Kapitalist sistemin derinleşen çok yönlü krizinin yarattığı ağır faturayı sefalet içine atılan işçi ve emekçiler ödemektedir. Saraya yakın olanlar başta olmak üzere bir avuç kapitalist servetine servet katarken, milyonlarca emekçi açlığa terk edilmektedir. Sermaye adına iktidar gücünü elinde tutan gerici-faşist rejim, devletin tüm olanaklarını kapitalistleri memnun etmek için kullanırken, işçi ve emekçilere ise kaba riyakarlık, hakaret, küstahça davranmayı layık görüyor. Yoksulluğun pençesine attıkları emekçileri aşağılamayı bir tarz haline getiren AKP-MHP iktidarının şefleri, döne döne tekrarladıkları yalanlarla gerçeklerin üstünü örtme gayretindeler. Saraylarında lüks ve şatafat içinde yüzen, zenginlik sarhoşu bu yozlaşmış kişiler; işsizliği, sefaleti, açlığı, kölece çalışma koşullarını iliklerine kadar hisseden işçi ve emekçileri aldatmaya, yaşanan bunca sorun sanki yokmuş gibi onları inandırmaya çalışıyor.
Ülkeyi kaosa sürükleyen mafyatik rejimin başı Tayyip Erdoğan, Antep’teki Erdem Soft Tekstil Fabrikası’nda işçilere seslenerek, “işsizlik yok” zırvasını tekrarlayan vaazlarına devam etti. Kendi maaşına zam yaparak 100 bin liranın üstüne çıkartan AKP şefi vaazında şu ifadeleri kullandı: “Ne diyor birileri? İş yok. Nankör nankör bunlar. Yan gelip yatarak para kazanmak istiyorlar. İş arayana ekmek var. Aş arayana ekmek var. Ama yan gelip yatarak parayı istersen kusura bakma, o yok.”
Kapitalist sisteminin üretim ilişkileri, her zaman bir yedek işgücü ordusu olarak işsizleri yaratır, ancak bu sorun derinleşen kriz dönemlerinde tam bir kangrene dönüşür. Kapitalistler kârlarını arttırmak için artı değer sömürüsünü devamlı tırmandırmak ister. İş gününü uzatmak, molaları kısaltmak, performans sistemi, hafta sonu izinlerinin kaldırılması, ücretleri düşürmek, ucuz mülteci işçi emeği, işçi sayısını azaltıp iş yükünü arttırmak, esnek ve kayıt dışı çalışmaya yönelmek gibi yöntemlerle kapitalistler işgücüne ödedikleri ücreti düşürür. Kapitalistlerle birlikte siyasi iktidarlar da çeşitli uygulamalarıyla bunun önünü açar. Nitekim son yıllarda Erdoğan ve Saray rejiminin izlediği politikalar sonucunda ücretli emekçilerin milli gelirden aldıkları pay önemli oranda düşürülmüş halen de düşürülmektedir. Kapitalizmin yapısal bir sorunu olan işsizlik de, AKP-MHP rejiminin emek düşmanlığında sınır tanımayan politikalarıyla tırmanmaktadır.
Öte yandan, kapitalistlerin azgınca sömürüsünün önünü açan gerici faşist rejim çığ gibi büyüyen işsizliği yok saymakla kalmıyor, kaba bir küstahlıkla işçi ve emekçileri iş beğenmemekle suçluyor. O kadar pervasızlar ki, sefaletin karanlık kuyusuna attıkları emekçilere hücum da ediyorlar. Gerici faşist rejimin yalan aparatı TÜİK ile gerçek işsizlik tablosunu gizlerken, sanki işsizlik diye bir şey yokmuş gibi illüzyon yaratmaya çalışıyorlar. Oysa sarayın aparatı olmasına rağmen TÜİK’in verdiği oranlar bile, Türkiye’de milyonlarca işsiz olduğunu gözler önüne seriyor.
Türkiye’de işsizlerin sayısının 10 milyona dayandığı acı gerçeğinin yarattığı sorunlar bir yana, işsizlik sopasıyla işçi ve emekçiler daha ağır çalışma koşullarına mahkum edilmiş ve düşük ücrete razı edilmiştir. Üniversite mezunu binlerce genç mesleğini icra edemezken, herhangi bir iş bulmakta zorluk çekmekte, gelecek kaygısı yaşamakta ve umutsuzluğa sürükleniyor. Artık insanlar iş ararken tercih yapma şanslarının olmadığını düşünüyor ve “ne iş olursa yaparım” demek zorunda kalarak buldukları ilk işe dört elle sarılıyor.
Bu tablonun birinci dereceden sorumlusu, sermaye iktidarının ve AKP-MHP rejiminin şefi Tayyip Erdoğan’dır. Hal böyleyken o, utanmadan arlanmadan küstahça yoksul emekçilere “nankör” diyerek hakaret etmektedir. Açmazları çoğalan, çözülme süreci hızlanan iktidar bloğunun emekçilerin günbegün ağırlaşan yaşam şartlarına karşı “çözüm” olarak bulduğu şey, onları azarlamak, aşağılamak, alaya almak ve hakaret etmek oluyor. Oysa yan gelip yatarak ülkeyi 20 yıldır yağmalayanlar AKP şefi ile müritlerinden başkası değildir.
Adeta cehennemi yaşayan işçi ve emekçiler, bu pervasızca yaklaşıma karşı seslerini yükseltmediği için bu hakaretlere maruz kalmaktadır. İşsizlik, yoksulluk ve sefaletin yanı sıra işçi-emekçiler, rejimin çeşitli kanallardan yaydığı çürüme ve yozlaşmayla, hiçbir şeyi sorgulamadan biat etmeleri vaaz edilerek dizginsiz sömürüye mahkum edilmektedir.
Bu kölelik koşulları ne kader, ne fıtrat, ne de ebedidir. İşçi ve emekçiler bu yaşananlara karşı sermaye iktidarının dümeninde bulunan AKP-MHP rejiminden hesap sormak için harekete geçmelidir. İçten içe biriken öfkelerini örgütlü bir güce çevirmelidir. Emekçiler işsizliğin, sefaletin kader olmadığı gibi bunların asıl kaynağının kapitalist sömürü sistemi olduğunun bilinciyle hareket ederek “sınıfa karşı sınıf” eksenli mücadeleyi yükseltmelidirler.