AKP iktidarı kandan ve ölümden besleniyor

Vakit yitirmeksizin hesap sormak için mücadeleyi yükseltmenin ve insanın insan tarafından sömürülmediği günleri yaratmak adına ileri atılmanın zamanıdır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 22 Haziran 2021
  • 08:00

Ekonomik ve sosyal krizin genelleştirdiği işsizlik, yoksulluk, ağır çalışma ve yaşam koşulları toplumda sürekli bir tepki birikimine yol açıyor. İşçi ve emekçiler için turnusol kağıdı işlevi gören pandemi sürecini yönetmekteki çapsızlıklar hoşnutsuzluğu ayrıca besliyor. Bunlara, mafya şefi Sedat Peker’in ifşaatlarıyla ortalığa saçılan çürümenin yarattığı sorgulamalar eklenmiş bulunuyor.

Peker videoları başta Tayyip Erdoğan ve yakınları olmak üzere tüm iktidar güçlerinin mafyalaştığını, devletin çeteye dönüştüğünü, kirli ilişkilerin ve suçların ayyuka çıktığını gözler önüne serdi. Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’sinin din ve milli değerler kisvesi altında çevirdiği dolapların ancak bir kısmı ifşa edilmiş olmasına rağmen, ifşanın etkisi büyük oldu. Erdoğan’ın “ciddiye almayın” dediği yönlü bilgiler el altından basına sızdırılsa da AKP ve Erdoğan açısından hasıraltı edilemeyecek iddialar söz konusu. Yargı bu iddiaları elbette soruşturmadı ancak toplum nezdinde kurulan vicdan mahkemeleri AKP’nin hükmünü çoktan verdi.

 İşçi ve emekçilerin dertlerinden habersiz, yoksulluk ve açlığa duyarsız olan AKP şefi Erdoğan ve aveneleri ise işi artık tümüyle yüzsüzlüğe vuruyorlar. Yalnızca mafya ifşaatları değil, halkın sorunları da “ciddiye” alınmıyor. Örneğin “Ekmek yoksa pasta yesinler” sözü, önce bir AKP milletvekilinin ağzında “Ekmek buluyorlarsa aç değiller”e, son olarak Erdoğan’ın dilinde de “Açlarsa siz doyurun”a evrildi. Emekçilerin sorunlarına böylesine duyarsız olup da yüzsüzce “helallik” isteyen Erdoğan’ın tahtı sarsıntılar geçirmeye başladı.

Bu tabloya rağmen düzen muhalefeti erken seçim çağrılarını yükseltmek ve ifşa edilenlerin kıyısında dolanmaktan öteye geçmiyor. Karşılarındaki “muhalefet”in çapını çok iyi bildikleri içindir ki AKP ve ortağı MHP erken seçim isteklerini pişkin bir dille geri çeviriyor fakat kendi hazırlıklarını yapmayı da ihmal etmiyorlar. Aslolarak da toplumsal tepkilerin basıncından, saldırganlığın dozunu artırarak sıyrılmaya çalışıyorlar. Köşeye sıkışmış, koltuğunu bırakmanın aynı zamanda kelleyi celladın önüne uzatmak demek olduğunu bilen her faşist iktidar gibi baskıyı, zoru ve tehditleri devreye sokuyorlar.

Hatırlanacağı üzere, muhalefetin sağ kanadından adı ölümlerle, infazlarla anılan Meral Akşener’i dahi hedef gösterebilecek duruma gelmişti Erdoğan. Linç kültürünü meşrulaştıran, düzen muhalefetini tehdit eden Erdoğan, HDP milletvekilleri ve belediye başkanlarına yönelik yürüttüğü karalama ve soruşturma-tutuklama terörünün de dozunu arttırdı. Meral Akşener üzerinden asıl toplumsal muhalefeti hedefleyip, “Daha neler olacak neler” tehdidini savurmasının boşuna olmadığı, HDP İzmir İl Başkanlığı’na yönelik kalleşçe saldırıyla netleşti. Mafya iktidarın şefi ve kirli ortakları için artık onlara karşı olan herkes “terörist”, herkes “nankör”, herkes “hain”, herkes hedeftir. AKP ile birlikte yürüyenler dahi çıkar çatışmasının sonucu olarak yollarını ayırdığında “ajan” ilan edilerek adlarına uygun terör örgütü isimleri icat edildi. PDY’den FETÖ’ye, “kokteyl örgüt”ten “SETÖ”ye uzanan bu yolda alfabedeki harflerin tüm kombinasyonları değerlendiriliyor.

