Sudan’da çatışmalar, açlık tehlikesi ve "insani felaket"

Sudan’daki insani felaketin sorumlusu uluslararası sermaye ve onun yerli işbirlikçileridir. Bu sömürü düzenine karşı örgütlü ve kararlı bir mücadele verilmedikçe, bunun önüne geçmek mümkün olmayacak.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 08 Haziran 2024
  • 08:00

Sudan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında bir yılı aşkın süredir devam eden çatışmalar derin bir siyasi ve insani krize dönüşmüş bulunuyor. Başkent Hartum’da “Egemenlik Konseyi” Başkanı Abdulfettah el-Burhan’a bağlı ordu güçleri ile Muhammed Hamdan Dagalu komutasındaki HDK arasında Nisan 2023’te başlayan çatışmalar ülkenin tamamına yayılmış durumda. Ülkedeki krizin yıkıcı boyutları tahminlerin çok ötesine ulaştı.

Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre, Sudan’da çatışmalar nedeniyle 16 binden fazla insan hayatını kaybetti. On binlercesi yaralandı ve yaklaşık 9-10 milyon kişi yerinden-yurdundan edildi.

BM Dünya Gıda Programı (WFP), 25 milyon kişinin yetersiz beslenmeden ötürü büyük bir açlık kriziyle karşı karşıya kaldığını belirtiyor. Yaz aylarının gelmesiyle artan kuraklıktan ötürü, son yüzyılın en büyük insani felaketlerinden birinin yaşanabileceği uzmanlar tarafından belirtiliyor.

***

2019’da Ömer el-Beşir’in 30 yıllık dikta rejimi halk ayaklanması ile yıkıldı. Halk hareketini oluşturan yapılar tek başlarına iktidarı ele geçiremedikleri için ordu ile birlikte geçici hükümet kurmak zorunda kaldılar. Ancak bir süre sonra anlaşmaya ihanet eden generaller darbe yaparak iktidara el koydu. Bu gelişmenin ardından derinleşen yapısal sorunlar, iç çatışmalar ve dış müdahaleler nedeniyle ülkedeki siyasi, toplumsal ve ekonomik kırılganlık arttı ve klikler arası iktidar savaşına dönüştü.

Nisan 2023’ten bu yana Sudan’da devam eden iç savaşın temel nedeni, uluslararası sermaye ile el ele elitler arasındaki iktidar ve pazar kavgasıdır.

2011’de başlayan “Arap Baharı” ayaklanmalarının Sudan’a sıçramasının ardından, Dagalu’ya bağlı HDK güçleri ülke çapındaki protestoların bastırılmasında kullanılmış ve katliamlar yapmıştı. Sonrasında bu birlikler, Devlet Başkanı Beşir tarafından “onore” edilerek kendisine bağlı paramiliter bir vurucu güce dönüştürüldü. Paramiliter HDK’nin oluşturulmasıyla birlikte Sudan’da bir tür “paralel” ordu kuruldu.

İşçilere, emekçilere ve muhaliflere karşı kullanılan HDK, dinci diktanın devrilmesinin önünün alınamayacağını görünce, Beşir karşıtı bir tutum aldı. Bu da Sudan sermayedarları arasında iktidar ve nüfuz mücadelesinin çetin geçeceğine işaret ediyordu.

Dagalu’nun bu “önlenemez” yükselişi kadar Beşir sonrası yeniden yapılanma sürecini idare eden Başbakan Abdullah Hamduk’ın tutumu da ülkede iktidar boşluğunu pekiştirdi.

Batı’da uzun yıllar ikamet eden ve “muhalif” bir Sudanlı olan Hamduk, ABD, İngiltere, Suudi Arabistan ve BAE tarafından yürütülen dörtlü mekanizmanın desteğiyle Beşir sonrası iktidara getirildi. Ancak, iflasın eşiğinde olan ekonominin iyileştirilememesi, açlık ve yoksulluğun daha da kitleselleşmesi Hamduk’ın kısa sürede toplumsal desteğini kaybetmesine yol açtı.

“Sivil yönetimin” bu başarısızlığı, güvenlik bürokrasisinin iktidarı ele geçirmek için planladığı darbeye uygun ortam hazırladı. Hamduk’ın yanı sıra, bölgesel ve küresel aktörler de Sudan’daki krizin derinleşmesinde rol oynadı. Dörtlü mekanizmanın Sudan toplumunda karşılığının bulunmaması ve bu devletlerin Sudan siyasetini kontrol altına alma çabası, Hamduk yönetiminin ciddi bir güven sorunu yaşamasına neden oldu.

Ayrıca, İsrail ile “normalleşme” adımlarına karşı güçlü bir muhalefetin varlığı da Hamduk önündeki bir başka güçlü engeldi. Mısır yönetiminin Beşir sonrası yaşanan gelişmeler karşısındaki tutumu da Sudan’ın “istikrarlı” bir yönetime kavuşmasında olumsuz bir rol oynadı.

