AKP iktidarının 2011 yılında “çılgın proje” diyerek gündeme getirdiği Kanal İstanbul projesi gündemden düşmüyor. Proje, AKP iktidarı için bir yağma ve talan fırsatı olarak tasarlansa da bu işte emperyalist odakların çıkar ve hesaplarının olduğu da görülüyor.
Bilim insanları ve toplumun ilerici kesimleri, “çılgın projenin” çevreye vereceği zararlardan ve oluşabilecek yıkımlardan kaynaklı bir felaket projesi olduğunu ve derhal bundan vazgeçilmesi gerektiğini defalarca dile getirdi. Buna rağmen AKP şefi T. Erdoğan rant/yıkım projesinden vazgeçmemiş, tersine bu yöndeki hazırlıklar hız kazanmıştır. İktidar yandaşlarının, Katarlı ve Suudi zenginlerin iştahını kabartan proje, AKP-MHP iktidarı için hayat-memat meselesi sayılıyor. Çünkü, iktidar yandaşlarından Katar emirinin annesine ve birçok holdinge kadar uzanan geniş kesimler, proje güzergâhındaki arsaların başına çoktan üşüşmüş bulunuyor. Henüz tek bir çivi bile çakılmadığı halde, arazi fiyatları katlanarak artmaktadır.
Yakın zamanda projeye karşı çıkanlara kin kusan AKP şefi, “isteseniz de istemeseniz de yapacağız” diyerek provokatif tutumunu sürdürüyor. Projenin hem doğaya hem kente geri dönülmez zararlar verecek olması dinci-faşist şeflerin umurunda bile değil. İktidarın Kanal İstanbul inadının gerisinde bir yanıyla bu devasa ranttan almayı hesapladığı milyar dolarlık vurgunlar var. Öte yandan ise, projeden siyasi rant devşirmeyi umdukları da görülüyor. Karadeniz’e yerleşmenin yollarını arayan ABD emperyalizmine “Montrö’den çekilemezsek de yeni kanal açarız” mesajının verilmesi, bunun ibretlik örneği olmuştur. Ayrıca S-400’ler vb. konularda ABD ve batılı güçlerle ipleri gerilen iktidar, bir nevi “sorunları çözmeye, size kölece hizmet etmeye hazırız” mesajı veriyor.
Kanal İstanbul’un finansmanı Çin’den!
Son günlerde somut bazı adımlar atılarak projenin hayata geçmesi için süreç hızlandırıldı. AKP iktidarı 20 Mart’ta yap-işlet-devret modeliyle yapılan ihalelerle ilgili kanuna geçici bir madde ekleyerek Kanal İstanbul’a “devlet garantisi” vermiştir. Bir hafta sonra Çevre Bakanı Murat Kurum Kanal İstanbul için imar planlarının onaylanıp askıya çıkarıldığını duyurdu. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu ise, 5 Nisan’da ihale hazırlıklarının devam ettiğini söylemiş, T. Erdoğan da projenin ihalesinin çok yakında çıkacağını ve yaz aylarında temelinin atılacağını “müjde”lemişti.
20 milyar dolarlık maliyeti karşılayacak finansmanın bulunmaması nedeniyle şimdiye kadar Kanal İstanbul projesi hep askıda kalmıştı. Fakat Erdoğan’ın yakın zamanda ihalenin yapılacağını söylemesi, finans sorununun çözüldüğü izlenimi veriyor. Nitekim finans kaynaklarının Çin’den geleceğine dair iddialar kamuoyuna yansımış ve bu haberler rejim tarafından yalanlanmamıştır. Görünen o ki, 2018 yılından beri Çin’le yapılan görüşme ve pazarlıklarda anlaşma sağlanmış. Kısa süre içinde yapılacak ihale için 4 teklif sunulduğu ve teklif sunan şirketlerin tümünün Çin merkezli olduğu ileri sürülüyor.
Çin’in asıl hesapları!
Türkiye’nin Kanal İstanbul gibi devasa boyutlarda bir projenin üstesinden gelemeyeceği açıktır. Dolayısıyla finansmanı sağlayacak yabancı şirketler için cazip vaatlerin olması gerekiyor. Çin’in, Kanal İstanbul için bu kadar hevesli olmasının gerisinde emperyalist çıkar ve hesaplar var.
