Sermaye düzeninin korkularını gerçeğe çevirelim!

İşçi ve emekçilerin yapmaları gereken şey, yaşamı kendilerine zehir eden sermaye düzeninden hesap sormaktır. Dinci-faşist rejimden düzen muhalefetine, TÜSİAD’ından MÜSİAD’na kadar burjuvazinin bütün klikleri işçi ve emekçilerin yaşadığı bütün sorunların temel kaynağıdır.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Kasım 2021
  • 11:05

Sermaye sınıfının çıkarlarını esas alan gerici-faşist iktidar, bir bir hayata geçirdiği yıkım politikalarıyla işçi ve emekçilere adeta kan kusturmaktadır. İşçi sınıfı var olan haklarını tek tek kaybetmiş, gelinen yerde elinde avucunda sadece çıplak ücret kalmıştır. İşçi ve emekçilerin yarısından fazlası açlık sınırının altındaki asgari ücrete mahkum durumdadır. Milyonlarca emekçi bundan bile yoksundur. İŞKUR kapılarını arşınlayan 10 milyonu aşkın işsiz umutsuzluğa sürüklenirken, işsizlik sorunu çığ gibi büyümeye devam etmektedir. Ayrıca döviz kurunda ve enflasyondaki tırmanış işçi ve emekçilerin alım gücünü iyice düşürmüş, böylece yoksulluk genel bir toplumsal sorun haline dönüşmüştür. İhtiyaç maddelerine hemen her gün gelen zamlar nedeniyle marketlerdeki etiketlerin değişimine kimse yetişememekte, zamların ardı arkası kesilmemektedir. Temel tüketim maddelerinin bile lüks duruma geldiği günümüzde, işçi ve emekçiler adeta kuru ekmeğe muhtaç bırakılmıştır. Elektriğe ve doğalgaza gelen durmak bilmeyen zamlar yüzünden, emekçiler akşam karanlıkta, kışın soğukta yaşamaya mahkum edilmiştir.

Yoksul emekçilerin yaşam şartları bu denli ağırlaşmışken bile doymak bilmeyen saray rejimi, rantçı yandaş sermayesini ve aile şirketlerini düşünmekte, vurgun politikalarını hayata geçirmekten bir an olsun vazgeçmemektedir. Doların 11 TL’yi aşması yeni yıkımların kapıda olduğunu göstermektedir.

Tüm bunlar toplumsal gerilimi alabildiğine körüklemektedir. Emekçilere işsizlik, yoksulluk, sefalet dışında bir şey sunmayan gerici-faşist rejim, toplum nezdinde itibarını kaybetmiş ve biriken öfkenin odak noktası durumuna gelmiştir. Bunu son dönemin araştırmaları da gözler önüne sermektedir.

Yöneylem Araştırma Şirketi’nin 27 Ekim-3 Kasım tarihleri arasında, 27 ilde 2 bin kişiyle gerçekleştirdiği “Türkiye siyaset paneli” ekim ayı araştırmasının sonuçlarına göre, halkın yüzde 90’ı Türkiye’nin acilen çözülmesi gereken sorunlarının başında ekonomik krizi, işsizliği ve geçim sıkıntısını görmektedir. Ekonomideki durumun sorumlusu olarak AKP şefi Erdoğan’ı görenlerin oranı ise 9 puanlık artışla yüzde 55’e çıkmıştır.

Tabandaki oy potansiyelinin eridiğini gören AKP-Erdoğan iktidarı, saltanatını kaybetmemek için bir yandan baskı ve zorbalık sopasını sallandırmaya devam ederken, diğer yandan da hamaset nutukları ile pembe hayaller ve vaatler yaymaktadır. Böylelikle emekçilerin öfkesini kontrol altında tutmaya çalışmaktadır. Asgari ücrete yapılacak zammın enflasyonun üzerinde olacağını, 3600 ek gösterge ve EYT gibi konuları çözüme kavuşturacağını vaaz ederek, içine düştüğü bataklıktan çıkmayı ummaktadır.

