Şirket kârlarının gösterdiği gerçek…

Karşılaştığımız tablo büyük kâr oranları açıklamış şirketler, cirolarını katlamış fabrikalar, böbürlenen burjuvalar ve alkış kıyamet sermaye medyasında manşet olmaktır. Bu toz duman içinde tek gerçek ise şu: İşçiler bu dünyayı sırtında taşıyor. Bir kıpırdasın da görün hele dünya kaç bucak!

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 14 Ağustos 2022
  • 19:05

Kapitalist işletmeler/tekeller yılın her çeyrek döneminde “Kamuyu Aydınlatma Platformu” üzerinden bilançolarını açıklıyorlar. Şu sıralar ise ikinci çeyrek verileriyle birlikte ilk altı aylık net kâr ve ciro bildirimleri yapılıyor. Sektörel, dönemsel ve iç planlama ihtiyacından ve koşullardan kaynaklı bir-iki istisna dışında tüm sektörlerde büyük işletmeler/tekeller cirolarıyla birlikte, net kâr oranlarını katlayarak arttırmışlar. Görüldüğü kadarıyla ülkenin özellikle büyük burjuvaları için işler tıkırında.

Dünyayla birlikte Türkiye de derin bir ekonomik krizin içinde. Var olan bunalımı birçok uzman 1929 krizi ile karşılaştırıyor. Türkiye'nin kendi iç dinamikleriyle birlikte bu kriz, yaşamın tüm alanlarını kesen çok yönlü bir sarmal haline gelmiş bulunuyor. Astronomik rakamlara ulaşmış enflasyon, artan döviz fiyatlarının vb.nin tetiklediği olgular toplumsal yaşama sirayet eden ağır bir sosyal-siyasal yıkım tablosu ortaya çıkartmış durumda. Kapitalist düzen gerçeği ile birlikte bütünsel kriz atmosferi toplum yaşamında her sınıf ve katman bakımından farklı sonuçlar ortaya çıkartıyor. Kapitalizmin doğasından kaynaklı kriz, işçi sınıfı ve emekçileri derin bir açlık-yoksulluk içine çekerken, artan işsizlik ve ağır bir sosyal yıkıma eşlik eden kabarık bir fatura haline geliyor. Sermayedarlar içinse bu süreç sıklıkla vurgulandığı üzere “krizi fırsata çevirme” hamleleriyle bir avantaja dönüştürülüyor. Son açıklanan ilk altı aylık şirket bilançolarına göre yaşanan tam olarak bu “fırsat” gerçeğine tekabül ediyor.

Ülkenin “hatırı sayılır” ve şu sıralar gazete haberlerinde boy boy manşetlere taşınmasından da anladığımız “övünç kaynağı” şirketlerin bilanço verilerinden birkaç örnek bunu gösteriyor.

En büyük işletmelerinden birisi olan PETKİM, geçtiğimiz yıl tüm zamanların rekorunu kırarak 5,5 milyar net kâr oranı açıklamıştı. Bu yılın sadece ilk altı ayında ise %93 artarak, 4 milyar 262 milyon net kâr ile rekorunu neredeyse ikiye katlamak üzere olduğunu açıklamış bulunuyor. En büyükler sıralamasında başlarda olan Kardemir ise ilk altı ay net kâr olarak 2,29 milyar ve cirosunun %101 artışla 12,85 milyar olduğunu duyurdu. Erdemir ise ilk altı ay için 12,2 milyar net kâr açıkladı.

Koç Holding bünyesinde bulunan Ford Otosan ilk altı ayda %130 net kâr artışı. TOFAŞ ilk altı ayda %102 net kâr artışı. Türk Traktör altı aylık 959 milyon net kâr, 8 milyar 881 milyon ciro ve 8 bin 254 ihracat adeti ile tüm zamanların rekorunu kırmış bulunuyor. Yine aynı sermaye grubuna bağlı Arçelik ise net kâr oranında bir miktar düşüş açıklamış bulunuyor. Pandemi, beyaz eşya tüketiminde azalma ve farklı ülkelerden satın alınan yeni markalarla büyüme hedefinin bu geçici düşüşte etkili olduğu ifade ediliyor.

