AKP şefi Tayyip Erdoğan’ın tartışmalara, alaycı yorumlara neden olan “U dönüşleri” uzun zamandan beri gündemi meşgul ediyor. Kapitalist devletler arası ilişkilerin “değerlere” değil daha çok “sefil çıkarlara” dayalı olduğu bir gerçek olsa da AKP şefi gibi bir uçtan öbür uca savrulan kişilere sık rastlanmaz. Uluslararası ilişkilerde kaba/saba eleştiriler/suçlamalar yapmakta sınır tanımayan üslup, sefil çıkarlar bu aynı kişilerle işbirliği yapmayı gerektirdiğinde ise yalvarmalara dönüşüyor. Bu ise “dünya lideri” diye pazarlanan biri için tam bir kepazeliktir.
AKP şefi Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan krallarıyla yalvar/yakar arayı düzeltti. Uzun uğraşların ardından “baş düşman” ilan ettiği Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi ile de görüşmeye muvaffak oldu. Benzer bir süreç her gün Filistinlileri katleden Siyonist İsrail devletiyle de işletildi. Tayyip Erdoğan Filistin halkının acılarını/davasını istismar etmek için de olsa anmıyor artık. Çünkü Siyonist rejimle yaşadığı birtakım sorunların aşılmasına ihtiyacı var. Bunun için Hamas militanlarını bile sınır dışı etti. İsrail’le yaşanan sorunları aşmak dinci-faşist rejim için acil bir ihtiyaç haline gelmiş görünüyor.
Bir süre yalvarmak zorunda kalsa da “dünya lideri” krallar tarafından küçük düşürülse de sonunda hedefine ulaştı. Zira diğer devletler de çıkarları gereği Türkiye ile işbirliği yapmaktan vazgeçemezler. Buna karşın hiçbirinin zerre kadar AKP şefine güveni yoktur. İçeride sıkıştığını ve rejimini korumak için daha çok tavizler vermeye hazır olduğunu biliyorlar. Bu ise onlar için işbirliğini diğer zamanlara göre daha kârlı hale getiriyor.
***
“Uluslararası ilişkilerde kalıcı küslük olmaz” diyerek U dönüşlerini savunan Tayyip Erdoğan, aynı ifadeleri Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad için de kullanınca “Esed tekrar Esad oluyor, kardeşim Esad dönemine dönülüyor” yorumları yapılmaya başlandı. Oysa Suriye söz konusu olduğunda durum çok farklıydı. Zira Suriye’nin yakılıp yıkılmasına, yüzbinlerce kişinin ölmesine, milyonların göçüne neden olan vahşi savaşın bir numaralı sorumlusu Tayyip Erdoğan ve onun başında bulunduğu Türk sermaye devletidir. Emperyalist/Siyonist planlar çerçevesinde Suriye’ye karşı başlatılan savaşın en hevesli destekçisi bizzat Tayyip Erdoğan’dı, halen de öyledir.
Sadece Esad değil, Suriye halklarının büyük çoğunluğu da ülkelerinin yaşadığı bu trajedide AKP rejimi ve onun başındaki Tayyip Erdoğan’ın oynadığı uğursuz rolü biliyor. Türkiye, dünyanın 80 ülkesinden devşirilen cihatçı teröristlere kapılarını açmasaydı, Suriye’de o büyük yıkım olmazdı. Cihatçı teröristleri eğitmek, silahlandırmak, Suriye’ye geçmeleri için sınırları açmakla yetinmeyen AKP rejimi, sanayinin merkezi olan Halep’ten en az bin farbikayı da cihatçılarla birlikte makinelerini söküp yağmaladılar.
AKP-MHP rejimi kurulduktan sonra da Suriye’ye karşı suç işlemeye devam etti. Bu süreçte cihatçı terör örgütlerini desteklemekle kalmadı, adım adım TSK’yi de Suriye topraklarına sürdü. Birçok Suriye kenti Türk ordusu tarafından işgal edildi. İdlib’de kurulan vahşi şeriatçı “devletçiğin” sponsoru ve hamisi halen Saray rejimidir. Suriye yönetimi, gayrı meşru işgalci bir güç olan TSK’nin işgal ettiği yerlerden çekilmesini istiyor. Yanı sıra Türk devletinin İdlib ve çevresindeki cihatçılara verdiği desteği kesmesi ve sağladığı korumayı kaldırmasını talep ediyor. Oysa dinci-faşist rejim, Esad’la görüşmekten söz ederken, yeni bir savaş başlattı.
