Sınıflı toplumlar tarihi boyunca ezen-ezilen ilişkisi belirleyici olmuş, biçim değiştirerek günümüze kadar süregelmiştir. Bu toplumlarda kölelik de belli bir değişime uğrayarak varlığını korumuştur. Bu bağlamda kapitalist topluma “ücretli kölelik düzeni” diyebiliriz. Tekelci kapitalizm ya da emperyalizm çağı ise bu sömürünün en vahşi en kanlı en barbar boyutlara ulaştığı aşamadır.
Emperyalizm her yönüyle halklara ve insanlığa, diğer bir ifadeyle kar ve rant dışında kalan her şeye düşmandır. Marx’ın, “Sermaye yüzde 10 kar için her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır; yüzde 50, küstahlaştırır, yüzde 100, bütün insani yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kar ile sahibini astırma olasılığı bile olsa işlemeyeceği cinayet, atılamayacağı tehlike yoktur” sözü, kapitalist sömürünün işleyişine dair önemli bir belirlemedir.
Emperyalist kapitalist sistem dünya çapında döne döne ekonomik, sosyal, politik, ekolojik, biyolojik vb. krizler yaratmaktadır. Emperyalist tekeller bir taraftan ekonomik ve sosyal yıkımlara sebep olan bölgesel savaşlar ve iç çatışmaları körüklerken diğer taraftan başta konvansiyonel silahlar olmak üzere, nükleer, biyolojik ve kimyasal kitle imha silahlarının üretimini ve pazarlanmasını finanse etmektedir. 120 yılı aşan tarihi boyunca emperyalizm, kar ve rant uğruna milyonlarca hatta milyarlarca insanın kanını dökmekten çekinmeyecek kadar barbar bir sistem olduğunu binlerce kere kanıtlamıştır.
Birinci emperyalist paylaşım savaşı dünya çapında neredeyse elli milyon insanın ölümüne sebep olmuş, onlarca devlet işgal edilerek sömürgeleştirilmiş, yer altı ve yer üstü zenginliklerine el konulmuş, halklar köleleştirilmiş, devletler bankalar yoluyla borçlandırılmış ve dünya emperyalist devletler tarafından yeniden bölüşülmüştür. Birinci emperyalist paylaşım savaşından 21 yıl sonra ikinci emperyalist dünya savaşı başlatıldı. Bu savaş, ilk büyük paylaşım savaşından çok daha kapsamlı, kanlı ve hedefli olmuştur. Nazi Almanyası, İtalya ve Japonya gibi faşist saldırgan devletler, başta Sovyetler Birliği olmak üzere tüm dünya halkları üzerinde benzersiz bir yıkıma sebep oldular. Yaklaşık yüz milyon insanın ölümüne yol açan insanlık tarihinin en büyük yıkımı ve vahşeti bu savaşta yaşanmıştır.
Sovyet Kızıl Ordusu’nun büyük karşı taarruzu savaşın seyrini değiştirmiştir. Alman faşizmi işgal ettiği yerlerden çekilmeye mecbur edilince, korkunç yıkımın sonuçları da ortaya çıkmaya başladı. Kızıl Ordu Berlin’e doğru ilerlerken her kurtarılan kentte, her kurtarılan köyde, toplama kamplarında vb. insan onuruna karşı yapılmış olan korkunç ve benzersiz katliamlara/uygulamalara şahit olunmuştur.
Bu büyük savaşta insanlık tarihinin belki de en büyük suçları işlendi. Başta Almanya ve Polonya olmak üzere, işgal edilen Doğu Avrupa’da Auschwitz-Birkenau, Belzec, Majdanek, Sabibor, Jasenovak gibi onlarca toplama/imha/çalışma kampı kuruldu. Bu kamplar, psikolojik, biyolojik, öjenik vb. gibi deneyler ve uygulamalar için birer laboratuvar olarak kullanılmıştır. “Ölüm Meleği” lakaplı Josef Mengele gibi caniler bu kamplarda, özellikle de çocuklar üzerinde korkunç deneyler yapmıştır. Komünistleri katleden Naziler, Holokost ve Porajmos ile Yahudileri, Çingeneleri, engellileri ve eşcinselleri de toplu olarak yok etmiştir.
