Erdoğan başta olmak üzere rejimin temsilcileri Ukrayna krizi ve değişen dengelerin sonucu olarak Türkiye’nin sınır ötesi askeri harekât için "uygun bir zemin" yakaladığı düşüncesindeydiler. Böylece 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturma hedefiyle operasyonun an meselesi olduğunu defalarca kudurgan bir biçimde dile getirdiler. İçerdeki sıkışmışlıktan hareketle bunu, "ulusal güvenlik" yalanıyla bezeyerek muhalefetin desteğini alacakları bir zemine taşıdılar. “Güney sınırlarımız boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturma kararımızın yeni bir safhasına geçiyoruz. Tel Rıfat ve Münbiç’i teröristlerden temizliyoruz. Ardından da aşama aşama diğer bölgelerde aynısını yapacağız” ifadeleriyle Kürt halkının kazanımlarını tasfiye etme hedefinin yanı sıra, işgal bölgelerini genişletme amacını da ilan etmiş oldular. Kuşkusuz ki bu aynı zamanda iç ve dış politikaya da dönük bir hamledir.
Türk sermaye devletinin, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik olası yeni bir işgal saldırısına ilişkin açıklama yapan Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zaharova, “Ankara’nın Suriye’de ...durumun tehlikeli bir şekilde kötüleşmesine yol açabilecek eylemlerden kaçınacağını umuyoruz” demişti. “Suriye meşru hükümetinin rızası olmadan atılacak böylesi bir adım, Suriye’nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün doğrudan ihlali anlamına gelir...” biçiminde açıklama yapmıştı. ABD Dışişleri Bakanı Blinken de olası bir operasyonla ilgili olarak, “bu, karşı olacağımız bir şeydir...” diye konuşmuştu. “Suriye içinde IŞİD’e karşı savaşı partnerler yoluyla etkili bir şekilde sürdürüyoruz” diyen Blinken, “IŞİD’i içine tıktığımız kutuda tutmak için gösterilen çabaları tehlikeye atacak hiçbir şey görmek istemiyoruz” diyerek operasyona karşı tutum açıklamıştı.
ABD ve Rusya’nın onay vermemesi, Erdoğan rejimini “durdurmuştu". ABD Başkanı Joe Biden’ın bölgeye yaptığı geziden kısa bir süre sonra Kremlin şefi Vladimir Putin, İran Cumhurbaşkanı Ebrahim Raisi ve Recep Tayyip Erdoğan, üçlü zirve için İran’ın başkenti Tahran’da bir araya geldi. Burada da Erdoğan’nın askeri saldırı tehdidine karşı çıkılmıştı. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, Erdoğan’ı böyle bir hamleye karşı uyardı. Putin’in dış politika danışmanı Yuri Ushakov, Kremlin’in Suriye’nin kuzeyinde bir Türk askeri operasyonunu reddettiğini açıkladı.
Tüm bunlara rağmen, AKP-MHP iktidarı, sınırda 30 km boyunca güvenli bir bölge oluşturma planını hayata geçirmek için çırpınıyor. Zaten sınır boyunca uzun zamandan beri neredeyse saldırısız gün geçmiyor. Gerici-faşist rejim işgal bölgesini genişletmek ve Kürt kazanımlarını tasfiye etmek için onlarca kara harekâtı, hava saldırısı, binlerce topçu, tank ve havan mermisi ve onlarca drone saldırısı düzenlendi. Onlarca köy ve kasaba saldırıya uğradı, siviller katledildi, Kürt hareketinin kadrolarına karşı cinayetler işlendi-işleniyor. Afrin, Gire Spi ve Serekaniye’nin işgal altındaki bölgelerinde yüzlerce sivil kaçırıldı. Buna benzer saldırganlıklar aralıksız sürüyor.
