Saray Rejimi yolsuzluk, yağma, talan alanında gemi azıya almış durumda. Çirkef o kadar yayılmış ki, düzenin kurumları bile bunu kayıt altına almak durumunda kalıyor. Öyle ki Sayıştay raporları tartışılırken AKP şefi Erdoğan 30 Mayıs 2022’de şunları söylemişti:
“Sayıştay’ın, icracı kurumlardaki denetimini sadece açık arama veya ceza penceresinden bakarak yapmaması gerektiğini düşünüyorum. Kurumlar bazen yaklaşım farklılıkları sebebiyle canımızı sıkacak, eleştirdiğimiz işler bile yapsalar da neticede ortaya çıkan duruma saygı gösteririz.”
Erdoğan’a göre yolsuzluk, yağma, talan gibi şeyler “yaklaşım farkı”dır ve buna saygı gösterilmesi gerekir. Bu konuşmadan iki ay sonra Sayıştay Başsavcılığı’na, AKP’li İsmail Altıntaş’ı atamıştı. Bu atama ile yolsuzlukların üzerinin kapatılmasını hedefleyen Saray rejimi, gelinen noktada ülkenin tüm maddi kaynaklarını çalma konusunda sınır tanımamış, yolsuzluk/hırsızlık/talan dağının enkazı altında kalmıştır. Zira AKP’li Altıntaş’ın Sayıştay şefi yapılması da rejimin bütün kurumlarının arşa çıkan suç dosyalarını gizlemeye yetmemiştir.
Kaçak Saray yılda 5 milyar 364 milyon lira ödenek kullanmış
Saray Rejimi milyonlarca insanı yoksullaştırıp dinci-gerici propaganda ile onlara “sefalete şükretmeyi” öğütlerken, “itibardan tasarruf olmaz” diyen rejimin efendileri lüks/şatafat içerisinde yaşamaya devam ediyor. Sarayın kullandığı yıllık ödenek 5 milyar 364 milyon liraya ulaşmış. Bu miktar, günde 14 milyon 694 bin lira, saatte 612 bin 264 lira, dakikada 10 bin 205 lira, saniyede 170 liraya denk geliyor. Raporda yapılan harcamaların ayrıntıları yer almazken, saray harcamalarına dair yapılan haberlere ise yayın yasağı getirildi.
Üniversitelerde milyonlarca liralık usulsüzlük ama öğrenciye bütçede yer yok
Üniversitelerin giderek bilimsellikten uzak, antidemokratik bir yapıya itilmesinin yanı sıra bir öğretim kurumu olmaktan çıkıp ticarethaneye dönüştürülmesi Saray rejiminin pervasız saldırılarıyla doruk noktasına ulaşmıştır. Sayıştay raporları üniversitelerin Saray rejiminin asalaklarını besleyen bir “arpalığa” dönüştürüldüğünün çarpıcı örneklerini sunuyor:
-Hitit Üniversitesi’nin ortak olduğu Çorum Teknokent A.Ş’de yer alan sermaye payı hesapta 982 bin lira görünürken, Ticaret Sicil Gazetesi’nde aynı pay 347 bin lira olarak göründü. Aradaki 634 bin 800 liralık fark ise doğrudan çalınan paranın miktarı.
-Konya Üniversitesi’nde döner sermayeye dahil edilmesi gereken gelir, görevlendirmelerde YÖK Yasası’nın maddelerinin yerleri değiştirilerek kişilerin kendi hesaplarına aktarıldı.
-Artuklu Üniversitesi’nde usulüne uygun atanan personeller kadroları dışında çalıştırıldı, boşta kalan kadroların yerine ise usulsüz 34 görevlendirme yapıldı.
-RTE Üniversitesi’nde tek şirketten teklif alınarak taşınmaz kiralandı, kiralanan ambarlarda ihtiyaç fazlası elektronik cihaz ve demirbaşlar ambarlarda uzun süre bekletildi.
-18 Mart Üniversitesi’nde 120 milyon 691 liralık nakit teminatı Hazine’ye gelir olarak kaydedilmedi, 2 Milyon 339 bin liralık kira alacağı peşkeş çekildi.
-Sakarya Üniversitesi’nde Genel Sekreter, Daire Başkanı, Enstitü Sekreteri, Fakülte Sekreteri, Yüksekokul Sekreteri, Şube Müdürü kadrolarına usulüne göre atanmış personel asıl kadrosu dışında çalıştırıldı, boşta kalan kadroların yerine ise usulsüz 55 adet görevlendirme yapıldı.
Milyonlarca çocuk okula aç giderken Millî Eğitim Bakanlığı yolsuzlukta pişkinleşti
Milyonlarca çocuk her gün okula aç giderken, çocuklarının temel eğitim giderlerini dahi karşılayamayan emekçiler kayıt ücreti ve bağış adı altında toplanan haraçlardaki artış, Millî Eğitim Bakanlığı’nın eğitimi temel bir ihtiyaç olarak değil, gelir kapısı olarak gördüğünü bir kez daha kanıtladı. Sayıştay Raporu’nda toplanan bağışın 773 milyon 470 bin olduğu görüldü. MEB’in, Proje Özel Hesap Tutarları ile hibe tutarlarının birbiriyle uyuşmadığının, başka birimlere devredilen taşınmazların mali kayıtlarda varmış gibi gösterildiğinin, ambar kayıtlarında yer alan taşınır malların ambarlarda yer almadığının raporlara yansıması; yapılan yolsuzlukları, hırsızlıkları gizleme gereği bile duymayacak derecede pişkinleştiğini gözler önüne serdi.
