Koronavirüs önlemleri toplumsal yaşamı kısa sürede çok yönlü değişikliklere uğrattı. Maddi yaşamdaki bu değişiklikler insanların psikolojik durumlarına da doğrudan etki ediyor. Bu alanda yapılan bazı yeni araştırmalar, toplumda baş gösteren psikolojik sorunlara ilişkin epeyce veri sunuyor. Birgün’de yer alan bir habere göre, Bahçeşehir Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Özlem Karaırmak, koronavirüs sürecinde belirsizlik, kaygı ve stresin insanlar üzerindeki etkilerini araştırdı. Araştırma için 25-65 yaş arası 1.458 kişi ile çevrimiçi yollardan görüşüldü. Katılımcıların yüzde 45’i evli ve yüzde 42’si çocuk sahibi. Yüzde 28’nin ise uzaktan eğitime devam eden çocuğu var.
Araştırmada, yaşanan psikolojik sorunlar kadın-erkek, evli-bekar ve yaş durumuna göre değerlendiriliyor. Bu konuda, “kadınlar daha endişeli ama daha güvenli” denilerek, kadınların erkeklerden daha kolay eyleme geçebildikleri, stresle baş edebilmede daha başarılı oldukları ifade ediliyor. Yine “Evliler çaresiz, bekarlar kaygılı” ara başlığı altında, evli olanların bekarlara göre durumu daha kontrol edilemez gördükleri; buna karşılık bekarların daha kaygılı oldukları belirtiliyor. Halsizlik, titreme, mide problemleri gibi psikosomatik rahatsızlıklar konusunda da evli olanların daha avantajlı olduklarına işaret ediliyor. 65 yaş üstü yakını olmak, çevresinde Covid-19 tanısı almış olanlar ile 65 yaş üstü yalnız yaşayan yakını bulunanların daha kaygılı oldukları da verilen bilgiler arasında.
En baskın kaygı yoksulluk!
Söz konusu araştırmayı yapan Prof. Dr. Özlem Karaırmak, araştırmanın sonuçlarını şu sözlerle değerlendiriyor:
“Araştırmada en öne çıkan bulgu bence ekonomik kaygıların ön planda oluşuydu. Yarıdan fazlası bu konuda kaygılı. Bir diğer nokta, gelir düzeyi düşük veya yüksek olan gruplarda kaygı düzeyi eşit olmasına rağmen, gelir düzeyi düşük olanların daha kırılgan oluşu. Kendini daha çaresiz hissediyor, daha umutsuz görünüyor. Ekonomik politikalar ve sosyal sistem açısından, koruyucu sistemin bu grubu daha dikkate alması gerekiyor...”
Açıklamaların devamında, azımsanmayacak sayıda yoksul insanın internet, sosyal medya veya görüntülü telefon gibi olanaklardan yoksun olmasının, onları iletişim ve sosyal bağ konusunda dezavantajlı bir konuma iterek, umutsuzluklarını beslediği vurgusu yapılıyor. Yani özcesi, salgın ve kriz koşullarında “Umut fakirin ekmeğidir!” özdeyişinin anlamı da değişime uğruyor. Fakirin ekmeği gibi umudu da gittikçe küçülüyor.
Araştırmanın dikkat çeken sonuçları
· Katılımcıların %49’u kendisi, %79’u ise sevdikleri için salgını tehdit olarak görüyor.
· %85’i vaka sayısının artmasından, %60’ı günlük hayattaki kısıtlamalardan, %80’i yaşam şartlarının ne zaman normale döneceğinin belirsizliğinden şikayetçi.
· %62’si Covid-19 hakkında kendini yeteri kadar bilgi sahibi görüyor.
· %68’i aile ve arkadaşlardan aldığı sosyal desteği yeterli buluyor.
· %54’ü bu süreçte yeni uğraşlar (yeni yemekler, çok parçalı yap-bozlar, örgü vb.) edinmiş.
· %80’i Covid-19 gündemini çok sık takip ediyor.
· %58’i çok ciddi ekonomik kaygılar yaşıyor.
· %25’i işini kaybetmekten korkuyor.
Araştırmada insanlara, gündemi nasıl takip ettikleri, boş zamanlarını nasıl geçirdikleri, en sık görülen korku ve tepkilerle ilgi sorular da yöneltilip, ortaya çıkan cevaplar yansıtılmış. Mesela gündemi takip etmede, diğer iletişim araçlarının yanı sıra, televizyon %80’le başta gelirken, katılımcıların %7’si ise gündemi hiç takip etmediğini ifade etmiş. Evde boş vakitlerde ne yapıldığıyla ilgili yanıtlarda, %72 ile sosyal medya birinci olurken, çeşitli sanatsal etkinlikler ile el işi yapmak %19 ile son sırada yer alıyor. İnsanlarda en sık görülen korku ve tepkiler arasında ise, toplu taşıma araçlarından korkma, salgının daha da kötüye gideceği inancı, sürekli virüsle ilgili haberleri takip etme, sevdiklerini kaybetme korkusu, temizlik kurallarını aşırı ve abartılı uygulama, hastalık durumunda hastaneye gidememe vb. gibi durumlar sayılıyor.