Kanal İstanbul bir Çin tuzağına dönüşür mü?- Fehim Taştekin

Rusya’ya karşı Boğazlar’daki rejimi delme perspektifiyle ABD’ye yanaşırken stratejinin ara kurgusunda yer alan Kanal İstanbul’a Çin’i ortak edecek bir yola giriyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 13 Nisan 2021
  • 17:13

Belli stratejik konularda ABD-AB ve Rusya arasında sıkışıp kalan Türkiye’nin zor denklemlerine Çin de dâhil oluyor. S-400, Halkbank davası, Suriye’de Kürtler ve Doğu Akdeniz’deki manevralar nedeniyle ABD ile gerilim yaşayan Ankara, geleneksel ortaklarıyla ilişkilerini askeri ve ticari seviyede değerli kılarak kendine manevra alanları açmaya çalışıyor. 

Kilidi açabilecek noktalardan biri, Ukrayna’da Rusya’ya karşı caydırıcılık inşa etmeye çalışan NATO’da öne çıkan bir Türk rolü. Türkiye insansız hava aracı temini ve askeri işbirliğiyle Ukrayna’ya destek sunarken NATO’nun Rusya’ya karşı oluşturduğu Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti’nin (VJTF) komutasını üslenmiş bulunuyor. 

Bir diğer “ayartma” hamlesi, Rusya’yı Karadeniz’de bunaltma stratejisiyle doğrudan ilintili olarak Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışmaya açma ya da bu anlaşmayı delme düşüncesiyle Kanal İstanbul projesini hızlandırma çabasıyla geliyor. Çin de tarihi fırsatı yakalamak için tam burada devreye giriyor. 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk kez 2011’de “çılgın proje” olarak ortaya attığı Kanal İstanbul’a Kuşak ve Yol Projesi kapsamında ilgi gösteren Çinli firmaların ihaleyi almak için yoğunlaştığı konuşuluyor. 

Mevcut koşullarda finansman bulunamayacağı için projenin seçim vaadi olarak kalacağı düşünülürken hükümetten şaşırtan açıklamalar geldi. 20 Mart’ta yap-işlet-devret modeliyle yapılan ihalelerle ilgili kanuna geçici bir madde eklenerek Kanal İstanbul'a devlet garantisi verildi. Bir hafta sonra Çevre Bakanı Murat Kurum Kanal İstanbul için artık imar planlarının onaylanıp askıya çıkarıldığını duyurdu. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu 5 Nisan’da ihale hazırlıklarının devam ettiğini müjdeledi. Son sözü 7 Nisan’da Erdoğan söyledi: “İnşa edeceğimiz 45 kilometre uzunluğa, 21 metre derinliğe, 275 metre taban genişliğine, en dar yerinde 360 metre su yüzeyi genişliğine sahip Kanal İstanbul, bölge için yeni bir nefes borusu olacaktır. Projenin etaplar halinde ihalesine çok yakında çıkıyor, yaz aylarında da temelini atıyoruz.” Erdoğan kanalın iki yakasında 500 bin nüfuslu bir şehrin kurulacağını da söyledi. 

Peki, Erdoğan bu hızlı atağı neye borçlu? Ekonomi yazarı Jale Özgentürk’e göre nedeni Çin’in finansman teklifi. Özgentürk “Aranan finansal destek Çin’den geliyor. Ankara’da yoğun bir çalışma var. Kısa süre içinde yapılacak ihale için şu anda dört teklif gündemde ve bu şirketlerin hepsi de Çinli. Toplantılar, pazarlıklar sürüyor” diyor. Özgentürk “(İstanbul Boğazı’ndaki) üçüncü köprüye yatırım yapan Çin’in orada kalmayacağı belliydi. İstanbul Havalimanı, liman gibi diğer projelerle ilgilenen Çin, tam gücüyle Türkiye’ye yerleşmeye başladı bile. Çin, Kanal İstanbul’u sadece finanse etmeyecek tabii ki. Müteahhitlik sektörünün devlerine sahip Çin, inşaatı da üstlenecek” diye ekliyor. 

Bir değer ekonomi yazarı Serpil Yılmaz’a göre finansman için Çin bankası ICBC Turkey ve Hong Kong merkezli HSBC’nin adı geçiyor. Yılmaz, HSBC Türkiye Genel Müdürü Selim Kervancı'nın “Kanal İstanbul’un, Rusya'yı Kuşak ve Yol Projesi'ne dâhil etmede önemli bir rol oynaması bekleniyor” dediğini aktarıyor. 

Finans365 internet sitesi ise ICBC’nin Kanal İstanbul için konsorsiyum şirketi kurmaya çalıştığını yazdı. Bank of China’nın (BOC) Türkiye iştirakinin Genel Müdürü Ruojie Li, “BOC altyapı projelerinin finansmanını sağlayarak köprü görevi görmek istiyor. Çinli şirketler yatırımcı veya yüklenici olarak katılacaktır” demişti. China National Machinery ve China Communications Construction şirketlerinin projeyle ilgilendiğine dair haberler çıkmıştı. 

