AKP-MHP rejiminin mafyatik bir yapıya dönüştüğü bir sır değildi. Ancak olayların faillerinden/tanıklarından biri olan Sedat Peker’in sınırlı ifşaatları bu iğrençlikleri daha bir görünür kıldı. Toplumun daha geniş kesimleri de burjuva devletin tüm kurumlarıyla nasıl bir çirkefe battığını gördü. Üstelik bütün olayların izleri en tepedekilere uzanıyordu. Bu ise çürümenin tepeyi de boydan boya sardığını gözler önüne sermişti.
Peker olayı, mafyatik rejim içindeki rant kavgasının nasıl da büyüdüğünü, çöküş emareleri arttıkça çözülmelerin de kaçınılmaz olacağının önemli işaretlerinden biriydi. Nitekim sistemdeki kokuşmayı ortaya koyan gelişmelerin olmadığı gün yok gibidir. Ancak rejimin tepeden tırnağa çürüdüğü bir yerde düşük rütbeli görevlilerin vakaları üzerinde pek durulmuyor. Saray yargısı da çirkefe battığı için ortalığa saçılan pislikleri araştıran/soruşturan olmuyor. ‘Küçük skandallar’ birkaç gün içinde unutulup gidiyor. Ancak ifşaatlar daha üstlerle ilgili olunca durum biraz değişiyor.
Son günlerde yaşanan en önemli vaka, Levent Göktaş adlı asker kökenli bir özel devlet görevlisiyle ilgili tartışmalar oldu. Aynı adla açılan bir Twitter hesabından yapılan paylaşımların doğrudan sarayın tepesindekileri işaret etmesi tartışmaları büyüttü. Paylaşımlarda, kontra yapının çökmesini sağlayacak o ‘bir tuğlayı çekme’ tehdidi de savuruldu. Belli ki, söz konusu kişi ve mensubu olduğu devlet kanadının elinde saray rejiminin suç dosyaları hakkında geniş bilgiler mevcut. Sedat Peker’in denkleme girmesi ise, taraflar arasındaki çatışmanın dallı-budaklı olduğuna işaret ediyor. Kokuşma öyle bir boyuta varmış ki, devletin resmi görevlileri ya da devletin kullandığı mafyaların suç ilişkileri girift hale gelmiştir. Ne zaman bir kare açılırsa adamların tümü içinde zuhur ediyor.
Olayın ardından yapılan tartışmalar, büyük burjuvazinin de doğrudan bu çirkefin içinde olduğunu gösterdi. Yolları kesişen kişiler kokuşmuş sistemin portresini yansıtır gibidir. Peker gibi Göktaş’ın da devletin, 2002’den sonra AKP’nin kullandığı kişilerden biri olduğu görülüyor. Bu ikilinin birlikte çalıştığını, Sedat Peker’in paylaştığı fotoğraflar kanıtlıyor. Nitekim Peker’in Göktaş’la ilgili çok ağır ithamları da oldu.
Karenin bir tarafında ABD’de tutuklu bulunan Sezgin Baran Korkmaz dururken, diğer tarafında ise Koç ailesinin/Koç holdingin damadı ve TÜSİAD kodamanlarından biri olarak bilinen İnan Kıraç zuhur ediyor. Böylece tablo tamamlanıyor gibidir.
Levent Göktaş İnan Kıraç’ın avukatı; bu ikilinin saray rejiminden de destek alarak ‘büyük dolandırıcı’ S. Baran Korkmaz’ın malına çöktüğü söyleniyor. Büyük dolandırıcının kara para dökerek ele geçirdiği bir firmaya ya da firmalara hem İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hem çetelerin yardımı ile büyük burjuvaziden İnan Kıraç’ın çöktüğü ifade ediliyor.
Bu kare, kokuşmuş mafyatik rejimi, “bütün çetelerin dostu/hamisi” olan içişleri bakanını, büyük burjuvaziyi, çeteleri, dolandırıcıları içinde barındırıyor. Bir anlamda saray rejiminin bir tür portresi ile karşı karşıyayız. Tüm bunlar, kokuşmuş rejimin yağma/talan havuzundan besleniyor. Yağmalanan devasa serveti ise işçi sınıfı ve emekçiler üretiyor, ancak rejim onları sefalete mahkum ediyor.
Sefalet zincirlerini kırabilmek, asalak mafyatik rejimden ve kullandığı aparatlardan hesap sormak, ancak işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadelesiyle mümkün olabilir. Bu mücadele gelişmeden rejimde köklü bir değişiklik olması beklenemez. Yağma/talan/çeteleşme çarkını kırmanın tek yolu bu mafyatik rejimin yıkılmasından geçiyor.