Sınıf ve Korona anketinden görülenler

Koronavirüs ve sınıf anketinin de bahsettiği “sosyal eşitsizlikler” olduğu sürece iki sınıf arasındaki farklar da hep olacak. Salgınlar ise sınıflar arasındaki uçurumu daha da derinleştirecek.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 28 Ekim 2020
  • 15:21

Fransa’da bir grup akademisyenin koronavirüse karşı önleyici politikalarda “yaşam ve çalışma koşullarının hesaba katılması çağrısı” diye tanımladıkları bir anket çalışmasının sonuçları yayınlandı.

Bu çalışma, 18-24 yaş arası gençlerle yapıldı. Nisan 2020’de başlatıldı ve 5 Mayıs’a kadar sürdü. İlk COVID-19 dalgasından en çok etkilenen Fransız bölgeleri olan üç büyükşehirden 10401 katılımcının anketleri esas alındı.

Aylar süren Covid-19 pandemisi ve onu takip eden kısıtlamalara dair yapılan bu araştırma, hastalığın genel tablosunu yansıtmıyor. Bu 24 sayfalık çalışma direkt sınıfların nasıl etkilendiğine odaklandı. Bu da bilinene dair somut veriler sunduğu için anketi önemli kılıyor. Zira biz, salgın tanımı yapıldığı anda bu felaketin işçi sınıfının ve emekçilerin yaşamına çökecek bir kabus olduğunu biliyorduk. Emperyalist merkezlerden başlayarak sermaye devletleri, ‘Koronavirüs’e karşı önlem’ diye şirketlere maddi kaynak garantisi sunduklarında bizim tespitlerimiz doğrulanmış fakat sonuçları hala görülmemişti.

Fransa Ulusal Sağlık ve Tıbbi Araştırma Enstitüsü (Inserm) onaylı bu anketi yapan grup 10 binin üzerindeki verinin (ki asıl anket çalışması bunun katbekat üstünde ancak ekip hastalıkla etkileşime göre kümeyi küçültmüş) değerlendirilmesinden çıkan sonuç, sınıfsal konumla hastalanma arasındaki bağlantıyı gösteriyor. Fransa’nın ve dünyanın en önemli üniversitelerinden Sorbonne, Paris-Saclay, EHESS, CNRS, Paris Dauphine üniversitelerinden akademisyenler ve Fransa Halk Sağlığı merkezinden emekçilerin hazırladığı bu rapor, Koronavirüs ve kısıtlamalara dair tartışmalarda sınıf etkisine dair somut veriler sunuyor.

Sistem her ne kadar üstünü örtüp “aynı gemideyiz” diyerek sınıf ayrımlarını silikleştirmeye çalışsa da somut olan, Komünist Manifesto’dan bugüne açılan bayrağın haklılığını gösteriyor. İki sınıfın savaşında Koronavirüs de bir ‘ateşkes’ nedeni olmadı/olamazdı. Kapitalizmin ürettiği sorunlar salgın koşullarında daha da artarak işçi sınıfı üzerinde ikinci bir yüke dönüştü. Anket bu gerçeği rakamlarla ortaya koyuyor. 

“COVID-19 enfeksiyonlarındaki düşüş sosyal eşitsizliklerle ilişkilendirildi” diyen bu çalışmada kapitalizmin kar hırsının tüm sonuçları var. Koronavirüs ortaya çıktığında ayrımsız tüm sınıflarda rastlanıyordu, devletlerin yönetici kademelerinde dahi görülebiliyordu. Elbette işçi sınıfıyla bir devlet yöneticisi ya da CEO’nun etkilenmesi aynı oranda ve aynı sonuçla olmadı. Birçok ayrıcalıklı sınıfın hizmetkarı hastalık sürecini özel sağlık tedbirleri alınarak atlatırken işçi ve emekçilerin hastalıkla karşılaştığında ne hastaneye gidecek imkanları vardı ne de evinde özel karantina koşulları. Ayrıca tek başına hastalık bulaşma oranları değil de ölüm oranlarına da bakıldığında pandeminin sınıflar arasındaki uçurumu daha da derinleştirdiği görülmektedir.