Bu saldırıların son halkası Zaxo katliamı oldu. TSK’nın Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Duhok şehrinin Zaxo kentine bağlı turistik alanlarından Perex Köyü’ne yönelik gerçekleştirdiği bombardıman sonucu içinde çocuk ve kadınların da olduğu 12 sivil katledildi ve 20’den fazla kişi yaralandı. Bu sivil katliam ilk de değil. Yıllardan beridir Mahmur ve Şengal başta olmak üzere bölgenin birçok kentine yönelik AKP iktidarının gerçekleştirdiği hava saldırılarında, çocuk ve kadınların da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştı. Zaxo katliamı bunun yeni ama son halkası olmayacaktır.
Saldırının yapıldığı bölgeyi ziyaret eden Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Türkiye’den bu tür saldırılarına son vermesini istediklerini ve Irak halkından özür dileyip, saldırının kurbanlarına tazminat ödemesi gerektiğini söyledi. Hüseyin, Irak Dışişleri Bakanlığı olarak olayı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşıyacaklarını da açıkladı. Irak Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada Türkiye suçlandı ve “Irak hükümeti, turistik bölgedeki piknik alanına yönelik gerçekleştirilen saldırıyı şiddetle kınıyor. Bu saldırı Irak topraklarının egemenliğinin ihlalidir.” Türk sermaye devletiyle suç ortaklığı yapan IKYB Başkanı Neçirvan Barzani, “Irak’ın çeşitli kentlerinden Zaho’ya gelen sivillerin ölümüne ve yaralanmasına neden olan bombardımanı şiddetle kınıyoruz. Süreklileşen bombardımanlar ve sınırda Türk ordusu ile PKK’liler arasında yaşanan çatışmaları tamamen reddediyor ve kabul edilemez olarak görüyoruz. Türk ordusu ile PKK’liler savaşı durdurmalı ve artık sınır bölgelerinde ölümlere ve yıkıma neden olmamalılar” dedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price da durumu izlediklerini belirterek, pozisyonlarının “Irak’taki askeri adımlarda ülkenin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi” olduğunu vurguladı. ABD başta olmak üzere Türk sermaye devletinin tüm katliamlarına ya onay veren ya da görmemezlikten gelen batılı emperyalistler her zamanki gibi “derin endişeler” duymakta ve ülkelerin egemenliklerine saygı çağrılarını yüzsüzlükle tekrarlamaktadırlar.
Türk sermaye devleti ise her zamanki riyakâr tutumunun sergileyerek “Türkiye sivilleri hedef alan her türlü saldırının karşısındadır”, “Türkiye terörle mücadelesini uluslararası hukuka uygun şekilde, sivillerin, sivil altyapının, tarihi ve kültürel varlıklar ile tabiatın korunmasına azami hassasiyet göstererek yürütmektedir” yüzsüzlüğünü sergiledi. Kendi işlediği iğrenç katliamı Kürt hareketine mal etti.
***
Bastırma ve katliamlar, şeriatçı-faşist çeteleri besleyip destekleyerek Kürtlerin ve ilericilerin üstüne sürmek, her alanda gericilik ve şiddeti körüklemek, dinci-mezhepçilik ve ırkçı-şovenizm, faşist zorbalık, temel hak ve özgürlüklere saldırmak AKP-MHP iktidarının temel karakteridir. Suriye’deki gerici iç savaşın da mimarlarından olan Türkiye sermaye devleti, bölgede kirli ve kanlı müdahale politikalarını da tırmandırmaktadır. İşçi sınıfı, emekçi kitleler ve sol-devrimci akımlar, emperyalist yağmacıların, bölgedeki kapitalist haydut güçlerin halkların kanı üzerinden çıkar ve paylaşım, saldırganlık ve savaş politikalarını azdırmasının karşısına dikilmediği sürece bu katliamlar devam edecektir. Emperyalist ve gerici bölge devletlerinin bölgedeki saldırgan politikalarının önüne geçmek, Türk sermaye devletinin meşru ulusal demokratik talepleri için mücadele eden Kürt halkına yönelen baskı, saldırı ve imha politikalarını durdurmak ve kazanımlarını sahiplenmek sorumluluğu bugünün temel görevleri arasındadır.