Bu yönüyle küresel ve bölgesel aktörlerin belirsiz ve değişken politikaları ile işbirlikçi yönetici kliklerin bunlarla kurdukları ilişkiler, Sudan’daki krizin bugünkü hale gelmesinde rol oynadı.

Abdulfettah el-Burhan öncülüğünde 2021’de gerçekleşen askeri darbe sonrası “sivil” yönetimin devrilmesi ve ülkenin “Egemenlik Konseyi” tarafından yönetilmesi, güvenlik oligarşisinin “sivil demokratikleşme” olasılığını ortadan kaldırdığı gibi, Burhan ve Dagalu arasındaki iktidar mücadelesinin de keskinleşmesine yol açtı. Konsey Başkanı Burhan’a karşı başkan yardımcısı Dagalu’nun HDK’den aldığı güçle devlet başkanı edasıyla hareket etmesi ve Burhan’dan bağımsız olarak Körfez ya da bazı Afrika ülkelerine düzenlediği ziyaretler, ikili arasındaki gerilimi tırmandırdı. Taraflar arasında bir uzlaşmanın sağlanamaması sonucu Nisan 2023’te patlak veren çatışmalarla Sudan hem bölünmenin eşiğine geldi hem de tarihteki en büyük insani krizlerden biriyle karşı karşıya kaldı.

Gazze’nin gölgesinde Sudan krizi

Ülkede yaşanan insani krizin boyutları günden güne kötüleşmekte, emekçilerin geleceğe dair umutları giderek tükenmektedir. Suudi Arabistan ve ABD öncülüğünde yürütülen Cidde’deki arabuluculuk görüşmeleri ve Doğu Afrika’daki Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’nin girişimlerinden de bir sonuç çıkmadı. Benzer şekilde, Mısır’ın başını çektiği “Sudan’a Komşu Ülkeler Barış Girişimi”nden de netice alınamadı.

Burhan-Dagalu çatışması, ülke nüfusunun büyük kısmının yaşamını ve geleceğini tehdit eden bir düzeyde hala devam ediyor.

Gazze’de İsrail’in yaptığı benzersiz soykırımın dünya gündeminin merkezine yerleşmesinin gölgesinde kalan Sudan, yüzyılın “insani felaketinin” eşiğine gelmiş bulunuyor. Son haftalarda ülkenin ikinci büyük eyaleti Kuzey Darfur’da tırmanan gerilim ve HDK’nin kontrol ettiği alanları genişletmesi, insani krizin boyutlarını daha da arttırdı.

Burhan ve Dagalu, Ömer el-Beşir’e karşı onun İslamcı olduğu argümanını kullanarak Körfez ve Batı ülkelerinden destek almayı ummuşlar ve bu yolla kendilerine bir meşruiyet alanı oluşturmaya çalışmışlardı. Bugün ise Dagalu, İslamcı kartını Burhan’a karşı kullanarak onun meşruiyetini sarsmaya ve uluslararası arenada bir destek alanı oluşturmaya çalışıyor. Gerçekte her iki klik de devrik dinci-diktatör el Beşir’in suç ortakları idi. 

Sudan halkının, işçi ve emekçilerinin belirsiz “müzakerelerle” oyalanacak sabrı kalmadı. Ancak Gazze’deki soykırım nedeniyle uluslararası “sivil” örgütlerin işlevselliğini kaybettiği bir kez daha görüldü. Sudan kriziyle ise bu durum yeniden teyit edildi.

BM vb. kurumların uluslararası sermayenin hizmetinde olduğu, krizlere çare üretme yerine, krizlerin sorumlularına “sivil destek” sağladıkları her geçen gün daha da belirginleşiyor.

Dünyada dikkatler İsrail’in benzersiz bir soykırım yaptığı Gazze’ye yöneldiği sırada, Sudan’da da farklı boyutta yaşanan vahim insani kriz bir yılını doldurdu.

Sudan’daki insani felaketin sorumlusu uluslararası sermaye ve onun yerli işbirlikçileridir. Bu sömürü düzenine karşı örgütlü ve kararlı bir mücadele verilmedikçe, bunun önüne geçmek mümkün olmayacak. Dinci diktatör el Beşir’i yıkan halk hareketinin bir iktidar alternatifi yaratamaması, Sudanlı emekçiler için bu trajik sonuçların oluşmasını kolaylaştırdı.

Milyonlarca insanın hayatına mal olma potansiyeli taşıyan bu “insani felaketin” önünü almak için Sudan halkı, işçi ve emekçileri tekrar ayağa kalkmalı hem küresel güçlerin müdahalelerine hem onların yerli işbirlikçilerinin saltanatına son vermek için mücadeleyi yükseltmelidir. İlerici-devrimci güçlerin enternasyonal dayanışması ve mücadelenin birleştirici ruhuyla direniş ilmik ilmik örülmeden yaşanan dramların son bulması yazık ki mümkün olmayacaktır.