1981 yılı itibariyle üniversite yönetiminde sorumlu olarak atanan rektörler, YÖK ve Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenmeye başlandı. 1992 yılında ise 6 adaylı seçimler, YÖK tarafından 3’e düşürüldü, Cumhurbaşkanı tarafından bu üç kişiden biri atama usulüyle göreve geliyordu. 2018 yılında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda yapılan değişiklik, atamaya ilişkin Cumhurbaşkanı’nı tek yetkili makam olarak tanımladı.
Rektör atamalarında en az üç yıl profesör olma şartı bulunmaktaydı. 9 Temmuz 2018’de Kanun Hükmünde Kararname ile Yükseköğretim Kanunu’nda yapılan değişiklikle üç yıl kuralı kaldırılmış, bir yıl profesörlük yapan Nuri Aydın 14 Temmuz’da İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi rektörlüğüne atanmış, bu atamadan bir gün sonra 15 Temmuz’da yapılan değişiklikle 3 yıl şartı geri getirilmişti. Bundan kısa bir süre sonra 13 Eylül 2018’de yapılan KHK değişikliğiyle en az üç yıl profesör olma şartı yeniden kaldırılmış, aynı gün MEB müsteşarı Yusuf Tekin Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörlüğüne atanmıştı.
14 Ağustos 2020 tarihli ve 31213 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan, 13/08/2020 tarihli ve 2020/411 sayılı kararname ile atanan rektörlere bakıldığında, üniversite yönetimi ile ilgisi olmayan kişilerin atandığı görülmektedir. Rektör atamaları Cumhurbaşkanlığı’nın iradesine bırakılarak, üniversiteler iktidar partisinin arka bahçesi haline getirilmiştir. Atanan rektörlerin niteliklerine bakıldığında bu rahatça fark edilmektedir. Örneğin Karadeniz bölgesindeki üniversitelerin neredeyse tamamının rektörü ilahiyat mezunlarından oluşmaktadır. Bununla birlikte, atanan rektörlerin hepsi AKP’ye yakınlığı ile bilinmektedir. Rektörlükler; AKP içinde, herhangi bir makamda vb. yapıda yer edinemeyen isimlerin istihdam alanı olarak kullanılmaktadır.
29 Ekim 2016 tarihinde OHAL kapsamında çıkarılan 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında Yükseköğretim Kanunu’nda yapılan değişiklikle beraber YÖK tarafından önerilen rektörler cumhurbaşkanı tarafından atanacaktı. Bu değişiklik rektör atamalarında üniversiteye dair kırıntıları dahi ortadan kaldırdı. Değişiklikten önce adaylar üniversitedeki öğretim üyeleri arasından belirleniyordu. Bu değişiklikle beraber Necdet Ünüvar gibi üniversiteye adım atmamış kişiler dahi rektör olarak atanabiliyor.
Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Necdet Ünüvar; 2002 yılında Sağlık Bakanlığı Müsteşarlığı’na atandı. Sağlık Bakanlığı kadrolarını menzilcilerle doldurdu. Müsteşarlık döneminde “Yargı Kararlarını Uygulamamak” ve “Görevi Kötüye Kullanmak” suçlamalarından aldığı mahkumiyet kararından kurtarılması için milletvekili yapıldı. AKP’nin 23., 24., 25., ve 26. dönem Adana milletvekili oldu. 29 Kasım 2016’da Adana’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangında 12 öğrencinin hayatını kaybettiği gün, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın ısrarcısı olduğu Akademisyen Vekil Kanunu görüşmeye alınmıştı. Vekil olup aynı zamanda da akademisyen olanların çift maaş almasını ve bu vekillerin görevleri sona erince istedikleri devlet üniversitelerinde görev alabilmesini içeren kanun görüşmeleri aynı gün meclisten geçti. İnsan kayırmaya yeni bir boyut katan Necdet Ünüvar; iki oğlunu KPSS şartı olmadan müşavir kadrosuna aldırıp ardından memur yaptırdı, Acil Tıp Teknisyeni olan kardeşini TRT’ye spor yorumcusu olarak aldırttı. Menzil tarikatına olan gönül bağıyla tanınan Necdet Ünüvar; 14 Ağustos 2020 tarihli ve 31213 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 13/08/2020 tarihli ve 2020/411 sayılı kararnamenin ek listesine göre cumhurbaşkanı tarafından hiçbir ilişiği olmayan Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’ne atandı.
Rektör olmak için eski AKP milletvekili ve menzilci olmak yeterli midir? Üniversiteleri dinciliğin ve gericiliğin kuşatması altına almak ve tarikatların etki alanını genişletmek adına atanan her rektör gibi Necdet Ünüvar da bu amacı layığıyla yerine getirebilecek bir kişi.
Üniversiteleri ilgilendiren diğer sorunlarda olduğu gibi rektörlük atamalarında da üniversite bileşenleri bundan soyutlanmış, söz hakkı tanınmamıştır. 12 Eylül askeri faşist darbesi ile birlikte üniversiteler birer tehdit alanı olarak algılandığı için rektör seçim sistemi değiştirilmiş, askeri okulları aratmayan disiplin yönetmelikleriyle üniversiteler kışla haline getirilmişti. AKP döneminde ise zaten sorgulanan rektör seçim sistemi yerini atama usulüne bıraktı.
Öğrencilerin, öğretim üyelerinin ve üniversite çalışanlarının üniversite yönetimine katılımı şu an yakıcı sorun olarak önümüzde durmaktadır. Bakıldığında, eskiden öğretim üyeleri tarafından “seçilen” rektörler şimdi Cumhurbaşkanı tarafından “atanmaktadır.” Üniversite yönetimine dair söz, yetki ve karar hakkının doğrudan idareye tabi olduğu bu tablo karşısında topyekûn bir gençlik mücadelesi örgütlemek kritik bir önem taşımaktadır. Söz, yetki ve karar hakkı talebinin mevcut iktidar tarafından karşılanmayacağı açıktır. Sermaye, AKP ve YÖK tüm kurumlarıyla beraber yerle bir olmadıkça üniversiteler nitelikli kurum olma konumuna ulaşamayacaktır. Özerk Demokratik Üniversite mücadelesi yükseldiği oranda ise, kokuşmuş düzene karşı yürütülecek mücadele de aynı oranda karşılığını bulacaktır.
AKP üniversiteden defol!
Söz, yetki, karar üniversite bileşenlerine!
Özerk, demokratik üniversite!
Ankara Üniversitesi’nden bir DGB’li