Dinci-gericilerin gerçek tanrısı para

Kriz derinleştikçe AKP iktidarı kitleleri kandırmakta zorlanıyor. Din bezirganlığı yapanların hem sermayeye hizmet ettikleri hem paraya taptıkları emekçiler nezdinde daha net görülüyor.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 13 Ağustos 2024
  • 23:30

“Kapitalizmin tanrısı paradır” sözü, kapitalizmle dinin ilişkisini özlü bir şekilde ifade etmektedir. Metafor yüklü bu saptamayı, dinci-gericiler söz konusu olduğunda “Dinci-gericilerin gerçek tanrısı paradır” şeklinde ifade etmek gerekiyor. Deyim yerindeyse, para sembolü karşısında bir secdeye varmadıkları kaldı. Belki bunu bile yapanlar var. Ama ritüel olarak bunu yapmasalar bile tutumlarına ve zihniyetlerine bakarak paraya taptıklarını söylemek hiç de abartı olmayacak.

Bu bağlamda, tarih boyunca hangi dinden olursa olsun dinci-gerici şeflerin dini ritüeller eşliğinde epeyce zengin bir yaşam sürdükleri görülür.

Cemaatler holdingleri için birbiriyle çatışıyor

12 Eylül sonrası Türkiye’de derinleşen dinci-gerici sürece göz ucuyla dahi baktığımızda bütün tarikatların, cemaatlerin ticari birer şirket gibi davrandığını görüyoruz. Ücretli emek sömürüsünden pay alan cemaat/tarikat şefleri kapitalist sınıfın organik birer parçası haline geldiler. Gülen cemaati gibi bazıları ise holdingleşti, kendine mensup kapitalistlerin örgütünü (TUSKON) bile kurdular.

AKP, Gülen cemaatiyle ittifak kurarak tek başına hükümet olduktan sonra cemaatlerin/tarikatların holdingleşme sürecinin önünü iyice açtı. Gülen cemaatiyle AKP arasındaki ipler koptuktan sonra, diğer cemaatlerin holdingleşme süreci hızlandı, sömürü ve yağmadan elde ettikleri kazançları misliyle katlandı. İsmailağa ve Menzil cemaatlerinin şefleri öldükten sonra yaşanan şeflik kavgası asla manevi argümanlarla gerekçelendirilerek açıklanamaz. Zira kavganın nedeni, holdinglerin mal varlığından daha çok pay alma hırsından kaynaklanıyor. Yani para söz konusu olduğunda din/iman berhava oluyor.

AKP ile Gülen cemaati arasındaki sürtüşmenin gerçek nedeni de iktidar ve rant kavgasıdır. Nitekim 15 Temmuz sonrasında cemaat bankasına para yatıranlar hapse atılırken bankanın sahipleri AKP tarafından taltif edildi. AKP’ye para kazandırmayan cemaatçilerin şirketlerine ise kayyım atandı, kimisi hapse gönderildi. Ancak AKP’ye biat edip haraç vermeyi kabul edenler işlerine kaldıkları yerden devam ettiler.

AKP’nin “fıtratı” yalan söylemektir

Ekonomik krizin derinleşmesiyle AKP yerel seçimlerde hezimete uğradı. 31 Mart yerel seçimlerinde 2002’den sonra ilk kez ikinci parti durumuna düştü. Yaşadığı oy kaybını dizginlemek için attığı ilk adımlardan biri “İsrail’le ticari ilişkilere son verdiğini” ilan etmek oldu. Bu bağlamda AKP şefi Erdoğan Nisan ayında İsrail’le ihracat ve ithalata yönelik “boykot” uygulamaya başladıklarını söylemişti. Fakat bütün bir süreç boyunca İsrail’le ticari ilişkilerin aralıksız devam ettiği açığa çıktı. Yani “boykot” ettikleri iddiasının koca bir yalandan ibaret olduğu görüldü.

Katliama yüksek sesle tepki gösteriyormuş gibi yapanlar, katillerin zırhlı araçlarının kurşun geçirmez camlarını tedarik etmeye devam ettiler. Son olarak bir İsrail gazetesinde yer alan haberde, soykırımcı İsrail ordusunun üslerine elektrik sağlayan Dorad Energy şirketinin yüzde 25 hissesinin AKP şefi Erdoğan’a yakın Ahmet Nazif Zorlu’ya ait olduğu belirtildi. Dorad Energy ile İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) arasında yapılan sözleşmenin uzatıldığı belirtildi. Yani AKP’ye ve şefi Erdoğan’a yakın Zorlu Holding, Gazze’de soykırım yapan İsrail savaş aygıtına enerji sağlamaya devam ediyor.

Görüldüğü üzere AKP iktidarında para kazandıran her şey mubahtır. Emperyalistler ve sermayenin çıkarına dokunmadan, para için yapmayacakları şey yoktur.

Gerici-faşist rejime karşı tek kurtuluş yolu örgütlü mücadeledir

Kriz derinleştikçe AKP iktidarı kitleleri kandırmakta zorlanıyor. Din bezirganlığı yapanların hem sermayeye hizmet ettikleri hem paraya taptıkları emekçiler nezdinde daha net görülüyor. Yıllarca AKP’ye oy verdiğini söyleyenler de “artık oy yok” diyor. Sarayın “yalan aparatı” TÜİK’in masalları da artık emekçileri uyutmaya yetmiyor. Başta Erdoğan olmak üzere, AKP şeflerinin topyekûn olarak paraya taptıkları gizlenemiyor. Bundan kaynaklı işçi ve emekçiler epey öfkeli. Ne var ki bu öfke halen potansiyel olarak birikmekle sınırlı. Öfkenin kendisi zayıf da olsa tepkiye dönüştüğünde baskı ve devlet terörünün şiddeti artıyor. Baskı ve devlet terörü ancak örgütlü bir güçle püskürtülüp haklar kazanılabilir. Dolayısıyla, işçi ve emekçilerin örgütlenerek mücadele etmekten başka kurtuluş yolu yok.

H. Ortakçı