Sermaye iktidarı elektriğe bir ayda yüzde 15 zam yaptı. Elektrikte 1 kuruş zam, toplamda 2,3 milyar TL ediyor. Ağustos ayına kadar gelen zam yağmurunun birikmesinin emekçiler için etkisi sel felaketi gibi oldu. Elektrik zamları birike birike, yıka yıka, yaka yaka emekçileri çarpıyor. Çeteleşen AKP-MHP iktidarı tarafından Türkiye Elektrik İletim AŞ’nin özelleştirilmesi de bu dönemde yapıldı. Geçtiğimiz aylarda sarayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tüketilen ve üretilen elektrikte rekor kırıldığını “müjde” diye sunmuştu. Aşırı üretim ve tüketimi müjde olarak sunan bakan özünde verimsizliği ve emekçilerin soyulmasını övmüştür.
Sürekli zam…
Ocak ayında yapılan zamlar, dağıtım bedeli payına yapılan zamla gizlenmek istendi. Kullanılan elektriğin saat fiyatı artarken bu artışın büyük bir kısmını dağıtım şirketleri aldı. Yani dağıtım şirketleri saray rejimi sayesinde fazladan para kazandılar. Bu rejim, elektrik dağıtım şirketlerine aktarılan rantın faturasını emekçilere ödetiyor. Her ay açıklanan kuruş kuruş zamlar sermaye döngüsünün göstergesi oluyor. Gazete Duvar’dan Mühdan Sağlam, Önder Algedik, Sözcü’den Çiğdem Toker aylardır kaleme aldıkları yazı ve haberlerle enerjideki krizi ve dağıtım şirketlerine 148 milyon TL’lik sermaye aktarımını ayrıntılı bir şekilde anlattılar.
Zamlar sadece zam değil
Türkiye Elektrik Kurumu, şirketlerin daha fazla kazanması ve dağıtım altyapısına hakim olması için bölündü ve ayrı dağıtım şirketleri kuruldu. Tek yaptıkları para toplamak olan bu şirketler, hazır kredilerle başka şirketlere devredildi.
‘94 yılında Türkiye Elektrik Üretim İletim A.Ş. (TEAŞ) ile Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) kuruldu. 2001 yılında ise TEAŞ Bakanlar Kurulu kararı ile Türkiye Elektrik İletim A.Ş (TEİAŞ), Elektrik Üretim A.Ş (EÜAŞ) ve Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş (TETAŞ) kuruldu. EÜAŞ üretimin tamamını TETAŞ ve TEDAŞ’a sattı. Türkiye’nin en büyük 500 şirketi arasında yer alan EÜAŞ’ın elinde hidroelektrik santralleri, tesisler, kömür santralleri bulunuyor. Şirket termik santrallerin ve hidroelektrik santrallerinin çok büyük bir kısmına da sahiptir. Bunun yanı sıra toplamda 21 elektrik dağıtım şirketi bulunuyor. Her bir bölgeye ayrı dağıtım şirketleri bakıyor.
Yılda toplam 230 milyar kWh elektrik tüketildiği, 300 milyar kWh elektriğin üretildiği ülkede, kuruşluk zamlarla emekçilerin cebinden çalınan onlarca milyar lira doğrudan sermayenin kasalarına aktarılıyor. “Yerli/milli” saray rejiminin elektriğin üretim bedeline, dağıtım şirketlerinin payına ve vergilere yaptığı zamlarla bu alandaki yandaş şirketlerin kazancı katlanıyor. Elektriği üreten HES şirketleri, elektrik satan kömürlü termik santraller, dağıtım şirketleri kazanmaya devam ediyor.
Tüketimin ve faturaların artması; sermayenin, saray rejiminin bakanlarının müjdesi olurken, emekçiler için ise cebi yakan, aile bütçesini çarpan bir etki yaratıyor. Bu çark içinde emekçilerin soyulmasının yanı sıra, doğaya verilen geri dönüşü imkânsız zararlar da var…
Körüklenen iklim krizi sadece geleceğin değil bugünün de sorunu
Yaşanan kuraklık nedeniyle hidroelektrik santrallerinin (HES) elektrik üretimindeki payının azalmasını gerekçe gösteren AKP-MHP rejimi, gazla elektrik üretimine ağırlık verdi. Bu da zam döngüsünü arttırdı. İlişkilerin arada bir gerilmesinden dolayı Rusya’dan gaz alımında yaşanan düzensizlik ve döviz kurlarının artmasından dolayı elektriğe yeni zamlar yapıldı. Bunun yanı sıra “çöp yakma maliyeti” için bile elektriğe zam yaptı.
Bütün bunlar iklim krizine, doğaya verilen zararın artmasına yol açtı. Öyle ki Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) yayınladığı Türkiye enerji raporunda, Türkiye’nin karbon salımında gerçekleşen artışa dikkat çekildi. Karbon salımındaki bu artışın esas sorumlusu enerji sektörüdür. Kömür ve doğalgazın kullanımı da iklim krizine olumsuz etki ederken çöp, lastik ve plastik yakma sorunu daha da derinleştiriyor.
Özetle doğada, gezegende katliama imza atan saray rejimi, elektrik zamları ile şirketlere para kazandırırken hem emekçilere hem çevreye zarar veriyor. Yani kabaran faturaları salt emekçilerin cebinden çalınan paradan ibaret saymamak gerekiyor. Saray rejiminin rant politikaları, gezegenin yok edilmesi pahasına kapitalist sistemi devam ettirme ihtiyacının da ürünüdür. Yani rant, talan, doğanın tahribatı, zam yağmurları gibi felaketlerden kurtulabilmek için, kapitalist sistemden kurtulmayı da hedefleyen bir mücadelenin geliştirilmesi şarttır.
G. Umut