Kapitalizm savaş demektir. Kapitalizm talan, yağma, sömürü, açlık, yoksulluk ve ölüm demektir. Kapitalist barbarlık dünya çapında burjuva devrimleriyle birlikte çok geçmeden kendisini göstermeye başlamıştır. İnsanlık tarihi birçok kötülüğe tanık oldu. Ancak insanlık en vahşi, acı ve akıl almaz kötülüklere kapitalizmde daha çok tanık oldu, olmaya da devam etmektedir. İçinde yaşadığımız kapitalist barbarlık düzeninin kötülüğünün ne denli vahşi boyutlara evirilebileceğine 20. yüzyılda gerçekleşen iki emperyalist dünya savaşıyla tanık olundu. 1. ve 2. emperyalist paylaşım savaşlarının ağır bilançosu kapitalizmin insan ve çevre üzerinde yol açtığı ağır ve yıkıcı tahribatın görülebilmesi bakımından en çarpıcı örneklerdir.
20. yüzyılın başlarında birçok ülkede kapitalizm yerli yerine oturmuş ve ulusal sınırlarına sığamaz hale gelmişti. 19. yüz yılının sonları kapitalizmin emperyalist bir dünya sistemine dönüştüğü tarihsel bir evre olmuştu. Bu aşama kapitalizmin çelişkilerini daha yalın bir şekilde gözler önüne serilmesini sağladı.
Kapitalizmin gelişim seyrinin ilk sonucu 28 Temmuz 1914 yılında başlayan 1. emperyalist paylaşım savaşı oldu. “Emperyalist paylaşım savaşı” diyoruz çünkü, bu savaş resmi tarih anlatımına göre bir prensin öldürülmesiyle ya da dünya emekçi halklarının kendi aralarında değil, emperyalist güçler arasındaki hegemonya mücadelesi sonucu ortaya çıktı. Kısacası emperyalist bloklar arası dünyayı paylaşım savaşı on yıllar boyu dünya halklarına onulmaz acılar yaşattı. Sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte tarihçilerin ortaya koyduğu rakamlarla 16-19 milyon arasında insan kirli savaş sonucu yaşamını yitirdi. Ayrıca tarihte ilk kez kimyasal silahlar bu savaşlarda kullanıldı. Açlık, kıtlık, kentlerin yıkımı ise yıllarca sürdü. Bu savaşların bilançosunu kısaca şöyle özetlemek mümkün:
“20. yüzyıla geçişle birlikte sertleşen dünya hegemonyasına yönelik emperyalistler arası rekabet ve çatışma, birinci emperyalist paylaşım savaşıyla sonuçlandı. Yeneni de yenileni de güçsüz düşüren bu savaşın gerçekten kârlı tek emperyalist ülkesi ABD oldu. Fakat Almanya'yı köleleştiren Versay Antlaşması’na rağmen, kapitalist dünya üzerinde hegemonya kurmak mücadelesi sonuçlanmamış olarak kaldı. İki savaş arası dönem, kapitalist dünyada, bölünme, bloklaşma ve her alanda süren sert bir rekabet ve çatışma yılları olarak yaşandı. İkinci Dünya Savaşı’yla sonuçlandı.” (Ekim 1. Genel Konferansı Değerlendirme ve Kararlar, syf. 75, Eksen Yayıncılık)
Emperyalistler kendi sefil çıkarları uğruna bir yüz yıla iki büyük savaş sığdırdı. Bu iki büyük savaş dünya halklarına büyük acılar yaşatmaktan ve on yıllar süren yıkımların faturasını ödemekten başka bir sonuç yaratmadı. Emperyalist-kapitalist sistem halen daha bunalım ve savaşları döne döne var ediyor. Dünyanın dört bir yanında örtülü (vekaleten) ya da açıktan savaşlar sürdürülüyor.
Son 30 yılda savaşlar bölgesel çapta kendisini gösterirken bugün gelinen noktada emperyalist güçler daha açıktan karşı karşıya gelebiliyorlar. Bugün iç savaşlarla birlikte dünya çapında 40’tan fazla bölgede savaş yaşanıyor. Ortadoğu ve Ukrayna başta olmak üzere Kafkasya'da, Afrika kıtasının birçok ülkesinde ve on yıllardır Filistin'de çatışmalar sürdürülüyor.
Yalnızca Rusya-Ukrayna savaşına baktığımızda dahi 3. bir paylaşım savaşının insanlığı ne denli büyük yıkıma sürükleyebileceği görülebilir. Bu kirli savaşlara ve yıkımlara dur diyebilecek biricik güç ise, işçi sınıfı ve ezilen halklardır. Tarihte bunun örneğini 1. emperyalist paylaşım savaşı döneminde Çarlık Rusya'sını tarihin çöplüğüne yollayan ve Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'ni var eden Rusya proletaryası dosta-düşmana göstermiştir. İşçi ve emekçiler emperyalistler arası hegemonya ve çatışmaların yarattığı kamplaşmaların bir parçası olmamalıdır. İşçi sınıfının safı kendi burjuvalarının karşısında durmak olmalıdır.
İnsanlığın topyekûn kurtuluşu için işçilerin birliği, halkların kardeşliği temelinde sınıf savaşını yükseltmeliyiz!
M. Nevra