Saray rejimi işçilere-emekçilere derin sefalet koşullarında yaşayıp şükür etmelerini öğütlerken, Sayıştay raporları kamu kaynaklarının bu rejim tarafından bin-bir türlü yolsuzlukla yağmalandığını bir kez daha kanıtladı. Yapılan yolsuzlukların, usulsüzlüklerin gizlenemeyecek boyutlara ulaşması, rejimin pişkinlikte hiçbir sınır tanımadığını gözler önüne serdi.
Milyonlarca işçi ile emekçiye açlık sınırı altında bir ücret dayatan rejim, emekçilerden toplanan vergilerden oluşan “kamu kaynaklarını” talan ediyor. Sayıştay 2022 Faaliyet Genel Değerlendirme Raporu kamu kaynaklarının, toplanan vergilerin nasıl çalındığını gösteren kanıtlarla dolup taşıyor. İşlenen suçların ancak bir kısmını içermesine rağmen rapor, kamu kurumlarının bütçe harcamalarının mevzuata uygun olmadığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Rapora göre 131 kurum kredi ve bağışlarını gizlemiş, 234 kurum ise hedeflenen bütçe ile harcanan bütçe arasındaki farkı açıklamaktan kaçınmış…
Raporda yer alan verilerin bir kısmı şöyle:
- Devlet borçları yüzde 46 artarak 4 Trilyon TL’yi geçti, hazine garantilerinin tutarı 402 milyar TL oldu.
- Sarayın günlük harcaması 15 Milyon TL oldu.
- Şehir Hastaneleri’nin bütçede oluşturduğu hasar gizlendi. Şehir Hastaneleri’ne verilen garantiler raporda yer almadı, özel hastaneler denetlenmedi, ruhsatsız sağlık kurumlarına yasal izinler verildi.
- Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün tek ihaleye konu olabilecek alımları birden fazla ihaleye bölerek yeni yolsuzluk yöntemi geliştirdiği görüldü.
- Gençlik ve Spor Bakanlığı sporcusu olmayan derneğe 1.6 Milyon TL para aktardı.
- Afet riski taşıyan alanların dönüşümü için belediye ve il müdürlüklerine gönderilen paraların amaca uygun kullanıp kullanılmadığı denetlenemedi.
- Yatılı okullarda revir, sağlık görevlisi ve bekçi bulunmadığı, kalabalık okul yatakhanelerinde yatak sayısının mevzuatta belirtilenin çok üstünde olduğu, bir kısmında ise bilgisayar odası, kütüphane ve okuma salonu bulunmadığı görüldü.
- Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 10 yıldır SGK borçlarını hiç ödemediği görüldü.
- Depremzedelere çadır dağıtmaktan aciz AFAD’ın 15 milyar TL’lik açığı ise “hatalı-eksik işlem” olarak tanımlandı.
- Türkiye Uzay Ajansı’nın yaptığı alımlarda sözleşme dahi imzalamadığı ve yasal limitini çoktan aştığı ortaya çıktı.
- Ticaret Bakanlığı’nın gümrük kapılarındaki 67 milyon 521 TL olan kantar gelirlerini özel şirkete aktarması “hata” olarak görüldü.
- GİB’in “muhbir vatandaş” adı altında 12 milyon TL ödediği saptandı.
- Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, faturasını ödeyemeyen yoksul emekçilerin elektriklerini kesti. Ancak şirketlere 8,9 milyar TL ödeme yaptı...
Liste böyle uzayıp gidiyor… Sayıştay raporlarının da gösterdiği gibi emekçilerden “vergi” adı altında gasp edilen paranın bir kısmı “vergi affı”, “teşvik” gibi adlar altında kapitalistlere transfer ediliyor. Saray rejimi de kurduğu yağma düzeninden büyük bir pay alıyor. Bir yanda sağlık, eğitim, barınma, ulaşım gibi en temel insani ihtiyaçları görmezlikten gelen, öte yandan derin yoksulluğu, afetlerin sonucunu her fırsatta “kader/fıtrat” diyerek izah etmeye çalışan sermaye iktidarının Sayıştay raporlarından yansıyan icraatları, yaşanan hiçbir sorunun kader olmadığını bir kez daha kanıtladı. Kamunun bütün kurumlarında geleneksel yolsuzluk yöntemlerini aşan tarzıyla tartışmaya yer bırakmayacak açıklıkta yapılan bu soygun Saray rejiminin nasıl da iliklerine kadar çürümüş olduğunu gösteriyor.
İşçi-emekçi yığınları kamusal kaynaklardan yoksun bırakan AKP-MHP iktidarı her icraatıyla bir avuç asalak kapitalisti daha da zenginleştirdi. Bu iktidar işçi-emekçilerin ürettiği toplumsal serveti sermayedarlara peşkeş çekerken, kendisi de yolsuzluk, rüşvet, talan gibi gayri meşru yollarla el koyduğu servetle beslenen dev bir asalak aygıt olduğunu gösterdi. Sadece Sayıştay raporlarına yansıyanlar bile, bu rejimin toplumun geniş kesimlerinin kanını emen bir tür vampir olduğunu göstermeye yetiyor. Onlar toplumsal serveti talan ederken, derinleşen krizin faturasını işçi sınıfıyla emekçilere yıkıyorlar. Bu kokuşmuş rejime ve onun temsil ettiği sermaye sınıfına karşı emekçiler ve toplumsal muhalefetin tüm kesimleri mücadeleyi yükseltmediği müddetçe yolsuzluk, yağma ve talan devam edecektir. Bu çürümüş düzen ise ancak ve ancak işçi sınıfıyla emekçilerin örgütlü-birleşik mücadelesiyle yıkılabilir.