Etiyopya'da siyasal kriz ve çatışma dinamikleri!

80'in üzerinde farklı etnik topluluk barındıran ve 10 farklı eyaletten oluşan Etiyopya, Eritre ile süren uzun bir savaşın ardından bu kez de bir iç savaş tehlikesinin eşiğine getirilmiştir. İktidar elitleri ki (bunlar belli ailelerden oluşmaktadır) ya da bir başka deyimle Oligarkları yüzyıllardır Etiyopya'da yaşayan halkların başına musallat olmuş ve akıttıkları kanla beslenmektedirler.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 12 Kasım 2020
  • 23:27

“Nobel Barış ödülü” verilen Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Etiyopya’da yeni bir “tarih yazma” iddiasıyla yola çıktı. Etiyopya tarihinde egemen bir anlayıştır; iktidara geçen her güç ülkenin tarihine format atar. Bundan dolayı köklü bir devlet geleneği olan Etiyopya’da ortak bir tarih anlayışı ne yazık ki oluşmamıştır.

Etiyopya tarihin en eski devletlerinden biri ve çok sayıda kültürel mirası ve sayısız etnik topluluğu barındırır. Kuşkusuz bu toplumsal dokunun bir dizi negatif yanı da var. Temel bir başka özelliği de merkezi otoritenin sürekli bir biçimde belli başlı ailelerin kontrolünde olmasıdır. Ayırt edici olan tek örnek ülkenin kuzeyinde bulunan Tigray eyaletidir.

Tigray eyaleti, Tigray Halk Ordusu Cephesi (TPLF) tarafından yönetiliyor ve geniş özerklik haklarına sahip. Bir dönem Türkiye‘deki kimi reformist hareketlerin de “Kardeş Parti” derecesinde ilişkilerinin olduğu bu akım, -ki daha sonra merkezi otoritenin bir parçası olarak Koalisyonda da yer alır-, son dönemde merkezi otoriteyle ciddi sorunlar yaşıyor. Merkezi Otorite ile son bir yılda yaşadıkları anlaşmazlıklar nedeniyle ilişkiler gerginleşerek bir sıcak çatışmaya dönüşmüştür.

Emperyalistlerin boynuna madalya takarak ‘bir numaralı İsrail dostu’ durumuna düşürdüğü Abiy Ahmed, TPLF’ye karşı saldırı ve savaş emri verdi. Sınırda meydana gelen bir takım küçük çaplı çatışmaları bahane eden Merkezi Hükümet ülkeyi yeni bir iç savaşa sürüklemekte bir sakınca görmedi. Ülkedeki elit Oligarkların temsilciliğini yaparken gözü dönmüş saldırganlığıyla tanınan Abiy Ahmed, anlaşılan ikinci bir “Nobel” almak için ülke topraklarını savaş uçaklarıyla bombalamakta bir beis de görmüyor.

Merkezi otoritenin eyaletler aleyhine yaptığı yasal düzenlemelerle anayasanın Eyaletlere tanıdığı hakların törpülenmesi gerilimi tırmandırsa da henüz silahların patlamasına yol açacak bir neden teşkil etmiyordu. Ülkenin kuzeyinde bulunan Tigray Eyaletini yöneten TPLF“nin iktidar koalisyonundan çekilmesi ve yerel seçimleri ertelemeyi kabul etmeyip zamanında yapmış olması savaş fitilinin ateşlenmesine gerekçe sayıldı.

80’in üzerinde farklı etnik topluluk barındıran ve 10 farklı eyaletten oluşan Etiyopya, Eritre ile süren uzun bir savaşın ardından bu kez de bir iç savaş tehlikesinin eşiğine getirilmiştir. İktidar elitleri ki (bunlar belli ailelerden oluşmaktadır) ya da bir başka deyimle Oligarkları yüzyıllardır Etiyopya‘da yaşayan halkların başına musallat olmuş ve akıttıkları kanla beslenmektedirler.

İki yıl önce iktidara gelen Abiy Ahmed ve şurekası da, kısa süreli ve görece barış ortamını sabote ederek Eyalet yönetimlerinin yetkilerine göz dikmiş ve merkezden atamalara başlamıştır. Yetkilerinin gasp edilmesine karşı çıkan TPLF güçlerinin “teröre” başvurduğu ve ulusal ordu güçlerine saldırdığı gerekçesiyle yerel yönetim Abiy Ahmed rejimi tarafından feshedildi.

TPLF güçlerinin direnişe geçmesi üzerine kapsamlı bir saldırı başlatan merkezi rejim, Tigray eyaletinde kukla bir yönetim kurmak istiyor. Nitekim bu saldırı, yerel yönetimlerin yetiklerini ortadan kaldırma girişimiyle bağlantılı ve Etiyopya’da çatışmaların yeniden yayılması riskini arttırıyor.

Abiy Ahmed iktidara gelir gelmez Etiyopya’daki sorunlara çözüm önerilerini sıralarken Eyalet sisteminin tartışılması ve merkezi yönetimin güçlendirilmesi gerektiğini iddia etmişti. Nitekim Etiyopya’daki işbirlikçi sermaye oligarklarının çıkarlarını temsil eden iktidar aygıtı savaş hazırlıklarına iki yıl önceden başlamıştı. Sınırda TPLF‘nin askeri güçlerine karşı provokasyonları gerçekleştiren, yereldeki seçilmiş iktidarı feshederek atamalar yapan merkezi otoritenin amacı savaş için bahane yaratmaktı. Nitekim hazırlanan savaş planını uygulamak için esas gerekçeleri kendi provokasyonlar oldu.