Pandemi süreci, neoliberal dönüşümün tüm dünyada emekçiler için yarattığı yıkıcı sonuçları daha da görünür kıldı. Sağlık alanındaki dönüşüm, sağlığın piyasaya açılması, kapatılan hastaneler, azaltılan personel sayısı bu krizle birlikte herkesin gördüğü bir olgu oldu. Anket sonuçlarında bunu kısıtlamalarla, temel koruyucu malzemelerin bile yetersiz oluşu, sağlık emekçilerinin hastalanma oranındaki artışta görülebiliyoruz. Zira kısıtlamalar genel olarak hastalık sayısını düşürürken yeterli hastane ve sağlık emekçisi olmadığı yerde kaçınılmaz olarak binlerce sağlık emekçisi hastalığa yakalanma riski yüksek koşullarda çalıştırıldı.

Kısıtlamaların dünya genelinde hastalığın yayılışını azalttığını biliyorduk. Bu rapor, işçi sınıfı arasında belli bir oranda düşüşe rağmen burjuvaziye oranla daha yüksek hastalık bulaşmasının sürdüğünü gösteriyor. Burjuvalar arasında kısıtlamalarda hastalık oranı %50 düşerken, işçi sınıfı arasında %20’ler sınırında kaldı.

Anket işçi sınıfı ve burjuvaziyi tanımlarken 5 alt kategoriye ayırıyor. Bundan dolayı sağlık emekçilerini ayrı bir kategori olarak değerlendiriyor. Sağlık emekçilerinin hastalanma oranında yükseliş oluyor, ama onlar işçi sınıfına dahil edilmiyor. Sağlık emekçileri de hesaba katılırsa, işçi sınıfı saflarında düşüş yok bile denebilir. İşçiler, emekçiler üretim alanlarında, toplu taşımada salgına açık koşullarda kalırken, kapitalistler ise adalarında, villalarında kaldılar, helikopterleri ya da jetleriyle dolaştılar. Yani iki sınıfın imkanları arasında derin bir uçurum vardı.

Yayılması ve bulaşması ‘önlenemeyen’ virüse karşı sermaye cephesi, kârı azalacak diye kısıtlamaları hiç istemedi. Bu bile kapitalizmin nasıl çürümüş bir sitem olduğunu göstermeye yeter. Dünyanın ekonomisini yönlendiren, yenilmez görülen emperyalist merkezler için bile salgının birkaç aylık etkisi iflas söylemlerini başlattı. Sağlık sistemindeki iflası burjuvazi de kabul etmek zorunda kaldı.

Alman emperyalizminin temsilcisi Merkel ile AB’deki büyük ortağı Macron’un ikinci kısıtlamalara dair son açıklamaları bunun somut örnekleridir. “Ekonomimiz kaldırmaz” sözü kaba bir yalanla kaçış değil bizzat sistemin işleyiş yasasından kaynaklı bir olgudur. Eğer kâr üzerine kurulu bir sisteminiz varsa çarkların durmasına tahammül sınırınız da dar olur. Onlar için bu salgının sürekliliği kârdan zarar durumudur. Emekçilere kölelik koşullarını dayatarak süreci atlatmaya çalışıyorlar.

Koronavirüs ve sınıf anketinin de bahsettiği “sosyal eşitsizlikler” olduğu sürece iki sınıf arasındaki farklar da hep olacak. Salgınlar ise sınıflar arasındaki uçurumu daha da derinleştirecek. Biliyoruz ki, salgın sona erse de sınıf ayrımları olduğu sürece herhangi bir dış faktör olmaksızın da kölelik, baskı ve sömürü üzerine kurulu düzenin ağır etkileri işçi sınıfının sırtındaki kırbaç izi olmaya devam edecektir.

Raporu yazan akademisyenler “Yaşam ve çalışma koşullarının hesaba katıldığı önleyici politikaların benimsenmesi çağrısı” başlığıyla çözüm önerileri de sundular. Akademisyenler soruna sınıfsal açıdan yaklaşan bir araştırma yapmalarına rağmen, doğal sınırları, onları bu uçurumu yaratanlardan çözüm istemeye yöneltiyor. Fakat biz sınıf devrimcileri olarak anketlere gerek duymadan da bu sistemde çözüm olmayacağını biliyoruz. Gerçek çözüm ancak işçi sınıfının iktidarı kurulduğunda mümkün olacaktır.

Zira ancak işçi sınıfı iktidarında, yani sosyalist toplumda tüm üretim araçlarını elinde bulundurmanın gücüyle insanın pandemi gibi vebalara karşı savaşında insani değerlere dayalı, kârı değil toplum sağlığını temel alan çözümler üretilebilir.

İ. Manuşyan