Kriz ve pandemide sermayeyi ihya eden AKP iktidarı tüm emekçi kesimlerin sırtına fatura üstüne fatura bindiriyor. Çalışan kesimlerin büyük çoğunluğunun asgari ücrete talim ettiği ülkede, geçinebilmek bir yana, faturalara dahi güç yetirilemiyor.
İktidarın “TRT payı ve enerji fonu kalkacak” diye duyurduğu “kademeli elektrik fiyatlandırması” elektrikte katmerli zammın adı oldu. 31 Aralık 2021’de elektrik enerji satış tarifesinde değişikliğe gidildi. Mesken alçak gerilimli tek zamanlı abone grubu için faturaya esas günlük ortalama 5 kWh (aylık 150 kilowatt saat) tüketim miktarına kadar olan elektriğe “düşük kademeli tarife uygulaması” getirildi. Buna göre 150 kilowatt saate kadar olan elektriğe yüzde 52, bu kademeyi aşanlara ise yüzde 127 zam uygulaması devreye sokuldu. Enflasyonun yüzde 36 açıklandığı yerde elektriğe yüzde 52 zam yapma pervasızlığı sergileyen iktidar, açıkladığı kademeli tarifeyle aslında yüzde 127’lik zammı garantilenmiş oldu.
Emekçilerin soyulması bununla da sınırlı kalmıyor. Bir de özelleştirmelerle iş başına getirilen şirketlere ödenen yüksek bedeller söz konusudur. Veriler bunu tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor. Türkiye’de Elektrik Üretim AŞ’nin sattığı birim fiyatı 34 kuruştur. Tüketicinin ödediği bedel 137 kuruş, aylık 150 kWh’yı geçtiğinde ise bu bedel 206 kuruşa çıkıyor. Kısacası, devlet-sermaye birliğiyle vurgun üstüne vurgun, soygun üstüne soygun yapılıyor.
Türkiye’de elektrik dağıtım-tedarik şirketlerinin başını Kolin, Limak, Cengiz, Sabancı, Çalık, Bereket, Alarko, Zorlu, IC İçtaş, Kazancı holdingleri çekiyor. Bu şirketler tek adam rejiminin sağladığı kolaylıklarla kasalarını misliyle dolduruyorlar. Kâr hanelerindeki temel bir kalem de yerine getirmedikleri yükümlülükler oluyor. Cengiz ve Kolin inşaata ait Akdeniz EDAŞ’ın elektrik dağıtımı yaptığı Isparta bunun en çarpıcı örneği oldu. Şehirdeki 4 günlük kesinti şirketlerin koruyucu-önleyici tedbirleri almadıkları gibi herhangi bir denetime de tabii tutulmadıklarını, devlet tarafından kayırıldıklarını gösterdi. Özetle, özelleştirmelerin geldiği nokta, tek adam rejiminin sermayedarlara sunduğu kolaylıklar, emekçiler ödediği faturayı kabarttıkça kabartıyor.
Buna karşı tepkiler ise sokağa taşmaya başlamış bulunuyor. Yeni yılda artan, kademeli tarifeyle katlanan elektrik faturalarına karşı işçisi, emekçisi, esnafı yurdun dört bir yanında çeşitli eylemler, basın açıklamaları ile zamları protesto ediyor, soyguna dikkat çekiyor. Yapılan eylemlerde faturaların ödenmemesi, kademeli tarifenin geri çekilmesi, KDV’nin düşürülmesi, elektriğin şirketlerden alınarak kamulaştırılması gibi çeşitli talepler yükseltiliyor. Toplumun gittikçe genişleyen bu öfkesi karşısında AKP-Erdoğan iktidarı ise yalan ve çarpıtmalara dayalı bir politika izleyip, verili tablodaki rollerini yok saymaya çalışıyor. Sanki tek adamın elinden çıkmamış gibi, Cumhurbaşkanının konuyu yakından takip ettiği açıklamaları yapılıyor. Tayyip Erdoğan bu soruna karşı çözümün adresi gösterilmeye çalışılıyor.
En son 11 Şubat’ta elektrik dağıtım şirketleriyle Enerji Bakanlığı arasında bir zirve yapıldı. Elektriğin azizliğine uğrayan toplantıda düzen muhalefetine yönelik suçlamalar, 20 yıllık iktidarlarında enerji sektörüne yapılan yatırımlara yönelik hamasi nutuklar sıralandı. Yaşanan enerji krizinin tüm dünyadaki artan enerji maliyetlerinden ve ülkenin ithal bağımlılığından kaynaklandığına vurgu yapıldı.
Tüm dünyada bir enerji krizi var, fakat henüz hiçbir yerde Türkiye’deki gibi bir düzeyde değil. Dünyada olduğu gibi Türkiye’deki enerji krizi de yapısal bir sorundan, kârı temel ölçüt alan kapitalist üretim tarzından kaynaklanmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları yeterince kullanılmamakta, olduğu kadarıyla da toplumsal ihtiyaçlar temelinde değil, meta üretimi şeklinde gerçekleştirilmektedir. Ülkede enerji için yapıldığı iddia edilen HES’ler de sermayeye yönelik rant projelerini oluşturmaktadır. Enerji sorunundan ziyade mevcut enerji kaynaklarının sermayeye bağımlılığı sorunu vardır. Sermayenin egemenliğindeki bir üretim ve yönetim şeklinde soygun ve vurgun kaçınılmazdır. Tek adam rejimi ise sermaye için bu işleri çok daha kolay hale getirmektedir.
İşçi ve emekçilerin sokağa taşan öfkesi, hak arayışı ise sermaye ve iktidarı adına işlerin bundan sonra o kadar da kolay yürütülemeyeceğinin ilk göstergeleridir. İktidara karşı asıl muhalefet sokakla başlamaktadır. Bu açıdan sokağı güçlendirmek, kapitalist işleyişi bir bütün olarak sorgulatıp, ulaşılabilir, ücretsiz enerji talebini yükseltmek gerekmektedir.