Öte yandan, “Ekonominin kitabını ben yazdım” diyen AKP şefi Erdoğan, sert düşüşü bir türlü kabul etmemekte ve yarattığı suni gündemlerle toplumu manipüle etmekle uğraşmaktadır. Fakat büyüyen ve önü bir türlü alınmayan sorunlar yumağı toplumda kırılmalara yol açmakta ve deprem etkisindeki olası bir toplumsal sarsıntı gelinen yerde sermaye düzeninin bütün aktörlerini korkutmaktadır.

Düzen muhalefetinin merkezi olan Millet İttifakı, şimdiden ülkeyi seçim atmosferine sokarak, var olan sorunların çözümü için sandığı adres olarak göstermektedir. Böylelikle emekçiler pasif bir bekleyişe itilmekte, sorunların daha da büyümesine ve içinden çıkılmaz bir hal almasına neden olunmaktadır. Emekçilere sokak yerine sandığı gösteren ve kurulu düzenin bekasını savunan düzen muhalefeti, toplumda biriken öfkenin açığa çıkmasını engellemek adına saray rejiminin koltuk değnekliğini yapmakta ve rejimin de ömrünü uzatmasına hizmet etmektedir. Düzen muhalefetin bütün aktörleri, bir yandan AKP şefi Erdoğan’ın kaybedeceği bir seçime girmeyeceğini dile getirmekte ama diğer yandan da sanki normal bir seçim süreci yaşanacakmış gibi hareket etmektedir. Çapsız düzen muhalefeti, derinleşen sistemin açmazlarına yanıt üretemezken, bu süreci kazasız belasız atlatarak düzeni yeniden restore etmek ve ülkeden kaçan sermayeyi yeniden getirmek hedefindedir.

Diğer tarafta ise gelir adaletsizliğinden ve alım gücünün düşmesinden dem vuran sermaye örgütleri, asgari ücretle ilgili aralık başını beklemeden açıklamalar yaparak toplumu telkin etmeye çalışmaktadırlar. AKP’li yıllar boyunca muazzam düzeyde palazlanan, tam da bu hesapla gerici-faşist iktidarın arkasında saf tutan, tekelci sermayenin örgütü TÜSİAD Başkanı “Büyüme olsa dahi bu her kesime eşit yansımıyor ve kapsayıcı değil. Gelir dağılımı eşitsizliği artıyor.” demek ihtiyacı hissetmektedir. Ayrıca tehlikeli bir eşiğe geldiğini, tablonun çıkışsızlığa doğru yol aldığını ifade etmektedir. Yine aynı dönemde yandaşlığın ayrıcalıklarını tepe tepe kullanarak semirenlerin örgütü MÜSİAD, asgari ücret zammının enflasyonun en az 10 puan üstünde olması gerektiğinden söz etmektedir. Emekçilerin burnundan soluduğu şu günlerde büyüme ve kâr rekorlarını kamuoyu ile paylaşmaktan geri durmayan sermaye örgütleri, sömürünün sorunsuzca devam etmesi için emekçileri bir parmak bal ile kandırmanın yolunu aramaktadırlar. Kapitalistlerin vurucu gücü AKP-MHP iktidarı eliyle ülkeyi ucuz işgücü cennetine çeviren sermayedarlar, dizginsiz sömürü koşulları altında adeta posası çıkmış işçilerin biriken öfkesinden duydukları tedirginliği gizleyememektedirler.

İşçi ve emekçilerin yapmaları gereken şey, yaşamı kendilerine zehir eden sermaye düzeninden hesap sormaktır. Dinci-faşist rejimden düzen muhalefetine, TÜSİAD’ından MÜSİAD’na kadar burjuvazinin bütün klikleri işçi ve emekçilerin yaşadığı bütün sorunların temel kaynağıdır. İşçi ve emekçileri zapturapt altına alarak onları birer uysal köle haline getirenler, ancak işçi ve emekçilerin kendi gücüne dayalı örgütlü mücadelesiyle alaşağı edilebilir. Günün en acil görevi sermayenin korkularını gerçeğe çevirmektir ve bunun için “sınıfa karşı sınıf” bakışıyla, fabrikalarda, sanayi havzalarında, okullarda, mahallerde; kısacası nefes alınan her yerde sesimizi yükseltmek gerekmektedir.

N. Kaya