Zorbalığa inat direniş!

Eşitlik ve özgürlük taleplerinde ısrar eden Kürt halkı, ağır bedeller ödeme pahasına haklı-meşru mücadelesini sürdürüyor. Bu mücadele hakları korumanın da yeni haklar kazanmanın da temel yoludur. Fakat eşitlik ve özgürlük özleminin gerçekleşmesi ve kalıcı bir kazanıma dönüşmesi için kapitalist düzenin yıkılması şarttır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 03 Nisan 2021
  • 10:45

Sermaye sınıfının temsilcisi ve vurucu gücü olan AKP-MHP koalisyonu, içinde bulunduğu “beka krizi” derinleştikçe, bütün ölçü ve sınırları aşan bir zıvanadan çıkma hali yaşıyor. Ömrünü uzatmak için baskı ve terör aygıtlarının tahkimatını süreklileştiriyor, zorbalık, din istismarı, şoven-ırkçılık, kirli oyun ve manevralar gibi araç ve yöntemlerle yönetiyor. “Olağan” şekilde yönetemez duruma düştüğü Haziran 2015’ten bu yana ayakta kalmayı da bu iğrenç yöntem ve araçlara borçludur.

Rejimin merkezinde dinci-mezhepçi AKP ile ırkçı-faşist MHP var. Irkçılık AKP’nin genlerinde olduğu gibi, MHP’li kurtların zihniyeti de dincilikle maluldür. Bu dinci-faşist karışım, devletin resmi ideolojisini de belirler hale geldi. Sermeye sınıfının çıkarlarına hizmet eden bu karışım, emperyalizmin ülke içindeki temel siyasal dayanağıdır aynı zamanda. Perinçekçilerin, mafya babalarının, çete reislerinin desteklediği AKP-MHP rejimi saraya biat etmeyen herkese düşman muamelesi yaparken, en azgın saldırılarını Kürt halkına ve siyasal hareketine yöneltiyor.  

***

Irkçı-inkarcı saldırganlık Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Doğu Perinçek gibi rejim sözcülerinin nefret kusan vaazlarından eksik olmuyor. Bu saldırganlık düzenin ideolojik zehir yayma araçlarının, özellikle saraydan beslenen gazeteci kılıklı tetikçilerin mezbelesi olan meydanın diline de hakimdir. Kin kusan söylemler Meclis kürsülerinden eksik olmadığı gibi, trollerin linç kampanyalarında da ilk sırada yer alıyor. Irkçı saldırganlık söylemle sınırlı kalmıyor, devletin meclisi, kolluk kuvvetleri, işkencecileri, yargısı da harekete geçiyor. Devlet ricali ve trollerin söylemi, rejim güçlerinin kaba şiddetiyle tamamlanıyor.

İktidarın geçen hafta peş peşe attığı adımlar, sadece HDP’yi değil insan hakları savunucularını, kadınları, üniversite öğrencilerini ve diğer muhalif kesimleri de hedef aldı ve saldırganlığın yeni bir boyuta taşındığını gösterdi. Bu yeni furyada da rejim için “esas düşman” HDP ve onun şahsında Kürt halkı oldu. Her sıkıştığında ırkçı-şoven histeriyi kışkırtan iktidar bir kez daha aynısını yaptı ve bunu fiili saldırılarla sürdürüyor.  

***

İstanbul Sözleşmesi’ni, İHD’yi, direnen öğrenci gençliği hedef alan iktidar, 17 Mart’ta HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğini düşürdü ve Meclis’te başlattığı direnişi polis saldırısıyla sonlandırdı. Aynı anda sarayın yargısının düğmesine basıldı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. HDP saflarında aktif mücadele yürüten 600’den fazla kişi için “siyaset yasağı” gündeme getirildi. İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere birçok kentte kolluk kuvvetleri HDP’nin il ve ilçe binalarına baskınlar düzenleyerek, gözaltı furyası başlattı.

HDP’yi hedef alan bu tür saldırılar daha önce de defalarca gerçekleştirildi. Nitekim Kürt hareketinin halen binlerce kadrosu zindandır. Birkaç istisna hariç bütün belediye eş başkanları görevden alındı, bir kısmı tutuklandı. Kürt halkının yerel seçimlerde yaptığı tercih hoyratça çiğnenerek, sarayın kayyumları ‘belediye başkanı’ olarak atandı. Yıllardır devam eden bu histerik saldırılar, nihayet HDP’nin kapatılması noktasına vardırıldı.