Sağlıkta rantsal dönüşüm
Sağlıkta dönüşüm adı altında yeni rant alanları açan Saray rejimi, sağlık sistemini bir nebze olsun iyileştirmek şöyle dursun sistemi çökertecek yolsuzluklara imzasını atmıştır. “Yap, işlet, devret, zengin et” modeliyle tam bir fiyaskoya dönüşen sağlık sistemi çökmüştür. Milyonların sağlık hakkı devlet eliyle gasp edilmiştir. Sağlık alanına dair Sayıştay raporlarına yansıyan ve üstü kapatılamaz boyutlara ulaşan bazı örnekler şunlar:
-Sağlık Bakanlığı’nın ruhsatı olmayan beş hastaneyi kaçak çalıştırdığı tespit edildi. Hastanelerin tamamı ruhsatsız faaliyete başlamış, başvuru yapmayı gerekli dahi görmemişler.
-"Kamu Özel İşbirliği Modeliyle Yaptırılan Sağlık Tesisleri"ne ilişkin çok sayıda sözleşmeye aykırılıklar tespit edilmiş, şirketler tarafından işletilen şehir hastanelerinin yükümlülüklerini yerine getirmediği belgelenmesine rağmen bakanlık tarafından herhangi bir yaptırım uygulanmadı.
-İhaleye verilen hastane inşaatlarının yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın şirketlere ödenekler akmaya devam etti.
-Hastanelerin ihtiyaçları için yapılan depolar ücretsiz bir şekilde şirketlerin kullanımına açıldı, denetleme uyarıları dikkate alınmadı.
-Şirketlere ödenen garanti tutarlarının kayıtları tutulmadı.
-Tıbbi cihazların da içinde bulunduğu ekipmanlar sisteme kaydedilmedi, kimi ekipmanlar çalındı ya da kayboldu.
-Cihazlar, aynı cihazı daha pahalıya satan şirketten alındı.
Yağma ve talan alanı olarak çevre
Dinci-gerici AKP iktidarının çevre politikaları bir yandan çevreyi talan edip diğer yandan da doğal kaynakları yağmalayıp yok ederken, hayata geçirdiği uygulamalarla da insan sağlığını tehdit ediyor. Bu kapsamda Sayıştay raporuna yansıyan veriler şu şekilde:
-Devlet Su İşleri’nin içme, kullanma, sulama gibi kullanım amacıyla açılmış kuyularına 10 yıldır ölçüm sistemi kurulmadığı tespit edildi. Ölçüm sistemi kurulmasına ilişkin yönetmeliğin uygulanmasının 2013 yılından beri ertelendiği, en son yönetmeliğin uygulamasının 3 Nisan 2020 tarihinde iki yıl ve 16 Mart 2022 tarihinde de yine iki yıl daha uzatıldığı belirtildi.
-Su Kullanım Anlaşması imzalanan HES’lere ilişkin yer teslimi yapılmadan (Pamukluk Barajı, Gökçeler Barajı, Kirazlıköprü Barajı ve Araç Barajı vs.) ve denetim protokolü imzalanmadan inşaata başlandığı ve denetim raporuna rağmen hiçbir yaptırımın da uygulamadığı, sadece idari para cezası kesildiği tespit etti.
-Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nde yapılan incelemede açılmış maden ocaklarının rehabilite edilmeden bırakıldığı tespit edildi.
-MTA’ya yönelik denetimlerde işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimlerinin verilmediği ortaya çıktı. Bölge Müdürlükleri tarafından mahalli işçilik hizmet alımlarında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği eğitimlerinin verilmediği ve buna dair kontrollerin yapılmadığı ifade edilerek, sondaj mahallerinde son derece riskli ortamlarda çalışanlar için yaşanan iş kazalarına dikkat çekildi.
-Maden ocaklarının rehabilite edilmeden bırakılmasının, madenciliğe ve kamu kurumlarına olan güveni azalttığını da belirten raporda, “yeni madencilik projeleri gündeme geldiğinde çeşitli itirazlara konu olmakta, hatta bazı maden kaynakları sosyal itirazlar, gösteri ve eylemler nedeniyle işletilememektedir” denildi.
-Raporda, MTA Bölge Müdürlükleri’nin sorumluluk alanlarında sondaj kamplarına gönderilen ve sahada kullanılmak üzere bekletilen kimyasal malzemelerin uygun olmayan koşullarda muhafaza edildiği, kullanılmayan kimyasalların elverişsiz ortamda muhafazasına ve suistimal riskine açık halde bekletilmesi uygulamasına acilen son verilmesi uyarısında bulunuldu.
-Tarım ve Orman Bakanlığı’nın denetim raporunda ise bakanlık tarafından İçme Suyu Güvenliği Planı’nın hazırlanmasına ilişkin usul ve esaslar belirlenemediği ve ilgili idarelerce (Büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idareleri) içme suyu güvenliği planları hazırlanamadığı tespit edildi…
***
Sermaye iktidarının bir kurumu olan Sayıştay’ın raporlarına yansıyanlar, Saray rejiminin bütün kurumlarıyla tepeden-tırnağa yolsuzluk, rüşvet, adam kayırmacılık batağında yüzdüğünü gözler önüne seriyor. Bu rejimde on milyonlarca kişi yoksulluk ve sefalete mahkum edilirken, sermaye iktidarının tepesindeki yiyici takımı ve kan emici kapitalistler servetlerine servet katıyor.
Kapitalist düzen ayakta kaldığı sürece bu çarklar dönmeye devam edecek, kapitalistler emeğimizden çaldıklarıyla daha da zenginleşecektir. Bu yağma, talan, yolsuzluk düzeninden ancak işçi-emekçilerin örgütlü mücadelesi ile kurtulmak mümkündür.