AKP’ye Merkez Bankası Başkanı dayanmıyor…
Milyonlarca insanın açlık sınırının altında yaşamaya çalıştığı bugünlerde, AKP hükümetinin güç gösterilerinin de bir sonucu olarak, Covid-19 vaka sayıları ülke genelinde arttı. Bir yandan açlık diğer yandan virüs tehdidi ile ay sonunu getirme telaşı işçi ve emekçilerin en yakıcı sorunlarının başında geliyor. AKP cephesinden bu her iki soruna karşı da anlamlı bir adım atılmış değil. Ne pandemiye karşı etkili önlemler alınıyor ne de işçi ve emekçilerin insanca yaşayabileceği bir ücret temin ediliyor.
Tüm bunların yanı sıra Merkez Bankası’nda (MB) keyfi bir şekilde yapılan atamalar, zaten yerlerde sürünen ekonomiye darbe üstüne darbe indiriyor. MB Başkanı’nın son iki yılda üç defa değiştirilmesinin ardından, bir gece yarısı kararı ile MB Başkan Yardımcısı da değiştirildi. MB’nin, faiz oranlarını artırması ise işleri iyice kızıştırdı. Bu değişikliklere karşı “piyasalar”ın tepkisi TL’nin değer kaybetmesi ve doların yükselmesi oldu.
Uçan ekonominin kırık kanatları
“Ekonominin uçtuğunu” söyleyen Erdoğan’dan “Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” diyen damada kadar AKP’lilerin dalavereleri, elbette ki gerçekleri örtmeye kafi gelmiyor. İşçi ve emekçiler acı gerçekliği en çıplak haliyle yaşıyorlar. Ekonominin son sürat uçurumdan aşağı yuvarlandığı artık herkesin malumu. Damadın koltuğundan edilmek zorunda kalınmasının ardından MB Başkanının değişmesi neden değil, sadece bir sonuçtur. AKP şefi, uçurmaya çalıştığı kırık kanatlı kuşun can çekişmekte olduğunu gizlemeye çalışmakta ve ekonominin dibe vurması ile sonuçlanan beyhude çabalar içinde kıvranmaktadır.
Ekonominin iflah olmamasının sebeplerini ekonomik tahlillerde aramaya gerek yoktur. AKP iktidarının şefi EYT’lilere çift dikiş yapma ithamıyla ateş püskürürken, AKP’li bürokratların üç dört maaş almaları nedenlerden biridir örneğin. Yine, pandemi koşullarında sınırlı sayıda işçi ve emekçi ailesine göstermelik 1000 TL yardım yapan, işçilere kısa çalışma ödeneği adı altında asgari ücretin dahi altında bir maaşı reva gören AKP’nin diğer yandan sermaye gruplarının vergi borçlarını silmesi, teşviklerle kamu kaynaklarını sonuna kadar sermayenin hizmetine açması da önemli sebeplerdendir. İşçi ve emekçilere kuru simit layık görülmesine karşın, altın varaklı musluklar ile saray şatafatında yaşayan AKP’nin lüks düşkünlüğünü de unutmamak gerekir. Neden açıktır; AKP’nin hırsızlık, yolsuzluk, rant ve talan politikalarıdır ekonomiyi yerlerde süründüren.
Görünen o ki, Erdoğan’ın uçtuğunu iddia ettiği ekonominin kanatları işçi ve emekçiler için baştan beri kırıktı. Erdoğan’ın uçurduğu ekonomi döviz zenginlerinin ekonomisinden başkası değildir. Bugün doların 8 TL’nin üzerine çıkarak rekor seviyeye yaklaşmış olması, sermayenin bir kesimini aşırı memnun ederken, milyonlarca işçi ve emekçi içinse ağırlaşan yaşam koşulları, işsizlik ve açlık anlamına gelmektedir.
Yine “dış güçler, kıskanç mihraklar…”
“Artık ev ve araba almak çok kolay” sözleri ile hatırladığımız AKP Kayseri Milletvekili Hülya Nergis’in doların önlenemeyen yükselişine dair kendisine yöneltilen soruya verdiği cevap akıl almaz denli trajiktir: “Bazı şeyleri biz bilmiyoruz. Her şey bize açık değil. Cumhurbaşkanı’mızın ve bu konulardaki yetkilerin bizim bilmediğimiz konuları bildiği aşikâr.” Gece yarısı kararnameleri ile ülkeyi yöneten Erdoğan’ın müritleri kendileri adına düşünme işini de Erdoğan’a havale ettiklerini doğruluyorlar. Açıklamasının ardından doların yükselişini dış güçlere bağlamayı ihmal etmeyen Nergis, böylece tek bir akıl ve tek bir ağız ile düşünüp konuştuklarını da tescillemiş oluyor.