PYD/YPG’yi hedef alan hava bombardımanları devam ederken, AKP şefi kara saldırısı başlatabilmek için hem ABD hem Rusya ile pazarlık yapıyor. 27 Kasım’da kara saldırısının başlatılacağı söylendi, ancak beklenen “yeşil ışık” yakılmadığı için şimdilik ertelendi. İçeride iflasın eşiğine dayanan Saray rejimi “kan dökerek seçime hazırlanma” politikası gereği Suriye topraklarını bombalıyor. Sadece PYD/YPG güçlerini hedef almıyor, Suriye ordusunun bazı mevzilerini de bombalıyor. Hal böyleyken, tam bir pişkinlikle Esad’la görüşmeye hazır olduklarını ilan ediyorlar.
***
Esad-Erdoğan görüşmesi için Putin’in devrede olduğu sık sık dile getiriliyor. Son haberlere göre Putin “üçlü zirve”de önermiş, ancak Esad reddetmiş. Bu arada Rus yetkililer, tarafların görüşmesi için kolaylaştırıcı olmaya çalıştıklarını ancak bir dayatmada bulunmadıklarını dile getiriyorlar. AKP şefi, Putin’le ilişkilerini de kullanarak Esad’la görüşme fırsatı yakalamak istiyor. Böylece savaşı sürdürürken Esad’la görüşmenin, mültecilerin dönüşü için koşulları hazırlıyor görüntüsü vererek Saray rejiminin oylarını arttıracağı var sayılıyor. Lakin işgalci/saldırgan politika ısrarla devam ederken Esad’ın AKP şefiyle görüşmesi için bir neden yok. Nitekim Suriye yönetimi defalarca açıklama yaptı; görüşmenin olabilmesi için TSK’nin çekilme garantisi vermesi ve cihatçı terör örgütlerine verilen desteğin kesilmesi gerektiği net bir şekilde ifade edildi. Hal böyleyken Saray'ın karanlık dehlizlerinde çekilme değil, Suriye’nin başka kentlerini işgal etme planları yapılıyor.
Suriye yönetimi elbette Türkiye ile ilişkileri düzeltmek istiyor. Ancak bunun için somut adımlar görmek istiyor. Nitekim bir süre önce gazetecilerin Tayyip Erdoğan’la görüşüp görüşmeyeceği yönündeki soruya yanıt veren Esad, mealen şunları söylemişti:
“Tayyip Erdoğan’la görüşmek beni onurlandırmayacak. Ancak ülkemin ve halkımın yararına olacaksa görüşürüm.”
Şam yönetiminin görüşme için yukarıda andığımız iki koşulu öne sürmesi, Esad’ın halen aynı çizgide olduğunu gösteriyor. Putin istedi diye Esad’ın Erdoğan’la görüşmeyi kabul etmesi mümkün görünmüyor. Zira böyle bir görüşmenin Suriye’ye getireceği bir şey olmadığı gibi, iç politikada Saray rejiminin işine yarayacağını Esad’da biliyor. Dolayısıyla Esad’ın kendisine etmedik hakaret bırakmayan, ülkesinin yakılıp yıkılmasında birinci derecede rol oynayan bir rejime hizmet etmesi beklenemez.
Suriye yönetiminin görüşme için talepleri açıktır. Zira hem TSK hem devşirme cihatçılar Suriye’de işgalci güç konumundadır. Ancak Saray rejiminin bu adımı atması kolay görünmüyor. Çünkü bu adımı atabilmesi için hem yayılmacı/işgalci histerisine gem vurması hem ABD’nin onaylamadığı bir tutum alması gerekecek. Türk sermaye devletinin İdlib ve çevresindeki cihatçı teröre destek vermesi ABD’nin Suriye politikasıyla tamamen uyumludur. Fırat’ın doğusunda Amerikan askeri, batısına TSK ve cihatçıların olması, Amerikan’ın emperyalist Suriye politikasının önceliğidir.
Göründüğü kadarıyla dinci-faşist rejim ne işgalci/ilhakçı histeriyi dindirmek istiyor ne cihatçılara verdiği desteği keserek ABD’yi kızdırmayı göze alabiliyor. Bu tutum ise Esad-Erdoğan görüşmesinin gerçekleşmesini engelliyor. Kimi varsayımlara göre Putin’in baskısıyla Esad görüşmeyi kabul etse bile, bundan bir şey çıkmaz. Çünkü esas sorun, Saray rejiminin histerik derecede saldırgan ve küstah politikasından kaynaklanıyor.