest bırakmamışlar, çıkardıkları af ile tahliye etmemişler gibi...

Gebze’den bir Kızıl Bayrak okuru