Denizlerin idam edilmelerinin 51. yıldönümü geride kaldı. Her yıl 6 Mayıs'ta olduğu gibi bu yılda başta Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in mezarları başında olmak üzere ülkenin birçok yerinde anmalar gerçekleştirildi. ‘71 devrimci çıkışının sembol isimlerinin mücadeleleri, idealleri, kararlılıkları ile devrim ve sosyalizm inançları dillendirildi. Bugünlere yol gösterdikleri vurgulandı, mücadelenin sürdürüldüğü belirtildi. Ülkenin farklı şehirlerinden yansıyan görüntüler, Denizlerin anmalarının geçmiş yıllara göre daha kitlesel olarak gerçekleştiğini gösteriyor.
Burjuva düzen partilerinden reformist sol çevrelere kadar geniş bir kesim bu anlamalarda yerini aldı, kimi anmaları bizzat bu parti ve çevreler örgütledi. Anmaların içerikleri örgütleyen kurumlara göre kimi farklılıklar gösterse de benzer yanları Denizlerin ortak değerler olduğu, onların bağımsızlık, anti-emperyalizm, demokrasi, sosyalizm vb. düşünce ve mücadelelerinin güncelliği üzerineydi. Anmalara rengini veren bir diğer başlıksa 14 Mayıs seçimleri idi. Birçok reformist parti ve çevre güncel politik yaklaşımlarına Denizler vesilesiyle gerekçe sunmaya, onlarla bağı içinde izah getirmeye çalıştı. Hatta, AKP gericiliğine dolgu malzemesi olan DSP Genel Başkanı, “Denizler yaşasalardı bugün AKP'ye oy verirlerdi” biçiminde rezilce açıklama yapma arsızlığını gösterebildi.
Denizler düzene karşı devrim çıkışının, bu uğurdaki mücadele ve kararlılığın, devrim davası uğruna yiğitçe ölümü karşılamanın adıdır. Yarattıkları değerler, gösterdikleri yol, kararlılıkla sahip çıktıkları ve uğrunda darağaçlarına korkusuzca yürüdükleri inançları bugüne dek silinemedi ve yeni kuşaklara yol göstermeye devam ediyor. Onlar, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya gibi devrimcilerle birlikte ‘71 devrimci çıkışının önderleri ve Türkiye'de devrim ve sosyalizm mücadelesinin önemli bir dönemecinin mimarları olarak tarihe kazındılar. Bu çıkışın ülkede yarattığı değer onların hala kitlesel olarak sahiplenilmesine, bir bayrak olarak yükseltilmesine ve yıllardır sermaye düzeninin tüm çabalarına rağmen silinemeyen devrimci anılarına ışık tutuyor.
Denizler bağrında yetiştikleri ‘60'lı yıllara rengini veren reformist-parlamentarist sol çizginin sınırlarına sığmayarak, düzene karşı devrim bayrağını yükseltmiş, sermaye düzenini ve devletini karşılarına alarak, canları pahasına devrim safında yer almışlardı. Bu çıkışa önderlik ederek, bugünlere dek uzanan devrimin zorunluluğunun ve ideallerinin ilham kaynağı olmuşlardı. Denizleri anmak, Denizlerin anısına sahip çıkmak, onların mücadelesinin bugün devamcısı olma iddiası ancak onların “düzene karşı devrim” kararlılıklarını sahiplenmekle olanaklı olabilir. Aksi her tutum ve pratik açık bir istismar değilse eğer, boş bir seremoni olmaktan öteye gidemez.
Denizlerin devrim yapmak için karşılarına aldıkları bu düzenin, kurucu partisi CHP'yi, idamlarına onay veren çok sayıda CHP milletvekili gerçeğinin üzerinden atlayarak, CHP'nin sağda-solda yaptığı ve açık bir “istismar” olan anmalar hakkında söz söylemek gereksiz. Denizlerin devamcısı, devrim mücadelesinin bayraktarları olduklarını dillerinden düşürmeyen reformist çevrelerin tutarsız, samimiyetsiz ve artık açık bir istismar haline gelen “anma ritüelleri” daha çok üzerinde durmayı hak ediyor. Denizlerin devrimci bir kopuşla ayrıldıkları ve yeni bir dönemin kapılarını araladıkları devrim mücadelesini bir kenara bırakarak, onların terk ettikleri konuma gerisin geri geri dönerek ve üstelik Denizler anmalarının içeriğini 14 Mayıs seçimleri üzerinden parlamentarist ham hayallere bağlayanların tutarsızlığı solun geldiği yeri gösteriyor.
Denizler sol hareketin kendi evrimi içinde ortaya çıkan ve belli yönleriyle bir samimiyet taşıdığı dahi söylenebilecek ‘60'lı yılların reformist-parlamentarist çizgisinin düzenin içine hapsolmak olduğu gerçeğini görerek bir kopuş gerçekleştirmişlerdi. Düzeni yıkmayı değil de aşırılıklarını törpülemeyi program haline getiren, bunun ise burjuva seçim süreçlerinden geçtiğini düşünen çizginin aşılmasıyla ‘70'li yılların devrimci örgütleri ortaya çıkmıştı. ‘80 askeri faşist darbesi ile birlikte yaşanan kolay yenilginin ağırlığı altında tasfiyeci bir sürece giren dünün devrimci örgütlerinin bugün vardıkları yer ibretlik. Yenilginin ürünü olarak terkedilen çizgi ve düne kadar utangaçça savunulan yaklaşımlar, bugün artık yerini temelsiz söylem ve vaatlerle bezenmiş parlamenter avanaklığa bırakmıştır. Devrim idealleri, devrimci örgüt fikri, işçi sınıfının devrimci misyonuna güvensizlik, bugünün reformist parti ve örgütlerinin genel bir tutumudur.
Ana gövdesiyle cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu'nun arkasına hizalanan, işçi ve emekçilere “değişimin” sandıklardan geçtiğini dillendiren reformist sol grupların “devrim” söylemlerinin samimiyeti ne ise, düzene karşı devrim diyen Denizlerin anmaları karşısında gösterdikleri ikiyüzlülük de odur. Denizlerin devrim sorunu olarak gördükleri ve düzenin temellerinden yıkılmasıyla elde edileceğini düşündükleri temel yaklaşımları, bugünün reformistleri tarafından seçimler ve parlamentoda elde edecekleri mevziilere dönüşmüş bulunuyor. Sermaye devleti, seçimleri gibi yeri geldiğinde üzerine kıyametler kopartılan ve teoriler dizilen gerçeklikler karşısında kitlelere seçimleri kurtuluş yolu olarak gösteriyorlar. Emperyalizme karşı bağımsızlığı, demokrasiyi hatta ve hatta sosyalizmi burjuva seçim sandıklarından çıkartabileceklerini iddia ediyorlar.
Denizler devrime aittir ve öyle kalacaklar. Nasıl ki işçi sınıfı ve emekçilerin gelecek özlemi, yarının eşit ve özgür dünyası seçim sandıklarına sığmıyor ise, Denizlerin devrimci mirası da sandıklara hapsedilemez!