1904-1908 yılları arasında Alman emperyalizmi, o zaman sömürgesi olan Güney Batı Afrika'da Herrero ve Nama ayaklanmalarını bastırarak 20. yüzyılın ilk soykırımını gerçekleştirmişti. 1915'te ise savaş müttefiki olan Osmanlı imparatorluğu ile beraber Ermenilere yönelik kırımı ve Hitlerin başa getirildiği 1933-1945 yılları arasında komünistleri, Yahudileri toplu şekilde öldürmesi ve Sovyetler Birliği'ne saldırarak 30 milyon Sovyet yurttaşının hayatına mal olan tarihteki en büyük soykırım ve imha savaşının suçlusudur.
Hitler faşizminin ezilmesinden sonra ABD emperyalizmi tarafından SSCB'nin çevrelenerek zayıflatılması, dünya işçi sınıfı ve halklarının sosyalizm ve kurtuluş savaşlarına karşı yeniden reorganize edilmesinde rol oynayan Federal Almanya, Ukrayna savaşının başlamasını fırsat bilerek nüfuz alanlarının yeniden paylaşımı savaşına dolu dizgin dönüş yaptı.
***
Tarihsel suçlarının altında ezilen Alman emperyalizmi, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ni (DDR) istila ederek Alman tekellerinin hayali olan nüfus ve coğrafik bakımdan “büyük Almanya”yı kurdu. Takip eden yıllardan itibaren her ulusun geçmişinde benzer ''kusurlar/hatalar'' vardır martavallarıyla tarihsel suçlarını “sıradanlaştırıp” Alman toplumunu katliamcı ve saldırganlıkla dolup taşan barbarlığıyla barıştırma kampanyası başlattı. Sermayenin tetikçiliğini yapan medya, sürdürdüğü çok yönlü kampanyada kasıtlı bir şekilde ölçüyü kaçırarak yeni bir tarih yazımına girişti. İnkar edemedikleri Nazi toplama kamplarındaki insanların özgürleştirilmesinden, Hitler faşizminin ezilmesine kadar SSCB ve Kızıl Ordu’nun oynadığı belirleyici rolü ya yok sayma yoluna saptılar ya da mızrak çuvala sığmayınca Kızıl Ordu ve SSCB'nin anti-faşist savaşta ortaya koyduğu başarıları ve zaferi sıradanlaştırılarak ABD emperyalizmiyle eşitlemeyi denediler.
Muhafazakar CSU'nun (Hristiyan Sosyal Birlik) eski ultra gerici başkanı ve Bayern Başbakanı Josef Straus'un “Ekonomik Dev-Siyasi Cüce” olarak tanımladığı Alman emperyalizmi, Ukrayna savaşını “güneşin altında hakkettiği payı kapmanın manivelası” yaparak bu “çelişkiyi” çözmeye yöneldi. Ukrayna savaşının en hararetli kışkırtıcı ve destekçilerinden olan Alman emperyalizmi, aynı pervasızlığı siyonist İsrail’in soykırım savaşında da gösteriyor. Zira onlar için “suçların sıradanlaşması” suçların çoğalmasından geçiyordu.
***
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, 7 Ekim'den sonra yaptığı birçok açıklamada, “İsrail'in güvenliğinin Almanya için bir devlet politikası” olduğunu tekrarladı. Alman hükümetinin silah satışlarından sorumlu birimi olan Ekonomi Bakanlığı’nın başında oturan “Yeşil” politikacı da aynı hassasiyeti Kasım ayında yaptığı açıklamada, “İsrail'e silah ihracatı başvurularının öncelikli olarak işleme alınacağını ve karara bağlanacağını” bildirerek gösterdi.
2022 yılında İsrail’e 32,3 milyon Euro tutarında silah ihracatı yapan Alman emperyalizmi, 2023 yılında İsrail'e yaptığı silah ihracatını on kat artırarak 326,5 milyon Euro'ya çıkardı.
Soykırım savaşını acımasızca sürdüren İsrail rejimine satılan silahlar arasında 3 bin tanksavar silahı ile makineli tüfek, makineli tabanca ve yarı otomatik silahlar için 500 bin mermi de bulunuyor. Soykırım savaşına silah taşımayı sürdüren Almanya'nın, İsrail'e tanklar için yaklaşık 10.000 adet 120 milimetrelik hassas mühimmat göndermeye hazırlandığı haberini ise Der Spiegel dergisi verdi.
Yaptığı silah ihracatıyla soykırım savaşını aynı zamanda büyük bir kar kaynağına dönüştüren Alman emperyalizmi bu noktada durmadı. En az 60 ülke tarafından desteklenen Güney Afrika'nın Gazze’de soykırım yapmakla suçladığı İsrail’in Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) yargılanmaya başlaması, Berlin’deki siyonizm yaltakçılarını rahatsız etti. Mahkeme’ye İsrail lehine müdahil olacağını ilan eden Alman hükümeti, 21. Yüzyılda da soykırımcı zihniyetin arkasında durduğunu gösterdi.
Sosyal Demokrat-Yeşil-Liberal Scholz hükümetinin sözcüsü Steffen Hebestreit konuya dair şu açıklamayı yaptı;
"Farklı ülkelerin İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki operasyonuna ilişkin farklı değerlendirmeleri olduğunu biliyoruz. Ancak Alman hükümeti, Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'e yöneltilen soykırım suçlamasını kesin ve açık bir dille reddetmektedir... Bu suçlamanın hiçbir dayanağı yoktur."
