Kapitalist-emperyalist sistem içinde debelendiği çok yönlü krizlerin faturasını tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi ve emekçilere ödetiyor. Sürekli düşen alım gücü, çalışma koşullarının daha da ağırlaştırılmasıyla birlikte sermaye sınıfı için cennet olan Türkiye, işçi ve emekçiler için cehennemi aratmamaktadır. Son günlerde tüm bunlara ek işçi sınıfına yönelik yeni bir saldırı dalgası başlamıştır. TÜİK’in hiçbir gerçeği yansıtmayan rakamlarına göre, işsizlik bir önceki aya göre azalmış görünse de birçok temel fabrika da dahil olmak üzere işten atma saldırısı yoğunlaşmaktadır. TÜİK’in tam tersine İŞKUR kayıtlı işsiz sayısının bu ay arttığını açıklamıştır. Pandeminin başından beri yaşananlara baktığımızda TÜSİAD, MÜSİAD gibi sermaye örgütlerine bağlı kapitalist şirketler önceki yıllara göre çok yüksek kâr oranları açıklamaktadır. İlk 500 sanayi kuruluşunun kârları 2021’de iki-üç katına çıkarken, işçilerin ücretleri sadece %33 oranında artmıştır. Yine 2021’de milyonlarca emekçinin toplam gelirden aldıkları pay bu yıl %31’e gerilerken, bir avuç asalak kapitalistin payı %50’lere dayanmıştır.
Saray rejiminin “faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasından yola çıkılarak ortaya konan “Türkiye Ekonomi Modeli” ile milyonlar daha düşük ücretlere mahkum olurken, sermaye sınıfının kârları patlamış durumdadır. Gözü doymaz bir hırsla davranan Türkiye burjuvazisi temmuz ayında verilen ve açlık sınırının bile altında kalan ek asgari ücret zammını bile çok görmektedir. Kârlarını daha da arttırmak için daha az işçi ile daha çok üretim yapmayı planlayan sermaye sınıfı çözümü toplu işten atmalarda görmektedir. Bu ay birçok fabrikada toplu işten atmalar yaşanmakta ve gelecek aylarda bu daha da artacağa benziyor. Başta metal, tekstil ve petrokimya sektörlerinde yaşanan işten atmalar, sendikalı fabrikalarda/işyerlerinde sözleşme zamlarının uygulanacağı tarihlerde daha da artacaktır. Özellikle metal sektöründe eylül ayında verilecek enflasyon zammı sonrası işten atmalar yoğunlaşacaktır.
Sermaye sınıfının kârı, artı değer sömürüsü üzerine kuruludur. Bu yüzden işten atmalar onların cephesinden normaldir ve olması gerekendir. Asıl mesele işçi sınıfının bu saldırıya karşı vereceği cevaptır. Son günlerde yaşanan direnişler işçi sınıfının bu saldırılara karşı sessiz kalmayacağının da bir göstergesidir. TPI, MAS-DAF, Serel Seramik, Sunny, Termokar, Pressan, Asen Metal, Smart Solar gibi yakın zamanda yaşanan ve halen sürmekte olan direnişlerin birçoğu çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücret temelli mücadelelerle başlasa da sonrasında yaşanan işten atmalara karşı direnişlere evrilmektedir. Kapitalistlerin bu pervasız saldırılarına karşı ülkenin birçok yerinde işçiler direniş ve mücadele yolunu tutmaktadır. Yıl başından beri artan saldırılar ve hayat pahalılığının akıl almaz hızlı artan boyutuna karşı yükselen ve fiili-meşru direnişlere dönüşen süreç de göstermektedir ki, işçi sınıfı yıllardır biriken öfkesini artık mevzi de olsa kısmen göstermeye başlamıştır. Burada ek olarak belirtilmelidir ki, yaşanan birçok direnişte işçilerin ortaya koyduğu kararlılık ve dinamizm sendikal bürokrasinin denetimi ile gerisin geri sönümlenmesine sebep olsa da işçiler kimi yerlerde bu sendikal ağalık düzenine karşı da bir mücadele yürütüyorlar. TPI işçilerinin kararlı ve baş eğmez duruşu burjuvazinin denetim mekanizmalarına dönüşmüş sendika ağalık düzenini süpürmüş ve kazanımla sonuçlanmıştır. Bu sonuçlar anlamlıdır ancak işçi sınıfının toplam kazanımları için yeterli değildir. İşçi sınıfının ortaya koyduğu bu mevzi direnişler güçlü bir örgütlü hazırlığa dayanmamakta ve çoğu kez yılların biriktirdiği anlık öfkelerle yaşanmaktadır. Gerçek ve kalıcı sonuçları öncü işçilerin niteliği, mücadelenin yolunu tutan işçilerin bilinçlerindeki sıçrama ve sendikal bürokrasinin denetiminden çıkışın anahtarı olan tabandan bağımsız örgütlenmelerin düzeyi belirleyecektir. Tabii ki ne olursa olsun işçilerin hak gasplarına karşı başlattığı her mücadele ve direniş anlamlıdır; desteklenmeli, güçlendirilmeli ve yaygınlaşması için her türlü çaba gösterilmelidir. Ama sınıfın gerçek kazanımı ise yukarıda belirttiğimiz esaslar üzerinden şekillenecektir.
İşçi sınıfı bir cenderenin içerisinde çıkış yolu aramaktadır sözünü yıllardır birçok vesile ile dillendirmekteyiz. Sermayenin ve devletinin işçi sınıfına yeni haklar vermek bir yana, elindeki son kalan kırıntıları da gasp etmeye çalıştığı aşikardır. Bu gerçekten hareketle diyebiliriz ki, sınıfın içinde bugün, bu çıkışı arayan işçi sayısı her geçen gün artarak devam edecektir.
Yapılması gereken açıktır: Bugün ve yarın her türlü hakları için direnen işçilerin tutması gereken yol fiili-meşru mücadele ile sermaye ve sendikal bürokrasiden bağımsız fabrika temelli taban örgütlenmelidir. Böyle bir örgütlenme ve mücadele tekil direnişleri ortak bir temelde birleştirmeyi de kolaylaştıracaktır. Zira birçok direnişin çıkışı aynı sebeplerdir. Saldırıyı gerçekleştiren düşman da aynı sınıftır, sermaye sınıfı.
Bugün, işçi sınıfı inisiyatifini geliştirir, fabrika merkezli komitelerini kalıcılaştırır, birleşik fiili mücadelenin zeminlerini oluşturur ve bünyesinden öncü-devrimci işçileri çıkarabilirse, işte o zaman geleceği kazanma mücadelesinde ilk kritik adımını da atmış olacaktır.