Katliamdan, kandan, ölümden medet ummak

Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı son konuşmada, 7 Haziran-1 Kasım dönemini asla unutmadıklarını belirterek, destekçilerinden de o süreci unutmamalarını istedi. Erdoğan’ın unutulmamasını istediği süreç, Türkiye tarihine peş peşe kanlı sayfaların eklendiği günlerdi. IŞİD sahaya sürülmüş, Fidan’ın sözlerinde somutlanan “Karşı tarafa 4 adam gönderirim, 8 füze attırırım…” mantığı devreye sokulmuştu. IŞİD çeteleri kullanılarak organize katliamlar gerçekleşmişti. Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamları yaşanmış, Kürt halkına karşı kirli savaş tırmandırılmıştı. Özellikle Kürt illerinde hendekler bahane edilerek başlatılan kıyım sonucunda, sokak ortasından kaldırılamayan cenazeler, buzdolaplarına saklanan çocuk cesetleri ile bodrumlarda ölüme terk edilen Kürt halkı açık bir katliama uğramıştı.

Şimdilerde Suruç ve Ankara katliamı davalarının duruşmaları olaylarda devletin parmağı olduğunu ortaya çıkarsa da dava süreçleri uzatılarak, deliller karartılarak devlet “ak”lanmaya çalışıyor.

Her yol mubah

Katliamlarla korku atmosferi yaratan Erdoğan, koltuğunu korumak adına katliam silsilesini yenileyebileceğini ilan etmiş oldu. Kandan, ölümden ve katliamlardan beslenen iktidarını bu şekilde ayakta tutmak niyetinde olan Erdoğan’ın sığındığı tek liman ise “istikrar”. Kendisi iktidarda olmadığı zaman toplumun başına en korkunç olayların geleceğini, en kanlı günlerin yaşanacağını, huzursuzluğun hüküm süreceğini vaaz edip duruyor.

Oysa toplumu korkutmak adına öne sürdüğü, kendisi iktidarda olmadığı takdirde vuku bulacak olanlar, bizzat AKP ve şefi Erdoğan’ın halihazırda sürmekte olan icraatlarıdır. AKP şefi açıkça yalan ve riyakarlık üzerinden siyaset yapmaktadır. Ve Erdoğan, müritlerine hatırlattığı dönemde olduğu gibi, bu yalan ve riyakarlık siyasetinde işçi ve emekçilerin, Kürt halkının canına kastetmekten geri durmamaktadır. Erdoğan için iktidar demek güç demektir, ayakkabı kutularında saklanan paralar demektir. Dahası artık iktidar demek ayyuka çıkan kirli işlerin hesabından kaçmak, aldatmacaya, yolsuzluğa devam etmek demektir. Bu sebeple AKP nezdinde iktidarı korumak için her yol mubahtır.

Geleceğimiz için!

Erdoğan’ın tehditlerinin altı elbette boş değildir. T.C. tarihi kapalı kapılar arkasında planlanmış onlarca katliama tanıklık etmiştir. Kanlı askeri darbelerden kitle katliamlarına kadar pek çok senaryo bizzat devlet eliyle hazırlanmış ve bedeli işçi ve emekçilere, Kürt halkına, kadınlara ve gençlere ödettirilmiştir. Erdoğan’ın azgın saldırıları, kendinden geçmişçesine etrafına yönelttiği öfke ve iktidarın tüm olanaklarını kullanarak çevresine ördüğü zırh ile saldırganlığın dozajını artıracağı şüphe götürmez bir gerçektir.

Katliamların, tehditlerin son bulması ise Erdoğan’ın iktidarda kalmasına bağlı değildir elbette. Çünkü Erdoğan’ın iktidar olduğu dönemde artan iş cinayetleri, kadın cinayetleri, sokak ortasında katledilen aydınlar, katliamlar, açlık ve pandemi döneminde ölüme terk edilen milyonlardan biliyoruz ki, AKP dönemi her bir günü ile ölüm üretmektedir. Erdoğan’ın katliam tehditleri ile yaptığı ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir.

Bıçak kemiğe dayanmıştır. Tehditlerle, baskı ve zorla süren bu iktidar altında insanca yaşam mümkün değildir. Gelecek ancak AKP iktidarı tarihin çöplüğüne gönderildiği gün işçi ve emekçilerin ellerine geçecektir. Vakit yitirmeksizin hesap sormak için mücadeleyi yükseltmenin ve insanın insan tarafından sömürülmediği günleri yaratmak adına ileri atılmanın zamanıdır.