Çin’in son yıllarda Türkiye’de yaptığı birçok yatırımın altında yatan motivasyon “Kuşak ve Yol” projesine zemin hazırlamaktır. Çin bu kapsamda Marmaray, Avrasya Tüneli, Çanakkale 1915 Köprüsü, 3. Havalimanı ve Edirne-Kars hızlı tren hattı gibi yatırımlara yönelirken, Türkiye’deki etki alanını genişletmek istiyor. Yakın zamanda ise 6 Çinli şirketin, Üçüncü Köprü ve Kuzey Marmara otoyolunun yüzde 51’ini 688,5 milyon dolara satın aldıkları kamuoyuna yansımıştı. İstanbul’daki bu yatırımlar Süveyş Kanalı’nın kapanması ile gündeme gelen Orta Koridor’un da bir parçası olacağı ileri sürülüyor.
Çin’in yatırım yapma iştahı Türkiye’nin coğrafi konumundan kaynaklanıyor. Yeni alternatif yollar arayan Çin, Kuşak-Yol projesi kapsamında Türkiye’ye önem veriyor. Çin, NATO üyesi ve ABD emperyalizminin egemenliği altında olan ülkelerin ulaşım hatlarını ve suyollarını kontrolüne alarak, ABD’nin bu ülkelerdeki zeminini zayıflatmak istiyor. Bu yüzden de Çin, aslında uzun zamandır ABD emperyalizminin taşeronu olan ülkelerle yakın ilişkiler geliştirerek bu ülkelerdeki liman ve ulaşım hatlarında kontrolü sağlamak için adımlar atıyor. İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır gibi Amerikancı rejimlerle ilişkiler geliştiren Çin, son yıllarda Türkiye ile de yakın ilişkiler geliştirmeye çalışıyor. Kuşak-Yol projesinin alanının geliştirilmesinin gerisinde de bu emperyalist emeller var. Bu politikalar ile Çin, ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistlerin nüfuz alanlarına sızarak, onlara karşı konumunu güçlendirmeye çalışıyor.
Şimdiye kadar gerçekleştirdiği yatırımlarla Türkiye’de sağlam zemin oluşturan Çin, Kanal İstanbul ile birlikte ilişkileri bir üst boyuta taşıyarak iyice yerleşme hevesindedir. Çin emperyalizminin temel politikası ülkelere ödeyemeyeceğini bile bile kredi vermektir. Gerçekleştirdiği proje, krediyi ödeyecek kadar gelir üretemediği zaman ise Çinli tekeller projenin üstüne konarak o ülkede nüfuz alanlarını daha da genişletiyorlar.
Ayrıca Çin, finanse ettiği projeler kapsamındaki işleri yine kendi şirketlerine yaptırıyor. Büyük ihtimalle Kanal İstanbul projesinde de benzer bir durum ortaya çıkacak. Bundan dolayı yandaş müteahhitlerin heveslerinin kursaklarında kalma ihtimali yüksektir.
ABD’nin Kanal İstanbul’la birlikte Karadeniz sularında rahatça hareket edebileceği varsayıldığı için, Rusya projenin bu yönüne dair şerh düşüyor. Çin’in bu hamlesiyle birlikte ABD’nin fikrinin değişip değişmeyeceği ve Rusya’nın nasıl bir tutum alacağı yakın zamanda ortaya çıkacak. Kesin olan bir şey var ki, Kanal İstanbul projesi, emperyalist güçleri şu veya bu şekilde karşı karşıya getirecektir.
Toplumun çoğunluğu karşı çıkarken, AKP-MHP iktidarının bu yıkıcı projeyi uygulama pervasızlığı, halka rest çekmesi anlamına geliyor. Saray rejiminin, Katarlıların, Suudilerin ve bilcümle emperyalist güçlerin iştahını kabartan bir proje de olsa, İstanbul’un “çürük yumurta kokmasına” razı olmayacak güçlü toplumsal dinamikler de var Türkiye’de. T. Erdoğan’ın girdiği bu inatlaşma kendi sonunu hazırlama potansiyeli de taşıyor. Kanal İstanbul projesini durdurmak ise, ancak talana itirazı olanların kitlesel ve militan mücadeleyi yükseltmeleriyle mümkün olacaktır.