Allende’nin faşist Pinoşet darbesiyle devrildiği ve ardından neoliberal reçetelerin acımasızca uygulandığı ilk laboratuar ülke olan Şili, son yıllarda milyonları kapsayan büyük kitle hareketlerine sahne olmuştu. Ayağa kalkan kitlelerin en önemli taleplerinden biri de yeni bir anayasanın oluşturulmasıydı. Nitekim 25 Ekim 2000’de Şili halkının yaklaşık yüzde 80’i yeni bir anayasa için oy kullanmıştı. Yeni bir anayasa talebi de dahil olmak üzere Şilili emekçilerinin talep ve özlemlerini “Şili, neo-liberalizmin beşiği idiyse, aynı zamanda mezarı da olacak” özlü formülüyle sahiplenen Boric, kitle dinamizmi üzerinde devlet başkanlığına seçildi.
Şili’yi “neoliberalizmin mezar taşı” yapmak iddasında olan Boric’in önündeki en temel taleplerden biri yeni bir anayasa ile Pinoşet diktatörlüğünün anayasasını çöpe atmaktı. Bu amaçla hazırlanan ve 4 Eylül Pazar günü referenduma sunulan anayasa taslağı yaklaşık yüzde 62 hayır oyu ile reddedildi. Evet oranı ise yüzde 38,1’de kaldı. Böylece ülkeyi 1979-1990 tarihleri arasında yöneten faşist diktatör Augusto Pinoşet döneminde hazırlanan ve birçok kez revize edilen mevcut anayasa yürürlükte kalmış oldu.
Kabul görmeyen 178 sayfalık ve 388 maddelik yeni anayasa taslağı, dünyanın en ilerici anayasası olarak kabul ediliyordu. Cinsiyet eşitliğini (tüm devlet organlarında kadınlara yüzde 50 kota), kürtajın yasal hale getirilmesini,çevrenin korumasını, iklim değişikliği, ücretsiz eğitim, sağlık ve barınma hakkını kapsıyan, Şili nüfusunun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan yerli halkların haklarını tanıyan ve dolaysıyla da Şili’yi çok uluslu bir devlet olarak tanımlayarak özerk bölgelerin kurulmasını ön görecek bir anayasa, “en ileri” tanımlanmasını da hak ediyordu.
Yasanın reddedilmesiyle hükümeti ciddi bir darbe alan Şili Devlet Başkanı göre “Şili halkı tekliften memnun değildi” ve halk bunu “sandıkta açıkça reddetti.” Kararı “tevazu ile kabul ediyorum”, “halkı dinlemek zorundayız” diyen Boriç, “Bu karar, bizi ülke olarak daha fazla bağlılık, diyalog ve saygıyla birleştiren yeni bir taslak üzerinde çalışmamızı zorunlu kılıyor” açıklamasında bulundu. Böylece yeni bir taslağın hazırlanmasında, sermayenin “hassasiyetlerini” demek oluyor ki çıkarlarını daha fazla gözeteceğini de ilan etmiş bulunuyor.
Anayasa’nın reddinde çok yönlü faktörler
“Sosyal, demokratik ve anayasal bir devlet” ve “çok uluslu, kültürlerarası, bölgesel ve ekolojik” bir “dayanışma cumhuriyeti” olarak tanımlanan ve emekçilerin de en temel taleplerinden biri olan ve önce yüzde 80 gibi bir çoğunlukla kabul edilen yeni anayasanın şimdi yaklaşık yüzde 62 gibi bir oranla reddedilmesi, tam bir şok etkisi yarattığı gibi nedenleri de büyük bir merak konusu da oldu. Seçmenlerin yüzde 62’sinin ilerici bir anayasa taslağına karşı oy kullanması, Şili’deki sosyal değişim talebi için büyük bir gerileme anlamına geldiği gibi Boriç hükümeti için de büyük yenilgiyi ifade ediyor. Zira Boriç, 2019’da sokaklara dökülen göstericilerin temel taleplerinden biri olan yeni bir anayasa “davasını”da üstlenmişti.
Referendumdaki ezici yenilginin nedenini Boriç, Şili halkının “tekliften memnun” olmaması olarak yorumlarken, sağcı ve gerici blok da bunu Boric hükümeti tarafından temsil edilen ekonomik ve sosyal politikaların geniş bir reddi olarak değerlendirdi. Gerekçeler arasında halkın “hızlı değişimden” korktukları, “Radikalizmin ve kibirin başarısızlığı”, “bir sol kanat ütopyası” gibi başka nedenler sıralayanlar da var. Sonucun elbette ki birden fazla nedeni var, ama daha dün Şili halkının ezici bir bölümünün talebi olan yeni bir anaysanın şimdi Şili halkı tarafından kabul görmediğini tek başına bu gerekçelere bağlamak, sorunun esasını böyle ortaya koymak tartışmalıdır.
