Adli yıl tatilinin 1 Eylül tarihi itibarıyla sona ermesi vesilesiyle bir seremoni/tören düzenlendi. Törende Saray rejiminin başı Tayyip Erdoğan ile Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca mafyatik düzen adına birer konuşma yaptılar. Her yıl olduğu gibi, ‘usul gereği’ Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan da törende konuşma yaptı.
Yıl içinde sayısız seremoni düzenlenir. Bütün seremonilerde rejimin icraatlarına tam zıt laflar edilir, vaatler verilir, yani tam bir riyakarlık gösterisi yapılır. Buna rağmen rejim temsilcilerinin riyakarlığının en ölçüsüz olduğu yer, ‘adli yılı’ açma vesilesiyle düzenlenen seremonileridir. Önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da öyle oldu.
***
Protokol gereği söz hakkı tanınan TBB başkanı Erinç Sağkan, tabir uygunsa ‘kibar’ bir dille, saray adaletinin içinde bulunduğu sefaleti, ‘hukuk sınırları’ içinde kalarak dile getirmeye çalıştı. Sağkan, yargıya güvenin, tarihin en düşük seviyesine indiğini, tutuklamanın bir tedbir değil cezalandırma aracı olarak kullanıldığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan 70 binden fazla başvurunun yüzde 22’sinin Türkiye’ye karşı açılmış davalar olduğunu, açıklanan son istatistiklere göre 2021 yılı içerisinde Türkiye hakkında 78 karar verilmiş olup, bunların 76’sında en az bir ihlal bulunduğuna da dikkat çekti.
TBB Başkanı konuşmasında ayrıntılara girmedi, ancak yargının Saray’ın sopası gibi kullanıldığı, talimatla kararlar aldığı, mafya, çete, tarikat gibi oluşumların adliye binalarında cirit attığı da artık kimse için bir sır sayılmaz. Kısa süre önce İsmailağa Cemaati’nin şeflerinin sarayın Adalet Bakanı’nı Bekir Bozdağ’ı makamında ziyaret etmeleri vahametin vardığı boyut hakkında fikir vermişti. Erinç Sağkan’ın dile getirdiği sorunları elbette dikkate alan olmayacak. Zira bu sorunlar yıllardan beri dile getiriliyor. Oysa sorunları çözmek bir yana, rejim günden güne daha çok derinleştiriyor. Gelinen yerde yargı, düzen ölçülerinde bile tam bir sefalet içinde. Önemli davalarda saraydan emir gelmeden karar alabilecek ya da soruşturma açabilecek bir yargı yok artık. Dolayısıyla TBB Başkanı’na, ‘usul gereği’ o seremonide söz hakkı tanınmasının hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.
***
AKP şefi tarafından Yargıtay Başkanı koltuğuna oturtulan Mehmet Akarca’nın seremonide ettiği laflar ise akla ziyan. Başında bulunduğu yargı tam tersini yaparken adam şu ifadeleri kullandı: “Hukukun temel işlevi, toplumsal barışı ve düzeni sağlamaktır. Hukuk devleti olmanın ön koşulu ise yargı bağımsızlığıdır. Hâkim bağımsızlığının bir anlamı olabilmesi için aynı zamanda teminatlı olması da gerekir. Yürütme ve idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğu hukuk devleti olmanın en belirgin özellikleridir...”
Emirliği yaptığı Tayyip Erdoğan daha önce istemediği yönde karar alan Anayasa Mahkemesi’ni aşağılamış, kararlarını uygulatmamıştı. Bir dönem ‘Tayyip abi’ diye hitap ettiği AKP şefiyle yakınlığı bilinen Sedat Peker’in yaptığı yüzlerce ifşaata rağmen, Saray’dan korkan yargı mensuplarının tek bir soruşturma açamadığı yerde, Mehmet Akarca yüzü kızarmadan yargı bağımsızlığından dem vuruyor. Mehmet Akarca ya ne dediğini bilmiyor ya da dinleyenleri aptal sanıyor. Yargının iplerinin Saray’a bağlandığı yerde Yargıtay başkanlığına atanan adamlar da bu kadar olabiliyormuş.
***
Riyakarlıkta bütün sınırları alt-üst etmek her zaman olduğu gibi yine AKP şefinin hanesine yazıldı. Yalan şahitlik yapmayan müezzini bile sürgüne gönderen rejimin başı, katiller hakkında soruşturma açamazken, bir çift söz edenleri hapse atan yargıyı kendisi yaratmamış gibi konuşuyor. Tam bir pişkinlikle, “siyasi kararlar alıyor” diyerek AHİM’e saldırıyor. Düzenin ‘olağan’ yasal işleyişi olsaydı AKP şefleri ile onların yakın çevresinden hapsi boylamayan kişi kalmazdı. Oysa şefler bir yana, aparatlar hakkında bile soruşturma başlatmayı göze alabilecek savcı çıkmıyor. Çünkü bunu yapmayı göze alanlar anında saraydan gelen emirlerle mevkilerini kaybediyorlar. Hal böyleyken şu türden laflar edebiliyor:
“Geride bıraktığımız 20 yılda ülkemizin hukuk devleti vasfını güçlendirmek için önemli reformlara imza attık. Reformlarımızın en önemli unsurlarını insan hak ve hürriyetleri kadın ve çocuk hakları adalet sistemimizin geliştirmesi gibi başlıklar oluşturmuştur.”
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan kendisi değilmiş, kendi rejimleri döneminde kadın cinayetlerinde korkunç artışlar olmamış, çocuk tecavüzcülerini bu rejim korumamış, sosyal medyada iki kelime edenleri kendileri hapse attırmamış, onların zorbalığına biat etmeyenler troller tarafından linç edilmemiş, iplerini saraya teslim eden yargı tarikatların istekleri ya da direktifleriyle konser, festival gibi onlarca etkinliği yasaklamamış gibi, adam pişkin pişkin bu lafları edebiliyor.
Düzenin gerici yasalarını bile uygulatmayan, yargıyı kokuşmuş/mafyatik rejimini ayakta tutmak için bir ‘saldırı silahı’ olarak kullanan AKP şefi, kendisini dinleyenlerle ve toplumla pervasızca alay ederek, ülkeye sivil, demokratik ve özgürlükçü bir anayasaya kazandıracaklarını da söylüyor.
Mafyatik rejimin adaleti bu kadar düşkünleşmişken, ‘adli yılı’ açılışı denen seremoni de bu kadar olabiliyor…