Burjuva demokrasisinin iğreti seçme-seçilme hakkı

Burjuva demokrasilerinin, kadın hak ve özgürlüklerine biçimsel önem verdiği ortadadır. Kadınlar "demokrasinin beşiği" sayılan İngiltere'de 1928, ABD'de 1920 yılında oy hakkını elde ederken, bu hakkın gelişmiş burjuva demokrasisiyle tanınan İsviçre'de 1972 yılında elde edilmiş olması burjuva demokrasinin sınırlarını göstermektedir. Oysa daha 1917 yılında Ekim Devrimi'yle kadınlar seçme-seçilme başta olmak üzere pek çok hakkı elde etmişlerdir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 05 Aralık 2021
  • 15:19

Türkiye’de 1934’te, “Kadınlara Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı” verilmesine istinaden her yıl 5 Aralık günü, “Kadın Hakları Günü” olarak kutlanıyor. Seçme ve seçilme hakkının gerisindeki mücadeleler yok sayılarak, burjuva cumhuriyetinin kadınlara bu hakkı “bahşetme” lütfunda bulunduğu özellikle işleniyor. Türkiye’nin kadınlara seçme ve seçilme hakkını dünyada ilk tanıyan ülkeler arasında olduğu iddia edilerek, burjuva demokrasisine güzellemeler yapılıyor.

Türk burjuvazisi cumhuriyetin kuruluşundan itibaren batı emperyalizmine eklenmek için olsa da, burjuva demokrasisinin belli başlı temel gereklerini yerine getirmek adına kimi adımlar atmıştır. Kadınların seçme ve seçilme hakkının geç de olsa kabul edilmesi kuşkusuz ileriye yönelik bir gelişmedir. Ancak unutulmamalıdır ki dünyadaki mücadelelerin bir yansıması ve parçası olarak, kadınların oy hakkı mücadelesi Osmanlı zamanından cumhuriyetin kuruluşuna taşınmış bir mücadeledir.

Dünyada kadınların oy hakkı mücadelesi

1800’lerin sonundan itibaren kadınlara oy hakkı talebi öne çıkmaya başlamış, 1900’lerin başında özellikle İngiltere’de ve ABD’de gelişen burjuva ve küçük-burjuva kadın hareketleri bu konuda ciddi mücadeleler vermişlerdir. Ancak bu hareketler sınıfsal konumları gereği mücadeleyi burjuva toplumunda biçimsel hak eşitliği sınırlarında ele almışlardır. Örneğin İngiltere’de oy hakkı mücadelesi veren Süfrajetler ilerici burjuva kadın hareketinin önemli bir deneyimidir. Orta ve üst sınıftan gelen kadınların öncülüğünde gelişen Süfrajet hareketinin geniş yankı uyandırması ve kitleselleşmesinde işçi kadınların önemli katkıları olduğunu da vurgulamak gerekir.

Kadınlara oy hakkı talebi uluslararası sosyalist işçi hareketinin de önemli gündemlerinden biridir. 1907’de 1. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında diğer sosyal taleplerle birlikte kadınlar için genel ve sınırsız oy hakkının talep edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu talep Uluslararası İşçi Kongresi’nde de karar altına alınmıştır. Devamında da işçi hareketinin taleplerinden biri olarak bu mücadeleler verilmiştir. 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başlaması burjuva kadın hareketinin gündemini değiştirse de savaşın sonunda, 1917’de Ekim Devrimi’yle birlikte kadın hak ve özgürlükler mücadelesi açısından da önemli bir eşik atlanmıştır. Sovyetler Birliği’nde sosyalist devrimle kadınlar daha pek çok kazanımla birlikte seçme ve seçilme hakkını da elde etmişlerdir. Ve bu kazanımların dünya genelinde önemli yankıları olmuştur.

Osmanlı’dan cumhuriyete kadın hakları

Dünya genelinde gelişen işçi hareketinin yanı sıra kadın hareketinin etkileri Osmanlı topraklarına da yansımıştır. İşçi hareketiyle birlikte kadın hareketinin kendini ifade etmesi, özellikle 1908’de, 2. Meşrutiyet döneminin görece özgürlük ortamında belirgin hale gelmiştir. Kadınlar çeşitli dergiler çıkartmaya başlamış, derneklerde örgütlenmişlerdir. Çoğu eğitim, yardımlaşma gibi farklı amaçlarla kurulan dernekler olsa da Osmanlı Müdafaa-i Hukuk-i Nisvan Cemiyeti ve onun yayın organı Kadınlar Dünyası kadın hakları ve eşitliği konusunda öne çıkan örneklerdendir. Buna rağmen bu dergi de kadınların siyasi eşitlik talebini ancak 1921’de daha net gündeme getirilebilmiştir. Özetle seçme ve seçilme hakkı kadınların cumhuriyet kurulduğunda istedikleri temel haklardan biriydi.