Bu açıklama, soykırıma devam etsin diye siyonistlere silah gönderenlerin, İsrail rejiminin savaş suçlarının politik sorumluluğunu üstlendiklerini de ortaya koydu. Egemenlerin bu rezil tutumu, “ne kadar çok suç işlenirse kendi suçlarının o kadar sıradanlaşacağını”, iç kamuoyuna “bakınız herkes suçlu” diyerek toplumun militarist-savaş politikalarına ikna edebileceği varsayımına dayanmaktadır.
***
Lahey'de başlayan soykırım davasının açılış konuşmasını yapan Güney Afrikalı Avukat Adila Hassim, İsrail'in Gazze Şeridi'ni "modern savaş tarihindeki en ağır konvansiyonel bombardımanlardan birine maruz bıraktığını'' ifade ederek İsrail’i 1948 Soykırım Sözleşmesini ihlal etmekle suçlamıştı.
Filistin Sağlık Bakanlığı'nın açıklaması Siyonist soykırımının dehşet verici tablosunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bakanlığın açıklamasına göre, İsrail ordusu soykırımın ilk 100 gününde 9.600'den fazlası çocuk olmak üzere yaklaşık 24.000 Filistinliyi öldürdü. 60,000'den fazla kişi yaralandı. Neredeyse iki milyon insan, yani Gazze Şeridi'nin yaklaşık tüm nüfusu, İsrail ablukası nedeniyle yerinden edildi, halen açlık ve susuzluk çekiyor. Okullar, hastaneler ve mülteci kampları sistematik olarak bombalanmakta, gazeteciler ve sağlık çalışanları kasıtlı olarak öldürülmektedir.
Gazze’de soykırım yapan İsrail rejiminin şefleri, niyetlerini gizlemiyorlar. Defalarca Gazze’de yaşayan Filistinlileri imha etmek ve sürmek gerektiğini dünyaya ilan ettiler. Güney Afrikalı hukukçuları, savaş suçlusu siyonist şeflerin açıklamalarını mahkeme huzurunda görüntüleriyle dinlettiler. Hal böyleyken, yani siyonistlerin soykırım suçu dünyanın gözünde aşirkarken Alman emperyalizminin İsrail’in yanında saf tutması tesadüf değil. Sırtında taşıdığı kirli/kanlı tarihin ağırlığından, diğer devletlerin de benzer suçlar işlemesiyle, diğer bir ifade ile suçlarda eşitlenerek kurtulabileceklerini sanıyor.
***
90'lı yıllarda Almanya'nın Savunma Bakanı CDU'lu Volker Rühe, “Almanya'nın Sorumluluğu - Yeni Avrupa'ya Perspektifler” adlı kitabında, NATO'nun doğuya doğru genişlemesi konusunda, özellikle ABD Savunma Bakanı'ndan büyük bir “isteksizlik” ile karşılaştığını yazmıştı. Ukrayna savaşının finansörü, siyonist soykırım suçunun ortağı SPD'li Başbakan Olaf Scholz, Karls Üniversitesi'nde geçen yıl yaptığı konuşmada emperyalist hedeflerinin hatlarını çizerken ''AB'nin Batı Balkanlar, Ukrayna, Moldova ve gelecekte Gürcistan ile doğuya doğru daha da genişlemesi; AB Konseyi'nde fikir birliğinin yerini çoğunluk ilkesinin alması; Bundeswehr'in (Alman Ordusu) teknik incelemesinde formüle edilen ‘aktif şekillendirme gücünün’ önemi” üzerinde durmuştu.
Scholz hükümetinin ortaya koyduğu emperyalist hedefler yeni değil. Örneğin DDR'nin yutulması sonrasının dışişleri bakanı ve bir önceki BND (Federal İstihbarat Servisi) şefi Kinkel daha 1993'te şunları söylemişti: “... daha önce iki kez başarısız olduğumuz bir şeyi başarmak...Merkezi konumumuz, büyüklüğümüz ve Orta ve Doğu Avrupa ile olan geleneksel ilişkilerimiz nedeniyle, bu devletlerin Avrupa'ya dönüşünden esas avantajı elde etmemiz mümkün…”
Ukrayna savaşıyla birlikte uygun koşulların oluştuğuna kanaat getiren Scholz hükümeti “Zeitenwende / Dönüm Noktası” ilan ederek militarist politikalarına hızlı bir dönüş yaptı.
“Daha önce iki kez başarısız oldukları” büyük emperyalist hayaller uğruna girişecekleri maceraya Alman toplumunun ikna edilmesi onların önündeki asıl sorun alanı olarak durmaktadır. Destekleyerek teşvik etikleri siyonist İsrail’in soykırım suçları ne kadar çoğalırsa Alman emperyalizminin tarihsel suçlarının o kadar sıradanlaşacağını ve Alman toplumunun yeni suçlara bulaştırılmasının mümkün olacağını var sayıyorlar. Bundan dolayı kanlı tarihi içinde çılgınca debelenen Alman emperyalizmi pisliklerini her tarafa sıçratıp duruyor.