Sudan’ı ateşe mi atıyorlar?

Uzun yıllar boyunca dinci el-Beşir diktasına karşı mücadele eden Sudanlı emekçiler, son dönemde askeri rejime karşı da mücadele ediyorlar. Hedeflerinin çoğuna ulaşmasalar da mücadelede ısrarlı ve kararlı olduklarını döne döne gösteriyorlar.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 18 Nisan 2023
  • 19:00

Ekim 2021’den beri generaller tarafından yönetilen Sudan’da 15 Nisan sabahı düzenin iki askeri gücü arasında silahlı çatışmalar başladı. Çatışan tarafların şefleri, askeri rejimin tepesinde oturuyor. Biri Sudan ordusunun komutanı ve fiili devlet başkanı General Abdulfettah el-Burhan. Diğeri ise Hızlı Destek Güçleri (RSF) diye adlandırılan paramiliter kuvvetlerin başında bulunan ve el-Burhan’ın yardımcısı olan General Mohamed Hamdan Dagalo, diğer adıyla Hamidati.

RSF, devrik dinci diktatör Ömer el Beşir’in kurduğu paramiliter kuvvetlerdir. Darfur’da insanlığa karşı suç işlemekle suçlanan bu kuvvetler, dinci diktatöre karşı gelişen halk hareketini bastırmak için de kullanıldı ve 120 kişiyi katletti. Bu iki militarist kanat, halk hareketine öncülük eden güçlerle belli bir süre ülkeyi ortak yönetmek ve ardından yönetimi sivillere devretmek konusunda anlaşmaya varmışlardı. Oysa tam tersini yaparak tamamen askeri bir rejim kurdular.

Halkın iradesini hiçe sayan bu küstahlığa karşı Sudan’da emekçiler inatla mücadele ettiler, halen de ediyorlar. Ancak emekçi kitleler askeri rejimi yıkabilecek bir güce ulaşamadıkları için, el-Burhan-Hamidati ikilisinin başında bulunduğu gerici askeri rejim yoluna devam etti.

Kitle hareketlerine karşı birleşen bu iki militarist güç, ortalık biraz durulunca aralarındaki çelişkiler yeninden gün yüzüne çıktı ve iktidarı ele geçirme hesapları silahlı çatışmaya dönüştü. Olağan koşullarda ordunun paramiliterleri dağıtması zor olmayabilirdi. Ancak 100 bin kişiden oluştuğu söylenen bu milislerin kentlerin merkezlerinde bulunması, işi karmaşıklaştırıyor. Nitekim şimdiden çatışmalarda yüzlerce sivilin hayatını kaybettiği belirtiyor.   

Çatışmaların başlatılmasından taraflar birbirlerini sorumlu tutuyor. Bu tür çatışmalarda her zaman öyle olur. Ancak ilk kurşunu kimin attığının fazla bir önemi bulunmuyor. İktidar savaşı ve iki askeri gücü destekleyen emperyalist merkezlerin eğilimi, olayı silahlı çatışmalar boyutuna vardırdı. Bu eğilim ağır bastıktan sonra çatışmayı başlatmak için bahane uydurmak zor olmaz.

***

Çatışmaların başlaması Mısır başta olmak üzere bölgedeki bazı ülkeleri rahatsız etti. Tarafların anlaşmaya varması için çağrıda bulundular. Son günlerde barışma yönünde önemli adımlar atan İran ile Suudi Arabistan da sorunların diplomatik yollarla çözülmesi yönünde çağrıda bulundular. Zira Sudan’ın komşusu Mısır başta olmak üzere bölgedeki ülkelerin çoğunluğu yeni bir savaşın başlamasını istemiyor. Ancak bu ülkelerin tedirgin olmasına yol açan ciddi sebepler var.

Son yıllarda ABD-İsrail ikilisi Sudan’a “özel” ilgi göstermeye başladı. Sudan’ı “teröre destek veren ülkeler” listesinden çıkarmak karşılığında İsrail’le ilişkileri normalleştirmesi dayatıldı. Her iki general de bu dayatmaya alçaltıcı bir şekilde boyun eğdi. Sudan halkının çoğunluğu Filistin’i işgal eden Siyonist rejimle ilişkilerin normalleştirilmesine karşı çıkmasına rağmen, askeri rejim İsrail’le anlaştı.

