Kapitalist sistemde açlığa, yoksulluğa, sefalete sürüklenen işçiler, emekçiler ve gençler geçimini sağlayamadıkları için çaresizliğe düşüyor ve çözümü yaşamına son vermekte buluyor. Özellikle gençliğe bir gelecek vaat etmeyen ve topyekûn umutsuzluğa sürükleyen sistemin temsilcileri, yaşanılan intiharların kişisel, psikolojik nedenlerden kaynaklandığını söyleyerek gerçekliği örtbas etmeye çalışıyor. Eğitim sisteminden reklam panolarına kadar yaşamın her alanında topluma aşılanan bireycilik, insanları yalnızlaştırıyor. İşsizlik, yoksulluk gibi toplumsal arka planı olan sorunlar karşısında bireysel çözüm arayışları öne çıkıyor. İnsanlar bu sorunlarla baş etme gücünü yitirdiği oranda son çare olarak yaşamına son veriyor. Geçtiğimiz ay ekonomik-sosyal sorunlar nedeniyle İstanbul Üniversitesi öğrencisi Sibel Ünli yaşamına son vermişti. Yine geçtiğimiz haftalarda İstanbul Üniversitesi öğrencisi Hakan Taşdemir de benzer nedenlerle hayatını sonlandırdı. Son dönemlerde genç intihar olaylarının bu kadar artması tesadüf değildir. TÜİK verilerine baktığımızda, intihar olaylarında yaşanan artışın geldiği boyutu çarpıcı bir şekilde görürüz. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 2002-2018 yılları arasında Türkiye’de günde ortalama 8 kişi (yılda 2941 kişi) hayatına son verdi. Yine aynı kurumun verilerine göre bu sayı şimdi yılda 3 bini aşmış bulunuyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği’ne göre ise Türkiye’de intihar edenlerin sayısı geçtiğimiz yıl 3 bin 225 ile en yüksek rakama ulaştı. İntihar nedenleri arasında işsizlik, borç batağı, iflas gibi nedenler ilk sıralarda yer alıyor.
Resmi verilere göre Türkiye’de yaklaşık 17 milyon kişi aldığı sosyal yardımlarla geçinmeye çalışıyor. Gerçek işsiz sayısı 7 milyonu aşarken her ay işsizler ordusuna yenileri ekleniyor. Her 4 gençten biri işsiz durumda. Açlık sınırı son 17 yılda 5 kattan fazla arttı. Ekonomik krizle birlikte işsiz ve yoksul sayısında yaşanan artış rekor düzeye çıkarken dört kişilik bir ailenin sağlıklı beslenmesi için, yani sadece gıda için yapması gereken aylık harcama 2.500 TL’yi buluyor.
Bu gerçeklik ışığında günümüze baktığımızda; işsizliğin geldiği noktada, açlığın ve geçim sıkıntısının vardığı boyutta yaşadığı sorunlara çözümler bulamayanlar hayatlarına son veriyorlar. “İntihar üzerine” adlı yapıtında Karl Marx, toplumun neden intihara sürüklendiğini şu sözlerle ifade ediyor:
“Özne toplumsal yapının, daha doğrusu egemen ideolojinin, etkisi ile biçimlendirilir. Bu yeniden biçimlendirme iktidar aygıtı tarafından özne olarak yeniden-üretilme süreci bu yapının dışına çıkılmadıkça devam eder. Egemen iktidar kendi aynasında öznenin ilk başta kurmuş olduğu yanılsamalı bütünü sürekli olarak yeniden üretir. Ancak, iktidar özneleri yeniden üretebilmek ve üretim sürecine yeniden sokabilmek için onları sözde mutluluklarla oyalar, bu bağlamda kitle kültürü ve kitle iletişim araçları devreye girer. Kendi gerçekliği üzerine düşünme yeteneğini kaybeden ve sorgulayamayan insanların varlıklarını sorgulamaları söz konusu olmadığı için toplumsal bağlamda muhalefet etmeleri engellenir. Özne, farkındalığa sahip olmadığı için de içinde yaşadığı gerçekliği bilinç bağlamında toplumsal gerçekliği yorumlayarak aşamaz, gerçekliğin toplum tarafından dönüştürülebileceğini göremez, tekil olarak yapabileceği tek aşma, dönüşüm ise kendini yok etmesiyle, intihar ile mümkündür.”
Kendisi ile birlikte toplumu da yok oluşa sürükleyen kapitalist sistemin, özellikle gençliğe geleceksizlikten başka bir şey vadetmediğini ifade etmiştik. En temel ihtiyaçların parasız olması gerekirken, ulaşımdan, yemeğe, barınmaya, eğitim materyallerine kadar her şeye getirilen zamlar, gençliğin geçimini zorlaştırıyor. Günümüzde gençler okurken aynı zamanda çalışmak zorunda kalıyor. Yıllarını vererek, bin bir zorlukla emek harcayarak kazandığı üniversiteden mezun olan gençlerin büyük bir çoğunluğu diplomalı işsizler ordusuna yedeklenirken, birçoğu da kendi mesleği dışında bir işte sigortasız ve asgari ücretle çalışmak zorunda bırakılıyor. Elbette bu durum gençlerde ciddi psikolojik sorunlar yaratıyor. Ancak bu psikolojik sorunların kaynağını kişilerde görmek büyük bir yanılsama olacaktır. Kapitalist sistem işsizliği, geleceksizliği emekçi kesime mensup tüm gençliğe dayatıyor. Tüm bu sorunları topyekûn yaşıyorsak, çözümü de hep birlikte bulabiliriz. “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiç birimiz” şiarını bugün dünden daha gür bir şekilde yükseltmeli, bizleri yalnızlaştıran, intihara sürükleyen kapitalist sistemi yıkmak için örgütlü mücadeleyi büyütmeliyiz!