Filistin direniş hareketinin 7 Ekim’de işgalci İsrail ordusuna karşı giriştiği cüretkar saldırının Tel Aviv ve Washington’da yarattığı histeri devam ediyor. Histeri o kadar şiddetli ki, Gazze’yi yakıp yıkmalarına; çocuk, yaşlı, kadın veya erkek ayrımı gözetmeden Filistinlileri katletmelerine rağmen dinmedi. Üçte biri çocuklardan oluşan binlerce Filistinliyi katleden İsrail savaş aygıtı, “uygar batı” tarafından tam destekleniyor.
Soykırımcı bir zihniyetle on günlük saldırıda kullanılan patlayıcıların oranı, dünya tarihinde hiçbir savaşta görülmemiş boyutlara ulaştı. Bu kadar kısa bir sürede binlerce ton patlayıcı sivil halkın üzerine atıldı. Siyonistlerle emperyalist destekçileri Hamas’a karşı savaştıklarını iddia ediyorlar. Oysa Filistinli direnişçilerin ezici çoğunluğu yer altındaki sığınaklarda bulunuyor. Nitekim aradan on gün geçmesine rağmen halen Tel Aviv’e ulaşan füzeler atıyorlar. Direnişçiler tarafından yapılan açıklamalarda, İsrail savaş aygıtına meydan okunuyor, “gözünüz kesiyorsa Gazze’yi işgal edin” ifadeleri kullanılıyor. Bu da Siyonist rejimin emperyalistlerden aldığı gelişmiş teknoloji ürünü silahları gözü dönmüş bir şekilde Filistin halkına karşı kullandığını ispatlıyor.
Gazze’de insani kriz riski artıyor
Gazze’yi havadan, karadan ve denizden bombalayan işgalci İsrail ordusu yıkımı adım adım genişletiyor. Fosfor gibi uluslararası anlaşmalarda yasaklanmış silahları da sivillere karşı kullanan İsrail’in hedefi Filistin halkını yeni bir kitlesel göçe zorlamak, Gazze’yi insandan arındırmaktır. Bu amacına ulaşmak için Filistinlere belli bir süre tanıyarak bir milyondan fazla kişinin evlerini terk etmesini ve Mısır sınırına doğru göç etmesini, aksi durumda öldürülecekleri tehditlerini savurdu/savuruyor. Bu tür tehditler birer savaş suçudur. Ancak “uluslararası toplumun” bu kadar rezil duruma düştüğü koşullarda savaş suçu işlemek “olağan” bir şey haline geliyor.
Filistin halkı ile direnişi, psikolojik savaşın bu en iğrenç biçimine boyun eğmedi. Gazze’nin kuzeyinde yaşayan Filistinlilerden göç edenlerin sayısı 100 binin altında kaldı. Direniş güçleri “buradayız direniyoruz” mesajıyla karşılık verdi. Halkın çoğunluğu da göç dayatmasını reddetti. Gözü dönmüş Siyonist zihniyetin dayattığı göç zaten teknik olarak da mümkün değil. Zira Gazze’nin her tarafı saldırı altındadır. Böyle bir şeyin yapılması durumunda en az 100 bin kişinin hayatını kaybedeceği hesaplanıyor.
Suyu, elektriği, gazı kesen, gıda ve diğer temel ihtiyaçların girişine engel olan İsrail, Mısır sınırındaki Refah Kapısı’nı bombalayarak, Gazze’ye insani yardım taşımak için bekleyen tırların girişini de engelledi. Bu ise hem susuzluğu felaket boyutuna taşıyor hem salgın hastalık riskini arttırıyor hem hastanelerde sağlık hizmetini çöküşün eşiğine getiriyor. İsrail’in icraatları kısa sürede binlerce kişinin ölmesine yol açacak tehlikenin hızla yaklaşmasına yol açıyor.
Emperyalistler histeriyle-tereddüt arasında
Başını ABD’nin çektiği batılı emperyalist blok, Siyonist rejimin savaş suçlarına tam destek vererek “insan hakları”, “demokrasi”, “uluslararası hukuk” gibi konularda ettiği tüm lafların iğrenç yalanlardan ibaret olduğunu birkez daha kanıtladı. Aynı iğrençlik batıdaki savaş karşıtı gösterilerin yasaklanması, sokaklara çıkanlara polisin saldırması, soruşturmalar açılmasında da görülüyor. Kendilerini “demokrasinin/özgürlüğün temsilcisi” sayanlar, sıradan bir demokratik hakkın kullanılmasını bile kolluk kuvvetlerinin şiddeti ve soruşturmalarla engellemeye çalışarak ne kadar riyakar olduklarını gösteriyorlar.