ABD ile arayı iyi tutan el-Burhan’ın son dönemde Çin-Rusya ekseniyle de ilişkiler geliştirmeye başlaması, doğal olarak ABD-İsrail ikilisini rahatsız etti. Bu bağlamda iki general arasındaki iktidar savaşının silahlı bir boyuta taşınmasında Batılı emperyalistlerin milislerin şefi Hamidati’yi teşvik ettiği yönünde iddialar var. Arap basınında yer alan haberlere göre Avrupa Birliği’nin (AB) Mısır hükümetine yaptığı uyarı, bu iddiayı güçlendirecek nitelikte. Zira AB’nin çatışmaları sona erdirmek için Sudan’a müdahale etmemesi için Mısır’ı uyardığı belirtiliyor. Müdahale etmesi durumunda Mısır’ı yaptırımla tehdit eden AB şeflerinin tutumu dikkat çekici. Bu tutum, Sudan’daki çatışmaların körüklendiği izlenimini güçlendiriyor.

Göründüğü kadarıyla, ordunun kentlerin merkezlerinde üslenen paramiliter milisleri etkisiz hale getirmesi kolay değil. Ancak paramiliter güçlerin orduyla baş edebilmelerinin mümkün olmadığı kanısı da çok güçlü. Bu noktada endişe edilen şey, başında Hamidati’nin bulunduğu milislerin savaşı uzatabilmeleri için dış güçler tarafından silahlandırılmasıdır. Bu durumda her iki tarafın da dışarıdan destek alması ve savaşın uzaması “en kötü senaryo” olarak değerlendiriliyor.

Bu yöndeki endişeler, ikinci yılına giren Ukrayna Savaşı’nda ABD-NATO cephesinin izlediği savaş taktiğinden kaynaklanıyor. “Son Ukrayna askeri ölene kadar savaşı sürdürme” şeklinde ifade edilen bu taktik, ABD’nin zayıfladığı alanları karıştırma/istikrarsızlaştırma politikasındaki pervasızlığını gösteriyor. Orta Doğu’daki son gelişmeler, ABD’nin bölgedeki etkisinin belirgin bir şekilde zayıflama sürecinde olduğunu gösteriyor. Özellikle Çin’in düzlediği zeminde Suudi Arabistan ile İran’ın barıştırılması, ABD’nin etkisinin zayıflığını göstermesi açısından çarpıcı bir örnektir. Bu süreci provoke etmek için ABD ile işbirlikçilerinin bölgede çatışmaları kışkırtması beklenebilecek bir şeydir. 

***

Çatışmanın uzamasının yaratacağı sorunların farkında olan bölgesel güçler, sorun derinleşmeden arayı bulmaya çalışıyorlar. Bölgenin etkili üç ülkesi Mısır, İran ve Suudi Arabistan çatışmalara son verilmesi yönünde çağrı yaparken, Doğu Afrika bloku (IGAD/Hükümetlerarası Kalkınma Otoritesi), Sudan’daki çatışmaları görüşmek için hızla toplandı ve üç devlet başkanını arabuluculuk yapmaları için Sudan'a göndereceğini bildirdi.

Çatışmaları durdurmak için çok hızlı tepki verildiği görülüyor. Bu hız, büyük ihtimalle çatışmaları körükleme çabalarının önünü alma telaşından da kaynaklanıyor. Bu girişim, Sudan’ı savaş ateşinin içine atma girişimlerinin hedefine ulaşmasını zorlaştıracak olsa da yazık ki, tehlike ortadan kalkmış değil.  

***

  Uzun yıllar boyunca dinci el-Beşir diktasına karşı mücadele eden Sudanlı emekçiler, son dönemde askeri rejime karşı da mücadele ediyorlar. Hedeflerinin çoğuna ulaşmasalar da mücadelede ısrarlı ve kararlı olduklarını döne döne gösteriyorlar. Çatışmaların uzaması, kuşkusuz ki halkın işini daha da zorlaştıracak, zaten bin bir sorunla boğuşan emekçilerin sırtına yeni ağır yükler bindirecektir.

Nitekim Sudan Komünist Partisi (SKP) Politbürosu, 17 Nisan’da partinin Facebook sayfasında yayınladığı “Sudan halkına çağrı” metninde, generallerin iktidar hırsı, topraklara ve ülke zenginliklerine el koyma hedefiyle savaşa tutuştukları, bunun halkı dehşet içinde bıraktığı, yüzlerce sivilin ve her iki taraftan askerlerin ölümüne yol açtığı, bu çatışmanın ise dış güçlere Sudan’a doğrudan müdahale etme zemini hazırladığı vurgulandı.

Çatışmaların şimdiden yıkımlar yarattığına dikkat çeken SKP Politbürosu, savaşa karşı mücadeleyi örgütlemek için direniş komitelerine, hekim sendikasına, gazetecilerin ve öğretmenlerin meslek örgütlerine, grev komitelerine, partilere, demokratik kitle örgütlerine sokaklara çıkma çağrısı yaptı. Çağrıda ancak böyle bir mücadelenin generallere geri adım attırabileceği, çatışmaları sona erdirebileceği, askeri yönetimi yıkılabileceği ve halkın özlediği yeni, demokratik Sudan’ın bu mücadele ile kurulabileceği belirtildi.