Kanal İstanbul’un Çinlilere ihale edilmesinde Ruslardan S-400 alımına benzer bir tuzaktan söz edilebilir. Tuzağın bir tarafında Çinlilerin çalışma tarzının getirdiği riskler yatıyor. Türk basınına yansıyan bilgilere göre Çinliler iki yıl önce Kanal İstanbul projesine karşılık Türkiye'ye 30 milyar dolarlık döviz getirme, toplamda 65 milyar dolarlık yatırım sözünü içeren bir teklifle gelmişti. 

Çinlilerin “borç tuzağı” taktiği güttüğüne dair tespitlerin bir mit olarak değerlendirenler olsa da Türkiye’de Çin seçeneğine karşı çıkanlar kredilerin geri ödenemediği durumlarda projelere el konulduğuna dair Kenya ve Sri Lanka örneklerini hatırlatıyor. 

Bu tür projelerde ihaleyi alan Çin kredi açarken işin yapımını da üsleniyor, işçiler ve kullanılan malzemeyi büyük oranda Çin’den getiriyor, projelerde çalışanlarla birlikte zamanla bir Çin kolonisi oluşuyor. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu geçen aralıkta Çin’e proje karşılığı kanal yakınlarında arazi tahsis edileceği iddialarına değinip “Bu ulusal egemenliği de ekonomik rantabiliteyi de yok eder” uyarısında bulunmuştu. 

Tuzağın diğer tarafında şu var: Ankara, Kanal İstanbul’u Montrö’yü delecek bir proje olarak konumlandırıp bununla ABD’ye yaklaşmayı hedefliyor. Fakat bunu yaparken Washington’ın en büyük tehdit sayıp ihata etmeye çalıştığı Çin’e Avrupa ve Asya kıtalarının buluşma noktasında jeostratejik avantajlar sunmuş oluyor. İstanbul Boğazı’nın altından geçen Marmaray raylı sistemi, Boğaz üzerindeki üçüncü köprü gibi stratejik geçiş hatlarına yatırım yapan Çinliler, kuşkusuz Kanal İstanbul’u da Kuşak ve Yol Projesi’nin kıymetli ayaklardan biri olarak görüyor.

Kanal İstanbul’un Kuşak ve Yol Projesi’nde değerini artıracak iki potansiyel projeden daha bahsediliyor. Biri Orta Asya’nın kapısı sayılan Hazar Denizi’ni Karadeniz’e bağlayacak bir kanal projesi. Bu henüz çok uzakta duran bir hedef. Diğeri ise İstanbul Boğazı’nı baypas eden Kanal İstanbul’un bir benzerinin Çanakkale Boğazı’nın girişinden Saros Körfezi’ne açılması. Bu öneri, Kanal İstanbul Projesi’nin Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporunda yer aldı. Raporda bir dipnot olarak “Zincirbozan-Gelibolu mevkiinden Saros Körfezi’ne bir kanal açılması düşünülebilir” deniliyor. Bu kadar stratejik bir meselenin dipnota itilmesi garip gelebilir ama entegre bir planlamaya işaret ediyor. 

Hükümetin kredi açmazına karşın Çin’in mega projeler için alternatif olarak öne çıkması, Türkiye’nin Uygurlarla ilgili siyasetine de yansıyor. Uygurların artan oranda Çin karşıtı kampanyası karşısında Ankara’nın “umursamaz”, hatta Pekin’i hoşnut eden siyaseti dikkat çekiyor. 10 Mart’ta İyi Parti’nin Uygurlara yönelik insanlık suçlarının araştırılması için meclise verdiği öneri AK Parti oylarıyla reddedilmişti. Bu siyasetin Çin diplomasisini Türkiye’de Uygurlara destek veren siyasilere parmak sallama konusunda cesaret verdiği söylenebilir. Çin Büyükelçiliği, Barın katliamının 31’inci yılını anan İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ı "Çin tarafı, herhangi bir kişi veya gücün Çin’in egemenliğine ve toprak bütünlüğüne meydan okumasına kararlılıkla karşı çıkmaktadır. Çin tarafı, haklı karşılık verme hakkını saklı tutmaktadır" diye tehdit etti.

Akşener, elçiliğin açıklamasından birkaç gün önce meclisteki konuşmasında Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin Türkiye'ye geldiği gün Kanal İstanbul’la ilgili imar planlarının onaylandığını hatırlatarak, Erdoğan’a şunu sormuştu: “Milletimizin bu dar zamanında, Kanal İstanbul saçmalığı için kapalı kapılar ardında Çin’le iş mi çeviriyorsunuz? Üç-beş milyar dolar için Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk’ün hakkını, hukukunu ve namusunu Çin’e kilim mi ediyorsunuz?" 

Batılı ortaklarına “Alternatifsiz değiliz” diyebilmek için aldığı S-400’leri gömecek yer arayan Erdoğan, en büyük rüyasına Çin’i ortak ederse yarın kâbusa uyanır mı? Ankara’da hiçbir şey şeffaf değil ve tatlı bir rüyanın garantisi yok.

Al-Monitor / 12.04.21