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte kadın eşitliğini savunan kadınlar, kurucusu Nezihe Muhiddin olan Kadınlar Halk Fırkası’nda örgütlendiler. Ancak burjuva cumhuriyeti bu partinin kurulmasına “kadınların hayır işleriyle uğraşmalarının daha iyi olacağı”nı söyleyerek izin vermemiştir. Nezihe Muhiddin bunun üzerine Türk Kadınlar Birliği’ni kurmuş, kadınların siyasi haklarının tanınması mücadelesini sürdürmüştür. 1925’te Şeyh Said İsyanı bahane edilerek çıkarılan Takrir-i Sükûn Yasası ile tüm dernekler kapatılmış, kadın örgütlenmeleri de bundan nasibini almıştır.

Nezihe Muhiddin, 1926’da Cumhuriyet Halk Fırkası’na aday olmak için başvuruda bulunarak mücadelesini sürdürse de bu talebi kabul edilmez. 1927’de Halide Edip ile birlikte yeniden dener ve yine bu talebi reddedilir.

Kadınlar ancak 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkına, 1933 yılında muhtar ve heyetlerine ve 1934 tarihinde de milletvekili seçme ve seçilme hakkına sahip olabilmiştir. Kadınların ilk kez oy kullandığı ve aday olabildiği seçimler 1935’te yapılmıştır. Görüldüğü gibi burjuva cumhuriyet kadınlara hak bahşetmemiş, kadınlar haklarını istemekte ısrar etmiştir.

Burjuvaziye karşı mücadelenin kazanımları

Burjuva demokrasilerinin, kadın hak ve özgürlüklerine biçimsel önem verdiği ortadadır. Kadınlar “demokrasinin beşiği” sayılan İngiltere’de 1928, ABD’de 1920 yılında oy hakkını elde ederken, bu hakkın gelişmiş burjuva demokrasisiyle tanınan İsviçre’de 1972 yılında elde edilmiş olması burjuva demokrasinin sınırlarını göstermektedir. Oysa daha 1917 yılında Ekim Devrimi’yle kadınlar seçme-seçilme başta olmak üzere pek çok hakkı elde etmişlerdir.

Tarihsel örneklerden görülmektedir ki kadın hak ve özgürlükleri alanındaki her kazanım burjuvaziye karşı verilen mücadelelerle elde edilebilmiştir. Ve çoğu hak her an geri alınmak üzere kayıtlara geçmektedir. Oy hakkı gibi kalıcı bir kazanım bile burjuva demokrasisinin sınırlarında erimektedir. Örneğin Türkiye 1934 yılında kadınlara seçme hakkı vermekle ve 5 Aralık’ı “Kadın Hakları Günü” olarak kutlamakla övünse de gelinen yerde, Kürt illerinde olduğu gibi, yerlerine kayyım atanarak seçilmiş kadınlar tutuklanmakta, milyonlarca kadının ve erkeğin seçme hakkı çöpe atılmaktadır. Şu an hapishanelerde pek çok seçilmiş milletvekili, belediye başkanı olan Kürt siyasetçi kadın var. Ve AKP Türkiye’sinde bu kanıksanmış hale gelmektedir. Gelinen yerde Erdoğan iktidarına ters düşen her seçilmişin kolayca yerinden edilebileceği herkesin malumudur. Burjuvazinin ise, kasaları dolduğu oranda demokrasi adına ne varsa yerlerde sürünmesine bir itirazı yoktur.

Özellikle içinden geçilmekte olan ekonomik kriz sürecini kalıcı OHAL koşullarında, baskı ve zorbalıkla yönetebilen Türkiye’de seçimler anlamını yitirmiş, demokrasi görüntüsünün son örneği haline gelmiştir. Bu koşullara ek olarak gericiliğin dozunun arttığı, kadınların yaşam haklarının tehdit altında olduğu bir dönemde, kadına seçme ve seçilme hakkının verilmesiyle övünmek çivisi çıkmış bu bozuk düzende bir mizansenin parçası olmak demektir.

Son olarak vurgulamak gerekir ki burjuva cumhuriyeti kurulduğundan beri seçilme oranlarına bakıldığında bile var olan eşitsizlik kendini göstermektedir. Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazandığı 1934 yılından bu yana yapılan genel seçimlerde kadın-erkek milletvekili dağılımını inceleyen Kadın Adayları Destekleme Derneği (KA.DER), Meclis’e giren kadın milletvekili oranının ortalama %5,25 olduğunu açıklamaktadır. KA.DER’in incelemesi, Türkiye’nin 20 şehrinin ise cumhuriyet tarihi boyunca bir tane bile kadın milletvekili çıkarmadığını ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu eşitsizlik oranları sadece Türkiye için değil, diğer kapitalist ülkeler için de böyledir.

Özetle burjuva demokrasisinde hak ve özgürlüklerin hakikatinden ve kalıcılığından bahsetmek mümkün değildir.