Emperyalistler, İsrail’in Filistin direnişini ezmesini istiyorlar. Bunun için destek veriyorlar. Bununla birlikte Siyonist rejimin bu amaca ulaşmak için kullandığı vahşetin çatışmaları genişletmesinden de çekiniyorlar. Yani Gazze’de sivillerin katledilmesi ya da İsrail’in yarattığı insani kriz onları ilgilendirmiyor. Onları tereddüde sürükleyen şey İsrail’le kontrollü bir çatışma içinde bulunan Hizbullah, Lübnan ve Suriye’deki Filistin direniş örgütlerinin de savaşa doğrudan katılmalarıdır. Zira o durumda bölgesel savaş tetiklenecek ve bu İsrail’e de ağır bir faturaya dönüşecektir. İsrail medyasından yansıyan birçok haberde Siyonist rejimin Hizbullah’ın savaşa doğrudan girmesinden duyduğu korkular dile getiriliyor. Şimdiden birçok İsrailli siyasetçi olanlardan Netanyahu’yu sorumlu tutuyor.
Kimi askeri analizlerde, Hizbullah’ın savaşa girmesi durumunda işgalci Siyonist ordunun yıkıcı gücüne ciddi darbeler vuracağı, İsrail altyapısında ciddi tahribatlar yaratacağı, bunun ise ABD savaş makinesinin doğrudan savaşa dahil olmasına yol açabileceği belirtiliyor. Seçim sürecinde bulunan Joe Biden yönetiminin verili koşullarda bir savaşa girmek istemediği, bundan dolayı tedirgin olduğu ifade ediliyor. Nitekim Biden’ın kendisi de son açıklamalarında Gazze’yi işgal etme girişiminin büyük bir hata olacağını söylemeye başladı. ABD medyasında yapılan analizlerde de Gazze’yi işgal etmenin İsrail ordusu için ağır bir faturaya dönüşeceği belirtiliyor. Bu arada Siyonist ordunun ilan ettiğinin aksine kara saldırısını başlatmaması da Gazze’yi işgalin yaratacağı faturayı ödemekten kaçındığına işaret ediyor.
Vahşi bombardımanın yoğun bir şekilde sürdürülmesi, “ne kadar katledersem ne kadar yakıp yıkarsam kârdır” mantığının hem İsrail hem de onun arkasındaki emperyalistler tarafından benimsendiğini gösteriyor. Ancak vahşetin bu şekilde uzun süre devam edemeyeceğini de biliyorlar. Bu noktada yapacakları tercih şu veya bu şekilde ateşkes sağlamak ya da bölgesel savaşın fitilini ateşlemek olacaktır. Emperyalist/Siyonist güçlerin açmazı, Filistin direniş hareketini ezme histerisinin şiddeti ile böyle bir tercihin İsrail’de yaratacağı yıkımdan duydukları kaygıların kesiştiği noktada belirginleşiyor.
Blinken’in çabaları fiyaskoyla sonuçlandı
Biden yönetimi, Filistin direnişinin ezilmesi konusunda gerici Arap rejimlerinden destek alabileceğini sanıyordu. Bu amaçla Dışişleri Bakanı Blinken’i uzun bir bölge turuna çıkartan Biden, İsrail’in ağır bir bedel ödemesine gerek kalmadan direnişi tasfiye etme hedefine ulaşabileceğini var sayıyordu. Gazze’deki Filistinlileri Mısır’a, Batı Şeria’dakileri Ürdün’e sürgün ederek orta vadede direnişin tasfiye edilebileceği hesaplanıyordu. Sonrasında ise uyduruk bir çözümle işin içinden sıyrılabileceklerini hayal ettiler.
Ancak Biden yönetimi bu konuda ummadığı bir tutumla karşılaştı. Ne Mısır ne Suudi Arabistan ne Ürdün Filistin halkının sürgününe destek verdi. Zira bunun savaşı kendi ülkelerine taşımak anlamına geleceğini bildikleri gibi, ihaneti bu kadar ileri bir boyuta taşımının kendi rejimleri için de riskli olduğunu biliyorlar. Arap ülkeleri turundan eli boş dönen Blinken, dinci-faşist hükümetin başı Binyamin Netanyahu’ya karşı karşıya bulundukları açmazın nasıl da derinleştiğini anlattı. Gazze’yi işgal saldırısına girişmekten kaçınan Netanyahu, nutuklarında tehdit dozunu yükseltmeye başladı.