Sorun, milyonların özlem ve taleplerinin savunucusu ve temsilcisi olma iddasıyla büyük kitle dalgası üzerinde iktidar koltuğuna oturan solcu liderin temsil ettiği hükümetin, emekçilerin taleplerinin kararlıca uygulayıp uygulamama tutumuyla ilgilidir. Boriç ve hükümeti, Şili emekçilerinin büyük desteği ve hükümet olmanın imkanlarını da kullanarak emekçilerin mücadele dinamizmini onların meşru talepleri üzerinde sürekli geliştireceğine ve bu doğrultuda kararlı bir politika izleyeceğine, sermaye düzeninin çıkarlarına dokunmayan “modern” ve “ılımlı” bir solcu olarak sermayeye sınıfına güven vermeye çalıştı.
Boriç’in “solcu hükümeti” 178 maddelik referendumun halkın ezici çoğunluğu tarafından okunmayacağı durumunu gözeterek, yasayı emekçi halka en sade en yaygın ve en etkili bir şekilde anlatma sorumluluğu vardı. Gözlemciler bu sorumluluğun yerine getirilmediği inancında. Dahası Boric hükümetinin önceki ana argümanlarını terk ederek bir kampanya yürüttükleri bile ileri sürülüyor. Yanı sıra eski merkez sol ittifakı Concertación’dan bazı tanınmış politikacıların da taslağa karşı “savaş” ilan ettikleri idda ediliyor. Tüm bunların, sağ ve gerici bloka destek anlamına geldiği açık.
Sermayeyi temsil eden gerici odakların, diktatörlüğün tüm mirasını savunmak için tamamen demagojik ve yaygın bir dezenformasyon kampanya yürüttüğü tartışmasız bir gerçek. Saldırgan bir gerici kampanya ile anayasa taslağının kabul edilmesini engellemeye çalışanlar her türlü sahte iddialarda bulundu. Komünizm, mülksüzleştirme ve ekonomik gerileme korkuları körükledi. Örneğin, anayasa taslağında sağlanan yeterli konut hakkına atıfta bulunularak, özele ait olan dairelerin ve evlerin gelecekte kamulaştırılacağı iddia edildi. Anayasada belirtilen yerli hakların haklarını tanıma ve Şili’yi çok uluslu bir devlet olarak tanımlama maddesini, toplumu birleştirmek yerine böleceği propağandasını kullanarak bölünme korkusu kışkırtıldı.
Zengin Şilililerin bağışları sayesinde anayasa karşıtları, destekçilerinden önemli ölçüde daha fazla mali kaynağa sahipti ve ret kampanyasını çok etkili yürüttüler. Sağın anayasayla ilgili her türlü yalan haber ve sağcı nefret kampanyasının nüfusun büyük kesimlerinde yankı bulduğu ve kitlelerin tercihleri üzerinde etkide bulunduğu kesin. Ancak bütün bunlar, feci sonucu ve Boric hükümetinin oylamadan zayıflayarak çıkmasını açıklamaya yetmez. Gerici cephenin yalana, karalamaya ve korkuları kışkırtmaya dayalı envai türden demogojik kampanyası yarattığı etki ve sonuçlar, “solcu” Boric hükümetinin rolünü ortadan kaldırmıyor.
Boric göreve geldikten altı ay sonra hükümeti krizle yüzyüze kaldı. Enflasyon yükseldi, halkın alım gücü düştü, nüfusun daha büyük bir kısmı yoksullaştı ve hükümetten memnuniyet giderek azaldı. Buna ek olarak, kabine içinde artan skandallardan ve suç oranının yükselmesinden de söz ediliyor. Boriç’in popülaritesinin Mart ayında göreve başlamasından bu yana önemli ölçüde zayıfladığı iddasının gerisinde de bu gerçekler duruyor olmalı. Nitekim bazı gözlemciler, referandumun aynı zamanda Boriç’in görevdeki süreci için de bir oylama olduğu inancındalar.
Sosyalist Parti’den Senato Başkanı Álvaro Elizalde Cooperativa radyosuna verdiği demeçte belirttiği gibi “Hayatta genellikle zaferlerden çok yenilgilerden öğrenirsiniz. Bunun, rotayı düzeltmek için derinlemesine düşünmek için bir fırsat olduğuna inanıyorum.” Dolayısıyla yaşanan hezimetin yeni anayasayı savunanlar payına bir darbe olduğu gerçeğinin nedenlerini anlamak önem taşıyor. Şili emekçilerinin önünde daha çetin mücadeleler duruyor.