Sistemin iflası ve Katar’la satış anlaşmaları

Anlaşmaları imzalayanlardan ve sermaye iktidarından emekçi halkların devrimci mücadelesiyle hesap sorulduğunda, satış anlaşmaları da parçalanıp çöpe atılacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 06 Aralık 2020
  • 12:00

Geçtiğimiz hafta Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad el Sani ile AKP-MHP rejiminin başı Erdoğan’ın toplam 10 anlaşma imzalamaları burjuva siyasetin gündemini meşgul etmeye devam ediyor. Anadolu Ajansı’nın haberine göre, ikili 70 ayda 28 kez görüşmüşler. Erdoğan 2 Temmuz ve 7 Ekim’de Katar kralının “hibe ettiği” uçakla iki kez başkent Doha’ya gitmiş.

Bu yoğun ve karanlık trafiğin sonunda 26 Kasım’da Beştepe’de ağırlanan Katar Emiri ile 10 maddelik işbirliği anlaşması imzaladı. Bu yoğun “muhabbet” birbirlerine olan ihtiyaçlarından kaynaklanıyor.

Suudi Arabistan ve müttefikleri, 2017’de Katar’ı, İran karşıtı saldırgan politikalarına katılmaya, dış politikasını Riyad’ın istekleri doğrultusunda yeniden biçimlendirmeye zorlamak istedi. Katar Emiri bu çizgiye gelmediği gibi, Suudi Arabistan cephesinin “terörist” kabul ettiği İhvancıları (Müslüman Kardeşler) korumaya da devam etti. Bunun için Katar’a karşı savaş seçeneğini de dışlamayan diplomatik ve ekonomik abluka başlattılar. Katar Savunma Bakanı, Katar’ın komşularını Doha’da bir yönetim değişikliği tezgahlamakla suçladı. Körfez İşbirliği Konseyi üyesi Bahreyn, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Katar arasında Yemen kriziyle başlayan sorunlar, Katar Emirini iktidarını kaybetme korkusuna sürükledi.

Suudi saldırganlığının Katar’ı ilhak etme niyetinden kaynaklandığını söyleyen Katar Emiri, uygulanan ekonomik ve diplomatik ablukaya karşı, Riyad’ın bölgesel rakiplerinden İran ve Türkiye ile daha yakın bir ittifaka yöneldi. Katar’ı Suudi işgalinden kurtaran ise ABD oldu. Zira Katar, ABD’nin Ortadoğu’daki en büyük askeri üslerinden birine ev sahipliği yapıyor.

Bu gelişmeler üzerine Türkiye Doha’ya 5.000 asker göndereceğini ilan etti ve Doha’da askeri üs kurdu. Katar İhvancıların üssü olsa da, en büyük üsleri AKP himayesinde bulundukları Türkiye’dir. Müslüman Kardeşlere yaklaşımı farklı olmakla birlikte, İran da Katar’a gıda tedarik ederek ablukanın kırılmasına yardımcı oldu.

Bölge dengelerini lehlerine çevirmek için her yola başvuran İran ve Türk sermaye devletlerinin çıkarları bazı alanlarda çatışsa da, bazı alanlarda kesişebiliyor. Katar ile ilişkiler bu kesişme alanlarından biri. Katar ve Türkiye İhvancıları bölgesel rekabette bir maşa gibi kullanırken, Suud krallığı ve diğer Körfez ülkeleri ise kendi iktidarları için bir tehdit olarak görüyorlar. Nitekim Suudi rejimi Katar’a baskı yaparak, İhvancılara sağladığı çok yönlü desteği kesmesini istiyor.

2,15 milyon nüfusun yaklaşık 1,5 milyonu göçmen işçilerden oluşan ve 12 bin kilometrekare alanıyla küçük bir ülke olan Katar, dünya doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 14’ü ne sahip. Katar petrol rezervleri ise dünyada 14. sırada yer alıyor.

2019’da kişi başına milli gelirin 65 bin dolar civarında olduğu petrol-dolar zengini Katar’da göçmen işçiler halen kölelik koşullarında çalıştırılıyor. Dünya Eşitsizlik Veritabanı (World Inequality Database) analizlerine göre, milli gelirin yüzde 52’si Katar nüfusunun yüzde 10’unun kasasına giriyor. Nüfusun yüzde 1’ini oluşturan Katar Emiri ile yakınları milli gelirin yüzde 19’una el koyuyor. Yoğunlukla Filipinler, Nepal, Hindistan gibi ülkelerden gelen göçmen işçilerin de içinde bulunduğu nüfusun yüzde 50’si ise milli gelirin yüzde 14’ü ile yetinmek zorundalar.

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile Katar arasında yaşanan gerilimin tetiklediği iktidarı yitirme korkusu Türk sermaye devleti için “tanrının lütfu” oldu. Katar şeyhlerinin korumacılığını üstlenen saray rejimi, karşılığında Katar’ın petro-dolarlarından nemalanmaya çalışıyor.

Saray tahvilleri yüzde 6-7 faizle alıcı buluyor

Petro-dolar zengini Katar şeyhleri ile saray rejimi arasındaki bu kirli ilişkiler çok geçmeden ürünlerini vermeye başladı. Karadeniz’in ormanları yağmalanarak Katar şeyhlerine peşkeş çekildi. Bu satışların karşılığı olarak 2018’deki kur krizi sırasında, Türkiye’ye 15 milyar dolar yatırım yapıldığı söyleniyor. 2020 yılında ise iki ülke merkez bankaları arasındaki swap anlaşmasının limiti 15 milyar dolara yükseltildi.

Ekonomik kriz yaşayan saray rejiminin batılı efendileriyle ilişkilerde yaşadığı gerilimler güven bunalımını tetikledi. Batı emperyalizmine bağımlı olan sistem bu nedenle kredi bulmakta zorlanıyor. Alman devlet tahvilleri eksi faizlerle borsalarda kapışılırken, Türk devlet tahvilleri yüzde 6 ve üzerinde faizlerle ancak alıcı bulabiliyor. Yabancı sermayenin Türkiye piyasalarından çekilmesine bağlı olarak yaşanan finans açığını bir nebze olsun giderebilmek için faizleri yükseltme manevrası da beklentileri karşılamadı. Zira kısa bir aradan sonra Türk Lirası değer kaybetmeye devam ediyor.

İngiliz Financial Times gazetesi, Katar’ın yine Türkiye ekonomisinin zor bir döneminde çeşitli anlaşmalarla yardımına koştuğunu belirttikten sonra, yapılan anlaşmaların miktarı düşük olsa da, Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırıma ihtiyaç duyduğu bir dönemde önemli olduğunu savundu. Zira, doğrudan yabancı sermaye girişi 2020 yılında son 15 yılın en düşük seviyesinde, 6 milyar dolarda kaldı.

Ekonominin iflasa sürüklendiği, ancak yüksek faizlerle borç bulunabildiği koşullarda, minyatür bir devlet olan petro-dolar zengini Katar, sarayın yularını ele geçirmek için fırsat bulmuş görünüyor. Nitekim AKP şefi Erdoğan, sarayında ağırladığı Katar Emiri ile on anlaşmaya imza attı. Anlaşmalara dair net bir açıklama yapılmasa da, basına yansıyan bilgilere göre, yeraltı suları, su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi, su kalitesi, arıtma ve gıda güvenliği gibi kritik alanlar da anlaşmalara dahil.

Bu arada, varlıklarını tüketmiş, borç içinde yüzen Türkiye Varlık Fonu (TVF) ile Katar Yatırım Otoritesi (QIA) arasında varılan anlaşma ile Borsa İstanbul’un %10’luk payı da 200 milyon dolar karşılığında Katar’a satıldı.

Bunların yanı sıra ülkeyi parselleyip Katar’a satan AKP-MHP iktidarının yapılan anlaşmaların koşullarını kamuoyuna açıklamasını beklemek, burjuva muhalefete özgü boş bir hayaldir.

Burjuva muhalefetin riyakarlık şovları

Katar ile birlikte Müslüman Kardeşler-cihatçı çeteler ittifakı olan Serrac hükümetini desteklemek için Libya’ya asker gönderilmesine tam kadro destek verdiler. Suriye topraklarının işgaline ve devam ettirilmesi için asker gönderilmesine de destek verdiler. Bu yayılmacı politikalara destek veren burjuva muhalefet partilerinin, Katar’la yapılan gizli anlaşmaları eleştirmelerinin hiçbir inandırıcılığı olmadığı gibi yakınmaya hakları da yoktur. AKP şefinin yaptığı satış anlaşmalarını savunmasına burjuva muhalefetin verdiği tek yanıt “biz yabancılara satışlara karşı değiliz” olmuştur.

Bu anlaşmaları imzalayanlardan ve sermaye iktidarından emekçi halkların devrimci mücadelesiyle hesap sorulduğunda, satış anlaşmaları da parçalanıp çöpe atılacaktır.