Bu arada savaş gemilerini bölgeye gönderen Biden yönetimi İran ve Hizbullah’a haber üstüne haber gönderiyor ve “sakın savaşa katılmayın” diye hem bir tür ricada bulunuyor hem tehdit ediyor. Buna karşın Siyonist orduyla kontrollü bir çatışma içinde bulunan Hizbullah, İsrail’in kırmızı çizgileri aşması durumunda savaşa girmekten kaçınmayacağı mesajları verirken, İran yönetimi ise Gazze’ye dönük saldırının aynı şekilde devam etmesine seyirci kalmayacağını belirtiyor. Bölge ülkelerini dolaşan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahiyan ise Gazze’deki katliamın durdurulmasını aksi halde eli-kolu bağlı izlemeyeceklerini söyledi.
Göründüğü kadarıyla taraflar savaşın bölgesel bir boyut kazanmasını tercih etmiyorlar. Fakat Tel Aviv’deki dinci-faşist hükümetin icraatları her an savaşın fitilini ateşleyebilecek mahiyettedir.
Çin’le Rusya’dan savaşı durdurun çağrısı
İsrail’in savaş suçlarını ilk günlerde kısık denebilecek seslerle eleştiren Çin-Rusya ikilisi artık net ifadelerle Siyonistlerin savaş suçlarına itiraz ediyor ve çatışmaların durdurulması yönünde çağrılar yapıyor. BM Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırarak İsrail’in durdurulması yönünde karar alınmasını istiyorlar.
Çin-Rusya liderleri sadece güncel çatışmanın durdurulması için değil, Filistin halkının tarihsel haklarını gözeten bir çözüme gidilmesinin önemine vurgu yapan açıklamalar da yapıyorlar. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in İsrail’in Gazze kuşatmasını Nazilerin Leningrad kuşatmasına benzetmesi ise tartışmalara neden oldu. Nazilerin Leningrad kuşatması 900 gün sürmüş ancak Kızıl ordu sonunda Hitlerin ordularını ezmişti. Kimi yorumlara göre bu benzetmeyi yapan Putin, Siyonist rejime dikkat çekici bir mesaj vermiştir.
Direniş güçleri: “İşgalcileri Gazze’de karşılamaya hazırız!”
Filistin direniş güçleri, yoğun bombardımana rağmen onuncu günde halen Tel Aviv’i vurabiliyor. Ne pahasına olursa olsun Gazze’yi terk etmeyeceklerini söyleyen direniş güçleri, işgale girişmeleri durumunda İsrail askerlerini bekleyen akıbete dair meydan okuyan açıklamalar yapıyor.
Hamas’ın askerli kanadı İzzeddin el Kassam Tugayları adına yapılan son açıklamada, Siyonistlerin Gazze’ye girmeleri durumunda onlardan hesap sorulacağı ve Filistin halkına karşı işledikleri barbarca suçların bedelinin ödetileceği ifade edildi. Kimi iddialara göre Gazze’de yer altına inşa edilen tünellerde halen 40 binden fazla direnişçi var ve olası bir İsrail saldırısını karşılamak için hazır bekliyor. İşgalci İsrail ordusu 2014’te Gazze’ye girdiğinde ciddi kayıplar vererek kısa sürede geri çekildiği hatırlatılıyor ve aradan geçen sürede direniş hareketinin çok daha güçlü bir savaşma kapasitesine ulaştığı değerlendiriliyor. Nitekim Netanyahu rejiminin aradan geçen süreye rağmen kara saldırısını başlatmaktan kaçınmasının temel nedenlerinden biri İsrail ordusunun ağır kayıplar vermesinden duyduğu kaygıdır. Diğer bir etken ise İsrail’e karşı yeni cephelerin açılma ihtimalinin yüksek olmasıdır.
Emperyalistlerin desteğini alan Netanyahu’nun üzerindeki esas caydırıcı güç direniş hareketinin savaşma kapasitesinin hiç olmadığı kadar artmış olmasıdır. Her şeye rağmen Gazze saldırısının devam ettirilmesi ya da kara harekatının başlatılması, Siyonistlerin bölgesel savaşın fitilini ateşlemeleri anlamına gelecek. Kuşkusuz bu noktada Biden yönetiminin tercihi de önemlidir. Çünkü Siyonist rejimin ABD’nin katılmadığı bir bölgesel savaşı göze alması kolay değil…
Hem Gazze’de işlenen savaş suçlarının durdurulması için hem de bölgesel savaş riskine karşı anti-emperyalist, anti-Siyonist mücadeleyi yükseltmenin önemi hiç olmadığı kadar artmıştır.