‘80’li yıllardan bugüne uygulanan neoliberal politikalar sonucu eğitim alanı adım adım ticarethane, öğrenciler ise müşteri haline getirildi. “Ticarethaneyi” işletenlerin temel derdi “kâr” olduğu için her ekonomik krizin faturasını öğrencilere kesiyorlar. Öğrencilerin temel ihtiyaçları da parayla satılıyor ve bunlardan kâr elde ediliyor.
Ekonomik kıskaca alınan ve okuyabilmek için çalışmak zorunda kalan öğrencilerin sayısı sürekli artıyor. Ders saatlerinden kısarak işe gitmek zorunda kalanlar, kapitalist sistemin sömürü çarkları arasında eğitim hakkına ulaşabilmenin ve yaşamını devam ettirebilmenin savaşını veriyor.
Yemekhaneye, ulaşıma, barınmaya ve ders materyallerine yapılan zamlar öğrenci gençliğin okula gitmek yerine daha fazla çalışmak zorunda kalmasına neden oluyor. Sermaye devleti özellikle üniversitelerin kapalı olduğu, öğrenci gençlik kesiminin homojen olarak bir arada bulunmadığı zamanda zamları hayata geçiriyor. İstanbul, Ankara, İzmir ve birçok farklı şehirde ulaşım ücretlerine getirilen zamlar, üniversite yemekhanelerine yapılan %150’ye varan zamlar, barınmak için fahiş fiyatların ödenecek olması ekonomik krizin faturasını gençliğe ödetmenin araçları olarak kullanılıyor.
Kapitalist sistemin yarattığı ve yağma-talan üzerine kurulu Saray rejiminin icraatlarıyla derinleştirdiği krizin faturasının milyonlarca emekçi çocuğuna ödetilmek istenmesi aynı zamanda parasız, nitelikli eğitim, beslenme, ulaşım, barınma gibi hakların da pervasızca gasp edilmesi anlamına geliyor. Ticarileşen eğitim politikaları nedeniyle öğrenciler eğitim masraflarını karşılayamadığı için eğitimden uzaklaşırken en temel haklarına da ulaşamamaktadır. Bu dönemde bir öğrencinin eğitim hakkına ulaşması için barınmadan beslenmeye, ulaşımdan ders materyallerine kadar temel ihtiyaçlara parasız ulaşabilmesi gerekirdi. Oysa bunların tümü piyasada satılan ve fiyatları sürekli artan metalar haline getirildi.
Eğitim, barınma, ulaşım, beslenme insanın en temel ihtiyaçlarıdır. Bu haklarının kullanımına yönelik yapılan her ticari hamle milyonlarca gencin eğitim hakkına göz dikmektir. Nitekim bu temel ihtiyaçlara yapılan zamlar sonucu milyonlarca genç derslere girmektense çalışma yaşamını tercih etmek zorunda kalmaktadır.
Haklarımız için birleşik, kitlesel ve militan devrimci gençlik mücadelesini yükseltelim!
Peki kapitalist sistemin dayattığı bu sorunlara ve hak gasplarına karşı susup beklemeli ve tepkisiz mi kalmalıyız? Yoksa harekete geçerek yaşanan hak gasplarına karşı birleşik mücadeleyi mi yükseltmeliyiz?
Meselemiz tek bir üniversitenin yemekhanesine, tek bir şehrin ulaşımına, barınma alanlarına yapılan zamlardan ibaret değil. Meselemiz ekonomik krizin faturasının tüm üniversite gençliğine ödetilmek istenmesi ve haklarımızın gasp edilmesidir. Sermaye sınıfının çıkarlarını korumak için AKP-MHP rejiminin üniversitelerde ve yaşamın her alanında uyguladığı zamlar tüm gençliğe yönelik yapılan bir saldırıdır. Bu yüzden eğitime ulaşabilmek için barınma, beslenme, ulaşıma ve her türlü ihtiyacımıza yapılan zamlara karşı birlikte, kolektif hareket etmek ayrı bir önem taşımaktadır.
Unutmayalım ki gençlik mücadelesi tarihimizde farklı birçok üniversitede yapılan yemekhane ve har(a)ç zamlarına karşı yükseltilen önemli mücadele deneyimleri var. Örneğin 1995 yılında üniversitelere yapılan harç zamlarına karşı İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere farklı birçok şehir ve üniversitede öğrenciler birleşik bir mücadele yürüterek zam saldırısını geri püskürtmüştü. 1996 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Ankara Üniversitesi DTCF öğrencilerinin üniversiteyi işgal eylemleri ve ailelerin buna destek vermesi sonucu zamlar bir kez daha geri çektirilmişti. Aynı şekilde yakın tarihimizden bir örnek olarak 2019 yılının güz yarı tatiline girmeden İstanbul Üniversitesi yemek ücretlerine bir anda yapılan fahiş zamma karşı arkadaşlarımız boykot eylemleriyle, yürüyüşlerle ve toplu dilekçe vererek zammı geri çektirmişti. Tarihimizde parasız eğitimin bir hak olduğunu vurgulayan ve parasız eğitim talebiyle mitinglerin yapıldığı başka örnek mücadele deneyimleri de var. Birleşik mücadelenin yükseltilmesinin önemini halen devam eden Boğaziçi Direnişi süreci de bir kez daha gösterdi. Öğrenciler ve toplumun birlikte verdiği mücadele ile Tayyip Erdoğan’ın atadığı kayyım Melih Bulu 6 ayda görevden istifa etmek zorunda bırakıldı. Ancak sürecin daha ileriye taşınmasında kritik önemi olan birleşik/kolektif önderlik eksikliği yazık ki aşılamadı.
Yemekhanelere, ulaşıma, barınmaya yapılan zamlarla eğitim hakkının gasp edilmek istenmesine karşı bölüm bölüm, üniversite üniversite örgütlenmeli ve birleşik mücadelemizi yükseltmeliyiz. Eğitim, barınma, ulaşım ve beslenme hakkımızı gasp edenler nasıl ki tek vücut şeklinde hareket ediyorsa bizler de tek bir vücut halinde hareket etmeliyiz. Tarihimizdeki mücadele örnekleri tepkilerin ve hareketin birleşik zeminlerde buluştuğunda kazanımlara ulaşabildiğini göstermiştir. Tüm üniversiteli gençliğin önündeki en temel sorumluluk zamları reddetmek ve buna karşı örgütlenerek mücadeleyi birleşik, kitlesel ve militan bir zeminine kavuşturmaktır. Parasız, nitelikli eğitim, beslenme, barınma ve ulaşım hakkımıza sahip çıkmak ve daha ilerisini kazanabilmek için birliğimizi güçlendirmek ve örgütlü mücadeleyi yükseltmek günün en acil görevlerindendir.
İstanbul’dan bir DGB’li