***

Kürt halkına düşmanlıkta aynı çizgide buluşan “Erdoğan, Perinçek, Bahçeli, mafya-çete reisleri koalisyonu”, HDP’nin “defterini dürmek” için adeta çırpınıyor. Saldırı furyası Newroz öncesinde tavan yaptı. Irkçı koalisyon hedef tahtası haline getirdiği HDP şahsında Kürt halkının iradesini zayıflatma, cesaretini kırıp sindirme, mücadele dinamiklerini pasifize etme hevesindeydi.

Saldırı furyasının başlatılmasından birkaç gün sonra gerçekleştirilen Newroz kutlamaları, Kürt halkının mücadele azminin diri olduğunu gösterdi. Pandemiye rağmen Newroz alanlarını dolduran yüzbinler, histeri nöbetleri geçiren Erdoğan başkanlığındaki ırkçı koalisyonun heveslerini bir kez daha kursağında bıraktı.

Zorbalığa inat alanları dolduran Kürt halkı, toplumsal meşruiyetini yitirmiş, kitle desteği eriyen rejimin işinin kolay olmadığını gösterdi. Çünkü iktidar ancak şiddet araçlarıyla siyaset yapabiliyor. Yüzbinlerin alanlara çıkması ise zorbalığın sökmediğini, hatta karşı direnci perçinlediğini gösterdi. Buna rağmen ırkçı koalisyon saldırganlığa devam edecek, zira elinde kullanabileceği başka bir araç kalmamıştır. Bundan dolayı giderek azgınlaşan bir rejim gerçeği var, ancak çöküşün önlenmesi yine de olası görünmüyor.

***

Sermaye sınıfı adına yönetirken ülkenin üstüne bir kabus gibi çöken ırkçı koalisyonun temel önceliği kaçınılmaz olan çöküşü geciktirmektir. Henüz seçimleri ilga edip kendini “ebedi iktidar” ilan edemediği için, kirli ve karanlık oyunlar çevirerek yol almaya çalışıyor. Ne seçimleri ilga edebilen ne “olağan” bir seçime gidebilecek durumda olan ırkçı koalisyon, düzen muhalefetini şeytanlaştırma, kriminalize etme, parçalama taktiği uyguluyor. Bu da öncelikle HDP’nin hedef alınması şeklinde icra ediliyor. Zira saray rejimine karşıtlık konusunda yolları kesişen düzen muhalefetinin “aşil topuğu” halen Kürt sorunudur. Bunu “nimet” sayan rejim efendileri ise hem HDP’ye çullanıyor hem düzen muhalefetini bu sorun üzerinden parçalamaya çalışıyorlar.

Irkçı koalisyonun gözü dönmüşlüğünün bir nedeni kirli seçim hesapları olsa da olay bundan ibaret değil. Sermaye sınıfına hizmet için siyaset yapan Bahçeli de Perinçek de Erdoğan da ırkçı zihniyetle malul kişilerdir. Kürt halkına kin kusup saldırmalarının bir nedeni de temsil ettikleri siyasi anlayışların ırkçı olmasıdır. Bu üçlünün iktidarın önde gelen figürleri olması ise, temsil ettikleri kapitalist sınıfların da nasıl bir gericilik ve yozlaşama içinde olduklarını gözler önüne seriyor.

Eşitlik ve özgürlük taleplerinde ısrar eden Kürt halkı, ağır bedeller ödeme pahasına haklı-meşru mücadelesini sürdürüyor. Bu mücadele hakları korumanın da yeni haklar kazanmanın da temel yoludur. Fakat eşitlik ve özgürlük özleminin gerçekleşmesi ve kalıcı bir kazanıma dönüşmesi için kapitalist düzenin yıkılması şarttır. Zira bu düzen diğer demokratik sorunlar gibi ulusal sorunu da yeniden üretiyor. Kapitalizmi yıkma hedefiyse, ancak tüm ezilenlerin ve sömürülenlerin işçi sınıfı önderliğinde birleşik bir mücadele inşa ettikleri zaman gerçekleşebilir.