Nergis’in konuşmasının satır aralarında yapmış olduğu bu itiraflar elbette ki, AKP’nin can simidir. Hemen hemen her eleştiri, “kötü” giden her şey dış güçlere bağlanmakta veya ülke içindeki “teröristlerin” işi olarak görülmektedir. Ekonomiyi yönetemeyen AKP’nin en iyi yaptığı yönetim işinin algı yönetimi olduğu açıktır.
TÜSİAD fırsatı kaçırmak istemiyor
AKP “yaptım, oldu” anlayışı ile yol yürümeye devam eder ve algı operasyonları ile düze çıkmaya çalışırken, TÜSİAD’dan gelen açıklama şaşırtıcı olmadı. TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, son TÜSİAD Olağan Genel Kurul Toplantısı’nın açılışında yaptığı konuşmasında MB’deki atamalara ilişkin olarak sermaye cephesinin düşüncelerini ortaya koydu.
Konuşmasında “güven” ve “istikrar”dan dem vuran Özilhan, atamaları eleştirerek, “kurumsal yapılarda öngörülebilirlik olmadan plan yapılamaz” dedi. AKP’ye zaman zaman sermaye cephesinin ihtiyaçlarını hatırlatarak ayar veren TÜSİAD’ın temel derdinin daha fazla kâr ve rant olduğu biliniyor. Nitekim Özilhan, “Şimdi önümüzde kaçırmamamız gereken bir fırsat var. Pandemi ertesinde ticaret zincirlerinde değişim bekleniyor. Avrupalı şirketlerin tedarik kaynaklarını çeşitlendirmek ve daha yakın coğrafyaya taşımak istemeleri Türkiye’nin önemini daha da artıracak. Bu fırsattan yararlanmak için Türkiye, sorunlarını geride bırakıp sanayi ve tarımsal üretim kapasitesiyle hazır hale gelmeli” sözleri ile “istikrar ve güven”i neden önemsediklerini de açıklıyor. Yabancı sermaye için ucuz işgücü cenneti haline gelen Türkiye’nin bu potansiyelini koruması ve güçlendirmesi TÜSİAD’ın tek derdidir.
Görüldüğü gibi, pandemi yönetimi konusunda AKP’ye inciler düzen, birlikte çalışmak gerektiğinin altını çizerek barış eli uzatan TÜSİAD’ın derdi bağcıyı dövmek değil üzüm yemektir.
Kader değil, yalan!
Madencilerin ölümü için “İşin fıtratında var” diyen, hayatını kaybedenlere dair “Temiz öldüler” diyerek sevinen AKP cenahı için işçi ve emekçilerin ölümü sıradan bir vakadır. İş cinayetleri, açlık, yoksulluk işçi ve emekçilerin kaderi olarak görülmekte ve bu şekilde empoze edilmeye çalışılmaktadır. Ne var ki açlık ve yoksulluk da iş cinayetlerinde katledilmek de çocuklarımıza güvenli bir gelecek bırakamamak da kader değil, kapitalist düzenin ve burjuvazinin işçi ve emekçilere dayattığı birer olgudur yalnızca. İşçi ve emekçilerin önüne konulan bu kader, halihazırda dümeninde AKP-MHP faşizminin olduğu düzenin bekasını korumak için uydurulmuş bir yalandan ibarettir.
Sermaye düzeni bir bataklıktır ve bu bataklık durmaksızın yalan dolan, çürüme, pislik ve irin üretmektedir. Unutmayalım ki açlık ve yoksulluğa karşı çıkmak, sineklerle mücadele edilerek değil, bataklığı kurutmakla mümkündür. Bunun yolu ise sınıf bilincini kuşanarak, sosyalizm mücadelesini büyütmekten geçmektedir. Çocukların aç yatmadığı günler nasırlı ellerin bu uğurdaki mücadelesiyle gelecektir.