Oysa Tigray Halk Ordusu güçlerinin yaptığı şey sadece kendilerini ve topraklarını savunmaktan ibarettir. Merkezi Hükümet savaş kararını meclisten geçirdikten sonra havadan ve karadan Tigray’ı kuşatmaya almış ve yüzlerce köyü vahşice bombalayarak 1 Milyona yakın insanı göçe zorlamıştır. Yerel iktidarı işlemez hale getirmek için telefon ve internet hatları tahrip edilmiş, lokal anlamda tam bir kuşatma gerçekleştirilmiş bulunuyor.

TPLF‘nin kendi olanaklarıyla bu kuşatmayı kırması kolay görünmese de giderek kontrolden çıkan bu savaş ağır bir insani krizi tetikleyecektir. Birleşmiş Milletler ve gözlemcilerin yayınladıkları raporlarda çatışmaların daha da yayılması durumunda 9 Milyon insanın temel ihtiyaçlara erişiminin mümkün olamayacağı belirtiliyor. Böylesine büyük bir felaketin yaratacağı sonuçları ne Etiyopya ne komşu ülkeler ne de kimi uluslararası yardım kuruluşları karşılayabilecek durumda.

 

***

1998 -2000 yılları arasında Tigray ve Eritre arasında yaşanan sınır çatışmalarında Halk Ordusu Cephesi yüklü miktarda silah ve cephanelik ele geçirmişti. Özellikle eyalet yönetiminin askeri kadrolarında var olan deneyim ve iyi eğitilmiş bir orduya sahip olmaları merkezi otoriteyi rahatsız ediyor. Ne var ki hava saldırıları karşısında bu eğitimli birliklerin savunmasız kaldığı da bir başka gerçektir. Merkezi otoritenin günlerdir eyalet yönetimine uyguladığı ablukayı daha da uzatması halinde, bölge halkının direnme kapasitesini zorlayan gelişmelerin yaşanması kaçınılmaz olacak. Yerel Yönetimin bu zorlukların üstesinden gelebilmesi ve yönetebilmesi ise çok mümkün görünmüyor. Ayrıca Eritre’ye karşı üstünlük elde etmiş Halk Ordusu Güçlerinin yirmi yılın ardından aynı savaş kapasitesi ile aynı başarılar elde etmeleri mümkün görünmüyor. Yine de her savaşın kendine has bir dinamiği ve mantık silsilesi olduğunu da unutmamak lazım.

Henüz nasıl bir seyir izleyeceği bilinmese de derinleşerek yayılma kapasitesi olan bu savaşın yaratacağı sorunlar ve sonuçlar ürkütücü olacak. Zira Etiyopya, komşularının çoğuyla geçirgen bir nüfusu var ve çok fazla çatışma dinamiği barındırmaktadır. Yerel ile merkezi otorite arasındaki sorunları derin bir ekonomik kriz ve diğer sosyal sorunlar tamamlıyor. Bu ise çatışmanın başta diğer eyaletler olmak üzere komşu ülkelere de yayılma riskini arttırıyor.

Bu arada Etiyopya’nın komşu ülkelerle yaşadığı çok sayıda sınır anlaşmazlığı da var. Nil nehri üzerine kurduğu büyük barajdan ötürü Sudan ve Mısır’la ilişkileri gergindir. Öte yandan Tigray‘daki durumu bir fırsat sayıp yeni eyalet kurmak isteyen başka etnik toplulukların olması, iç sorunları derinleştiriyor. Bu sorunlar Tigray’daki Halk Ordusu güçleri için bazı avantajlar sağlasa da bu fay hatlarında kırılma olmazsa eyalet yönetimini kaybetmeleri sürpriz olmayacak.

Gerek dünyanın onlarca çatışma ve savaş bölgesinde gerekse Etiyopya’da yaşanan onca kıyım ve acıların somut olarak bizlere gösterdiği şey; gerici emperyalist/kapitalist düzenin bir kıyım makinası olduğudur. İnsanlık tarihinin kısacık bir kesitini oluşturan ve bütün kusurlarına rağmen Sovyet deneyimi ise rengine, diline, dinine bakmadan bütün etnik topluluk ve halkları bir barış panayırında buluşturup kardeşleştirmeyi başarmıştır.

Doğu Afrika ve özelliklede Etiyopya insanlık tarihinde önemli bir yer tutar. Arkeoloji ve tarih bilimi en azından mevcut bilimsel verilerle, bu toprakları insan soyunun ilk çıkış noktası kabul eder. On binlerce yıllık tarihsel serüvenin ardından bugün Etiyopya’da karşımıza çıkan bu tablo, özel mülkiyet ve sınıflar dünyasının insanlığı getirdiği yeri anlamamız açısından ibret vericidir. Bir kez daha büyük bir rahatlıkla söyleyebiliriz ki, insanlığın kurutuluşu ancak sosyalizmle mümkün olacaktır. Çünkü kapitalizm öldürür sosyalizm ise yaşatır.