ABD emperyalizminin Venezuela operasyonlarında kontrgerilla üssü olarak kullandığı Kolombiya, neoliberal politikaların en geniş ve en ağır biçimde uygulandığı ülkelerden biri. Ülke yaklaşık beş yıl önce FARC ile imzalanan barış anlaşmasına rağmen azgın bir devlet terörünün, paramiliter grupların ve uyuşturucu kartellerin boğucu etkisi altında. