Nobel Barış Ödülü ile savaş kundakçılığı arasındaki kısa mesafe

Yüzyıllar boyunca devasa yeraltı-yerüstü zenginlikleri ve insan gücüyle koca Afrika kıtası sömürgecilerin biricik zenginlik kaynağı oldu. Hala da bu özelliğinden bir şey kaybetmiş değildir. Değişen tek şey artık beyaz adamın çok fazla ortalıkta görünmeyerek kirli işlerini siyah taşeronlarına yaptırmasıdır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 01 Kasım 2021
  • 08:00

Afrika Boynuzu olarak tabir edilen bölge (Habeşistan) ülkeleri Sudan, Eritre ve Etiyopya, bağımsızlıklarını tıpkı diğer Kıta Afrika’sı ülkeleri gibi 20. yüzyılın ortalarında kazandılar. Avrupalı sömürgeci devletler ise ülkelerin sınırlarını belirlerlerken hiçbir biçimde demografik ve coğrafik özellikleri göz önünde bulundurmadılar. Bilakis sınır anlaşmazlıklarını körükleyen uygulamalara imza attılar.

Afrika kıtasının toplamı özerinden bakıldığında, emperyalistlerin geride bıraktıkları enkaz üzerinden de anlaşılacağı üzere, “sınır sorunu” yaratmadaki başarıları “takdire şayan”dır. Kıtadaki 54 ülkenin neredeyse tamamında iç savaşlar, sınır anlaşmazlıkları sebebiyle çatışmalar, içinden çıkılamayan ekonomik ve siyasal kriz bütün bir Afrika kıtasının kaderine dönüştürülmüştür. Kronikleşmiş kriz alanlarının fazlasıyla mevcut olduğu kıtada sömürgeci devletlerin kendi sefil çıkarları için cetvelle çizip bıraktıkları sınırlar en temel çatışma alanını oluşturmaktadır.

1998-2000 yılları arasında Eritre ve Etiyopya arasında on binlerce insanın ölümüne sebep olan savaş da (Badme Savaşı olarak adlandırılır) bu yapay sınır anlaşmazlıkları üzerinden yaşanmıştır. Sınır konusu hala da en kronik sınır anlaşmazlıklarından biridir, olmaya da devam edecektir. Badme aynı zamanda, Eritre sınırları içinde kalan bir bölgenin adıdır. Etiyopya’nın Kızıldeniz’e inmek için elde etmek istediği ve Eritre ile yaşadığı en büyük sınır anlaşmazlığını oluşturmaktadır. Ayrıca Etiyopya devletinin ajandası, Sudan ve Eritre’nin de içinde yer aldığı Habeşistan topraklarının tamamıdır. Öyle ki Etiyopya ile çatışma halinde olan Tigra Halk Kurtuluş Cephesi’nin Eritre tarafından kurulduğu dahi iddia edilir.

Ne var ki 2018 yılında Etiyopya Devlet Başkanı Abiy Ahmed’in Eritre ziyareti, Etiyopya’daki eyaletlere daha fazla yerel yönetim hakkı sözü ve demokrasicilik oyunu oynaması onu emperyalistler nezdinde hızla basamak atlatılan bir figürana dönüştürmüştür. Nobel Barış Ödülü tam da bu gelişmelerin ardından gündeme gelmiştir. Abiy Ahmed bir güvercin misali Avrupa başkentlerinde ağırlanmış ve uğruna patlatılmadık şampanya bırakılmamıştır.

2019 yılında madalyasına kavuşan Etiyopya Devlet Başkanı merkezi iktidarı güçlendirmek ve eyaletlerin yetkilerini törpülemek için ülkenin kuzeyindeki en büyük eyalet olan Tigra’ya işgal girişiminde bulundu. Eyaletin Başkenti Mekelle’ye giren Etiyopya ordusu 7 ay ancak dayanabildi ve Tigra Halk Kurtuluş Cephesi karşısında aldığı yenilgiyle geri çekilmek zorunda kaldı. Eritre yönetimiyle yaşadığı balayı havasından ötürü Eritre ordusunun desteğini esirgemediği Abiy Ahmed, savaşı devam ettirebilmek için ihtiyaç duyduğu toplumsal desteği bulamayınca tornistan yapıp, tek taraflı ateşkes ilan etti.

Etiyopya’daki en büyük iki aşiretin çocuğu olma unvanını da taşıyan Abiy Ahmed, arkasındaki küresel ve bölgesel güçlerin desteğine rağmen savaşı devam ettirebilecek kudreti bulamayınca siyasi geleceği de riske girmiş bulunuyor. Ordu üzerindeki ağırlığının tartışmalı hale geldiği, ekonomik ve siyasal krizin giderek derinleştiği bir ortamda iktidarda kalabilmesi pek de mümkün görünmüyor. Etiyopyalı oligarkların temsil düzeyi yüksek çocuğu, Tigra eyaletini kuşatma altında tutarak ve kirli savaş yöntemlerine başvurarak Tigra yönetiminin teslim olmasını istiyor. İktidarda kalmasının yolu ancak bir Pirus zaferiyle mümkün olabilir fakat bunun yaratacağı sonuçlar ise Etiyopya halkları için koca bir yıkım anlamına gelecektir. Yüze yakın etnik topluluğun yaşadığı ve on farklı eyaletten oluşan ülkede gerici iktidar blokunun kontrolü sağlaması çok da kolay olmayacaktır.

Bunun farkındalığıyla olsa gerek ki en kirli haliyle savaş politikaları devreye sokulmuş durumdadır. Başkent Addis Ababa sokaklarında binlerce muhalif insan ve Tigralı keyfi sebeplerle tutuklanmakta ve şiddete maruz kalmaktadır. Etiyopya devleti, uluslararası yardım kuruluşlarının Tigra bölgesine yapacakları insani yardımı bloke ederek, yüzbinlerce insanın hayatını riske atmakta bir sakınca görmemektedir. Ulaşım hatlarının çoğu imha edilmiş, elektrik ve internet gibi temel ihtiyaçlara erişim ise aylardır kapatılmış durumdadır. Aynı kirli oyunu Eritre yönetimi de kuzeyden yapılabilecek yardımların ulaşmasına engel olarak oynamaktadır. Birleşmiş Milletler “An itibariyle dünyadaki en büyük insani krizle karşı karşıyayız” diyerek durumun vahametini özetledi. Şayet kısa sürede insani yardım konvoylarının geçişine müsaade edilmezse yüzbinlerle ifade edilen sayılar bir anda milyonları bulacaktır.

Yüzyıllar boyunca devasa yeraltı-yerüstü zenginlikleri ve insan gücüyle koca Afrika kıtası sömürgecilerin biricik zenginlik kaynağı oldu. Hala da bu özelliğinden bir şey kaybetmiş değildir. Değişen tek şey artık beyaz adamın çok fazla ortalıkta görünmeyerek kirli işlerini siyah taşeronlarına yaptırmasıdır. Ve unutulmamalıdır ki, gerici sermaye düzeninin barış madalyalarını boynunda taşıyanlar aynı gericiliğin Mareşallik apoletlerini de ihtiyaç hasıl olduğunda bir tasma gibi taşımakla görevlidirler.