Birkaç örnek daha: Anadolu Efes'in ilk altı aylık net kârı geçen yıla göre yüzde 243,5 artarak 1,4 milyar TL. Alarko, altı aylık %352 net kâr artışı, %110 ciro artışı. Kocaer'in altı aylık net kâr artışı %200. Otokar'ın ise ilk altı ayda ciro %100, net kâr %37 artmış. Sanayi bakımaından sıraladığımız bu sınırlı örneklere THY, zincir marketler, bankalar vb. tabloları da eklenebilir kuşkusuz. Ama tablonun değişmediğini söylemekle yetinelim.

Ekonomik kriz konuşulduğunda “yandık-bittik” diyen vahşi sermayedarlar “öngörülebilirlik”, “sürdürülebilirlik”, “rekabet edebilirlik” tekerlemelerini peş peşe sıralarken, büyüme ve kâr oranlarını açıklarken övünç vesikası takıp böbürlenmeden edemiyorlar. Gelelim sermayedarların devasa kâr oranları elde etmesini sağlayan “büyük yönetimsel başarıları” ve “girişimciliklerinin” kerametine!

Bunun için ilk olarak bakılması gereken yer hiç kuşkusuz bu devasa kârların elde edilmesini sağlayan, değeri yaratan milyonlarca işçi ve emekçinin çalışma ve yaşam koşullarıdır. Bu ülkede işçiler Orta Çağ koşullarında deyim uygunsa karın tokluğuna ve her türlü sosyal haktan arındırılmış çıplak sefalet ücretlerine çalıştırılıyorlar. İşçiye zam dönemi öfkelenenlerin kâr dönemlerinde böbürlenmeleri bundan. İşçiye lira ile ürettirip yurtdışında döviz ile satıp biri beş yapıyorlar. Bu ülkenin dahiliyesi, hariciyesi, maliyesi, zaptiyesi seferber olmuş, vergi muafiyetinden sınırsız teşviklere, her türlü hak gaspından yasa ve kural tanımaz uygulamalara kadar her yolla sermayeyi ihya etmeye kilitlenmiş durumdadır. Şu sıralar örneğine çok rastladığımız gibi, en ufak bir hak arama eylemi yapan işçinin karşısına zaptiyelerini dikerek, darp ederek, gözaltına alarak kâr oranlarını korumaya çalışıyorlar.

Merkez Bankası’nın ikide bir yaptığı “para politikası enstrümanlarını en etkili biçimde kullanarak” işçiye dayak, sermayeye kıyak açıklamaları ve uygulamalarını da bunların üstüne eklemeliyiz. Güya “enflasyon ve faiz ile mücadele ediyoruz” diyerek hayata geçirilen Kur Korumalı Mevduat, düşük ya da sıfır faizli krediler vb. ile gerçekte tam bir vurgunculuk olan paradan para kazanma yöntemlerini hemen bunun altına yazmalıyız. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin “Bu sistemde dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor” sözleri arsızlığın vardığı boyutları da gözler önüne seriyor.

Son olarak Merkez Bankası Başkanı’nın “stokçuluk yapıyorsunuz, ucuz kredi alıp dövize yatırıyorsunuz, doları yurtdışına istifliyorsunuz” mealindeki hayıflanışının da altını çizmeliyiz. Karşılaştığımız tablo, büyük kâr oranları açıklamış şirketler, cirolarını katlamış fabrikalar, böbürlenen burjuvalar ve alkış kıyamet sermaye medyasında manşet olmaktır. Bu toz duman içinde tek gerçek ise şu: İşçiler bu dünyayı sırtında taşıyor. Bir kıpırdasın da görün hele dünya kaç bucak!