AKP’nin yeni bir darbe demagojisi ile bir hafta daha geride kaldı. AKP şefi Erdoğan, emekli amirallerin bildirisini “darbe girişimi” olarak yorumladı ve savcılar efendilerinin emirlerini derhal işleme koydular. Gelinen yerde, “darbeci” olarak nitelenen amiraller adli kontrol şartı ile serbest bırakıldılar. AKP bir güya “darbe”yi daha savuşturdu. Bu esnada toplumun tüm kesimlerine sopa gösterilerek, emperyalist efendilere sadakat sözleri de yinelenmiş oldu.
İktidarından muhalefetine “darbe seviciler”
Ortalığı ayağa kaldıran AKP-MHP iktidarı bu “darbe girişiminden” umduğunu bulamadı şimdilik. Görünen o ki, gerici-faşist iktidar önündeki yeni “darbe girişimlerine” bakacak, mağdur edebiyatı ile soslayarak kadro temizliğine girişebileceği, KHK’lar eliyle halihazırda koşturduğu atlarının dizginlerini daha da serbest bırakacağı yeni “lütufların” yolunu gözleyecek ya da bizzat bunları tertiplemekten geri kalmayacaktır.
Bu “darbe girişiminden” nemalanan, yalnızca AKP-MHP bloku değil elbette. İktidar kadar burjuva muhalefet partileri de bu gündemden “ekmek” yediler. Burjuva muhalefeti emekli amirallerin bildirisine ilişkin sinik ve bir o kadar da burjuva siyasetinin iç yüzünü ortaya seren vasat açıklamalarda bulundular. Sahte gündem olarak niteleyerek üzerinde durmaya gerek görmeyenlerden amirallerin zevzeklik yaptığını söyleyenlere, Kılıçdaroğlu örneğinde olduğu gibi emekçilerin sofralarını diline pelesenk edenlerine kadar burjuva muhalefetin tüm aktörleri sisteme dokunmadan “görüş” belirttiler.
Haliyle daha fazlasına ne burjuva kimlikleri ne de oturdukları koltuklar izin verdi. Böylece bu gündemde de bolca tartışma başlığı ile bolca “zevzeklik” yapıldı. Montrö tartışmalarının yanı sıra, tarih sayfalarının kaydettiği bir gerçeklik olan “darbeyle gelenin darbeyle gittiği” birçok örneği bilen AKP’nin darbeden ne denli korktuğuna, darbe travması yaşadığına dair yorumlar gündemi meşgul etti. Öncesinde CHP’nin Meclis’in içtüzüğünü çiğnediği için Meclis’e darbe yaptığını söylediği AKP “darbeci” iken, bir gün sonra amiraller ve onların arkasındaki CHP “darbeci” oldu. Asıl kimin darbeci olduğunu sorgulamaya kadar varan bir burjuva siyasi tartışmalar zincirinden geriye kalan ise koca bir gevezelik oldu.
Emekli amirallerin serbest bırakılması ile sular biraz duruldu ve yelkenler yeni tartışmalarla doldurulmak üzere şişirildi. Her renkten düzen temsilcilerinin yeni “darbelerde” buluşmak üzere çıkılan bu yolda yeniden bir araya gelecekleri ise kesin. Çünkü burjuva siyasetinde “darbe” tartışmaları kadar bereketli, tüm burjuva partilerin ekmeğine yağ süren başka bir konu yok. Herkesin darbeci ve aynı zamanda darbe karşıtı olduğu mevcut burjuva siyaset arenasında birlikte daha nice gölge oyunları sergilenecek, “gündemi çarpıtıyorlar” denilerek, daha nice gündemlerin üzerinden el ele atlanacaktır.
İşçi ve emekçiye sözün ötesi gerek
Tüm bu tartışmalar yaşanırken, pandeminin gölgesinde yaşam mücadelesi vermeye çalışan işçi ve emekçilerin beli iyiden iyiye büküldü. Erdoğan’ın yoksulluğa bulduğu çözüm, depolarda çürümeye bırakılan patates-soğanların “fakir fukaraya, garip gureba”ya kamyonlara bayraklar asılarak, şovlar eşliğinde dağıtılması idi. Oğlu Bilal Erdoğan ise katıldığı programda “Zekat verilse dünyada fakir fukara kalmaz” diyerek, zeka ve devlet sınırların ötesine taşan çözüm yöntemini dillendirdi. Sadakalarla kitleleri kendine bağlamak konusunda artık ar damarı çatlamış olan AKP, yoksulluğun baş mimarıdır. Yaklaşık 20 yıllık saltanatının gösterdiği üzere işsizliğe, yoksulluğa ve açlığa herhangi bir çözümü yoktur.
Açlık ve yoksulluğun yanı sıra kadınların kazanılmış haklarına göz dikmekten geri durmayan, pandemi koşullarında çocukları, gençleri ve öğretmenleri ölümün kucağına iterek turizm sektörüne aşı yetiştiren, bürokratları yüksek memurluk kademelerinden iki-üç maaş alırken emeklileri “çift dikiş” yapmakla itham eden AKP iktidarı, toplumun tüm kesimlerine ne gelecek ne de güvence verebilmektedir. Gelecek isteyen, iş isteyen gençler terörist ilan edilmekte, kadınlara “ölün” denmekte, krizin ve pandeminin faturası topyekûn işçi ve emekçilere kesilmektedir.
Evet, CHP’nin dediği gibi darbe tartışmaları tam da bu gündemleri unutturmak için AKP’ye can simidi olmaktadır. Kılıçdaroğlu haklı olarak işçinin-emekçinin gündeminin sofra olduğunu söylemektedir. Ancak söz, tespit, teşhir bir yere kadar işlev görmektedir. Burjuva muhalefetin işlevinin bir boyutu burada son bulmaktadır. Sözün ötesine geçemeyenlerin işlevinin diğer boyutu, tam da sustukları yerde başlamaktadır. Onlar da yıllardır iktidarın politikalarına, suçlarına ortak olmaktadırlar. Madalyonun iki yüzü gibi sistemin bekasını korumakta ve temele harç karmaktadırlar.
Sözün ötesi: Birleşik, kitlesel, militan mücadele!
Egemenlerin kokuşmuş rejimlerini ayakta tutmak için yalanlara, demagojilere, darbe tezgahlarına daha ne kadar gerek duyacakları, işçi ve emekçilerin, toplumun tüm kesimlerinin birleşik, kitlesel ve militan mücadelesine bağlıdır. Sermaye düzeni denilen bataklık ancak böylesi bir mücadele ile kurutulabilecektir. Zaten bu nedenledir ki, basın açıklamaları gibi en temel demokratik hakların kullanımı bile yasaklanmaya, engellenmeye çalışılmaktadır. Sözün ötesi; eylemdir, mücadeledir. Sözün ötesi, direniştir. İşçi ve emekçiler, kadınlar, gençler, toplumun en dinamik ve direngen öğeleri üzerlerindeki iktidar baskısına ve burjuva muhalefetin üzerlerine serpmeye çalıştığı ölü toprağa inat güçlerini birleştirmelidir. Adım atmak için, pandeminin ve krizin yükünü omuzlardan atmak için 1 Mayıs, gerici-faşist rejime karşı direnişin filini tutuşturmaya çağırmaktadır.