Günümüzde dünyanın birçok yerinde emperyalist devletlerin politikaları doğrultusunda ve yine “tüm dünyanın gözleri önünde” insanlığa karşı suçlar işleniyor. Yakın tarihlerde gerçekleşenlerden Ruanda Soykırımı’nda üç ayda yaklaşık 1 Milyon kişi palalarla katledildi. Fransız emperyalizminin doğrudan etkisi altında gerçekleşen bu katliam tüm dünyanın gözleri önünde yaşanmıştır. ABD’nin Irak’a uyguladığı ambargodan dolayı 500 bin çocuk hayatını kaybetmiştir. Avrupa’nın göbeğinde gerçekleşen Bosna Hersek-Sırbistan savaşı, Orta Doğu’da ABD-Irak savaşı, ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgal etmesi, Libya ve Yemen’in yakılıp yıkılması, işgalci İsrail’in onlarca yıldan beri Filistin halkını hedef alan savaşları ve son olarak Suriye’ye emperyalist müdahale ile kışkırtılan iç çatışmalar sırasında İslami cihatçı örgütler (IŞİD, El Nusra, El Kaide vb.) eliyle işlenen vahşi suçlar, Alevilere, Hıristiyanlara, Rojava’da Kürt ve Yezidilere karşı yürütülen kirli savaş ve katliamlar silsilesi… Tüm bu ve benzer ağır savaş suçları emperyalizmin ve sermaye tekellerinin çıkarları için işlenmiştir.
***
Emperyalizm, kapitalizmin en yüksek aşaması olan bir politik ekonomi sistemidir. Emperyalist işgal sadece büyük askeri operasyonlar ya da işgallerden ibaret değil. Bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye değişen sosyo-ekonomik ve sosyo-politik etkenler emperyalizmin taktiksel pozisyonunu da etkilemektedir. Kimi sömürge ülkelerde açık sıcak savaşlar yaşanırken, kimi ülkelerde ise bu durum ekonomik yaptırım, borçlandırma, rüşvet, siyasi baskı, seçimlere müdahale, dinci-ırkçı-faşist parti ve örgütleri destekleme vb. biçimler altında kendini göstermektedir. Örneğin Latin Amerika’da yaşanan askeri darbeler (CIA destekli), diğer araçların sonuç vermediği dönemlerde gerçekleştirilen Amerikancı darbelerdir. Keza IŞİD ve El Kaide gibi vahşi çetelerin çeşitli emperyalist klikler tarafından politik, maddi ve lojistik olarak desteklenmesi bir başka örnektir.
Emperyalizmin kirli ve kanlı tarihinin arkasındaki esas güç tarih boyunca hep büyük sermaye tekelleri olmuştur. Silah ve enerji tekelleri çoğu zaman savaşlarla gerçekleştirilen yıkımlardan beslenirler. Onlar için savaşlar bulunmaz birer fırsattır. Emperyalist tekellerin sefil çıkarları için halkların birbirini boğazlaması çoğu zaman yoksulların daha da yoksullaşması zenginlerin daha da zenginleşmesi ile sonuçlanan kitlesel bir yıkıma dönüşür.
Marx’ın “Dünyanın kurtuluşu sosyalizmdedir!” vurgusu bugün kendini en yakıcı bir şekilde hissettirmektedir. Çünkü emperyalist kapitalist sistem sürekli bir şekilde savaşlar ve yıkımlar yaratıyor. Sadece insanlığa yönelik değil aynı zamanda doğaya yönelikte hoyratça bir yıkım gerçekleştiriyor. Hava kirliliği, su kirliliği, ormanların yok edilmesi, nükleer atıklar, kimyasal atıklar, buzulların erimesi, küresel ısınma, çevre felaketleri de doğanın ve kaynakların fütursuz bir şekilde tahrip edilmesinin dolaysız sonuçlarıdır.
Zaman zaman ortaya çıkan veri sızıntıları, WikiLeaks, Panama, Pandora belgeleri vb. kara para aklama, yasa dışı silah ticareti, uyuşturucu ticareti, paravan şirketler, rüşvet vb. her türlü kirli ve “yasa dışı” ilişkileri ortaya saçmaktadır. Boğazına kadar pisliğin içine batmış olan bu sistemin insanlığa felaket ve ölümden başka verebilecek hiçbir şeyi kalmamıştır.
Dünyanın, insan yaşamının ve doğadaki tüm canlıların üzerine karabasan gibi çöken sermaye tekellerinin politik-ekonomi sistemi olan bu düzen artık tarihin çöplüğüne atılmalıdır. Sınıflı toplumlar tarihi boyunca var olan sömürü düzenlerinin en dizginsizi, en saldırganı ve barbarı olan kapitalist-emperyalist sistem ancak işçi sınıfının ve dünya halklarının örgütlü mücadelesi ile sona erdirilebilir. Bu mücadele insanlık için bir ölüm kalım mücadelesi olacaktır. Ya barbarlık içinde yok olacağız ya da bu düzenin yıkıntıları üzerinden özgür geleceği, yani sosyalizmi inşa edeceğiz.