Emperyalist-kapitalizmin insanlığa karşı işlediği ağır suçların listesi kabarıktır. On milyonlarca insanın hayatına mal olan iki paylaşım savaşı, 1930’lı yıllarda Avrupa’yı kasıp kavuran faşizm belası, Japonya’da iki kente atom bombası atılması, ABD işgaline karşı savaşan Vietnam halkına karşı zehirli gazların kullanılması, Fransız sömürgeciliğine karşı bağımsızlık savaşında Cezayir’de bir milyon kişinin öldürülmesi… Öte yandan Çin’de, Hindistan’da büyük kıyımlar, Afrika, Ortadoğu, Latin Amerika kıtalarında askeri faşist darbeler, yakın zamanda Afganistan, Irak, Libya işgalleri, Yemen’in, Suriye’nin yakılıp yıkılması… Liste uzar gider.
İnsanlığa karşı işlenen bu ağır suçlarda hemen her zaman bir numaralı fail ABD’dir. Yani 1945 yılından bu yana emperyalist dünya sisteminin jandarması olan Amerika, barbarlıkta da işin başını çekmiştir. Koronavirüs küresel bir salgın haline gelmişken Trump yönetiminin izlediği politika, kapitalizmin bu sorun karşısındaki aczini ispatlamakla kalmadı, ABD’nin böyle bir dönemde bile barbarlıktan milim sapmadığını da gözler önüne serdi. Virüsün ABD kaynaklı olduğu iddiaları bir yana, virüsün Vuhan’da yayılmaya başlamasından bu yana sergilenen tutum, Trump yönetiminin gerilimi arttırma taktiğine meylettiğini gösteriyor.
Virüsü hegemonya silahına çevirme histerisi
ABD emperyalizminin ‘dünya jandarması’ rolünün zayıfladığı, hegemonya alanlarının daraldığı, yükselen rakip güçlerin ise önünü kesemediği konusunda bir tartışma bulunmuyor. Saldırganlık-savaş-işgal politikası gidişatı değiştirmedi. Büyük Ortadoğu Projesi ağır yıkımlara yol açtı ancak başarıya ulaşmadı. Koronavirüsün yayılmasından sonra Trump yönetiminin çevirdiği kirli işler, siyonist İsrail’le birlikte bu salgından medet umduğunu gözler önüne seriyor.
Ticaret savaşında rakip güç olan Çin’de virüsün yayılması hem Trump’la hempaları hem Amerikan medyası tarafından sevinçle karşılandı. Salgının Çin’i çökertebileceği ama ABD’ye ulaşmayacağı varsayılıyordu. Çin’i hedef alan histerik saldırıda ırkçı söylem önemli bir yer kapladı. “Çin virüsü”, “Vuhan çıkışlı virüs”, “virüs Çinlilerin yemek kültürü”nden türedi gibi söylemler yaygınlaştı. Bizzat Trump da bu rezil dili kullandı. Çin’e diş bileyen emperyalist ABD rejimi, bu ülkenin salgından kaynaklı uğradığı zararları el ovuşturarak izledi.
Çin’in salgını kontrol altına alması Beyaz Saray’da el ovuşturanları hayal kırıklığına uğratmış görünüyor. Bundan dolayı son günlerde iki güç arasındaki gerilim tırmanıyor. Çin’in de ABD küstahlığına sert yanıtlar vermeye başlaması, gerilimi arttırdı. Ancak son günlerde kendisi de virüs salgınıyla uğraşmak zorunda kalan Trump yönetiminin gerilimi hangi noktaya vardıracağını kestirmek güç.
Şeriatçı Suudi rejimi devrede
ABD’nin “baş düşmanı” Çin olsa da hasımları bundan ibaret değildi. Yanı sıra Rusya ile müttefiki İran, Latin Amerika’da ise Venezuela hedef tahtasına çakıldı. Bu üç ülkenin ulusal gelirinde petrol kritik bir yer tutuyor; özelikle İran’la Venezüella’nın. Bu hasımları vurmak için Vahhabi rejim sahaya sürüldü. Elbette Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri gibi Körfez şeyhleriyle birlikte…
Salgının yayılmasıyla enerji tüketimindeki düşüş ters orantılı bir şekilde artmaya başladı. Petrole olan talepte düşüş yaşanırken, tam kapasite ile üretime başlayan Suudi Arabistan, petrol fiyatlarının hızla düşmesini sağladı. Düşüş özellikle ABD kuşatması altındaki İran’la Venezuela için ağır kayıplara neden oluyor. Vahhabi rejimi, kendisi koronavirüs ile uğraşırken, kendi gelirinin dramatik bir şekilde düşmesi pahasına da olsa bu tutumunu sürdürüyor.
Suudi kralının ABD kuklası olduğu dikkate alındığında, fiyat düşürme sürecinin Trump yönetiminin emriyle başlatıldığını tahmin etmek zor değil. Trump’la hempaları virüs salgınını avantaja çevirmek için kirli silahlarını çekmiş durumdalar. Bu savaştan kazançlı mı, zararlı mı çıkacakları ise henüz belli değil?
İran’ı boğma barbarlığı
İran söz konusu olduğunda ABD’nin attığı her adım siyonist İsrail’in bölgesel çıkarlarına göre uyarlanıyor. Böylece ABD siyasetinde etkili olan siyonist-Yahudi lobisi de memnun ediliyor. İsrail rejimi, İran’ı zayıflatmak için koronavirüs salgınını “altın fırsat” sayıyor.
40 yıldan beri İran’a ambargo uygulayan ABD, virüs salgınıyla boğuşan bu ülkeyi tam çökertme çabasına girişti. İlk adımı petrol fiyatlarını düşüren Suudi rejimi attı. İsrail medyası ise, İran’ı “virüsü Arap ülkelerine bulaştıran vebanın kaynağı” diye resmediyor. Bu kepazelikler yetmiyormuş gibi, ABD savaş makinası uçak taşıyıcı iki gemisinin rotasını Basra Körfezi’ne çevirdi.
Ambargodan dolayı virüs salgınıyla mücadelede kaynakları sınırlı olan İran, bu vahşi uygulamanın kaldırılmasını talep etti. Rusya ile Çin İran’ın çağrısına destek verdiler. Ancak Trump yönetiminin kılı kıpırdamadı. Koronavirüse karşı mücadele için kredi dağıtacağını ilan eden IMF ise, İran’ın borç talebini reddetti. ABD’nin kuyrukçuluğuna devam eden AB devletleri de ambargoyu kaldırmadı. Çin’in yaptığı yardımlar ise, salgınla mücadele için gerekli ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır.
‘Batı emperyalizmi-siyonist İsrail-Körfez şeyhleri koalisyonu’ İran halklarının kıyıma uğraması için, barbarca bir suç ortaklığı içindedir. Bir ülkenin virüs salgınıyla kırılması için koalisyon yapılması, emperyalist-kapitalist sistemin insani-ahlaki en küçük bir değer kırıntısından bile yoksun olduğunu dünyanın gözleri önüne seriyor.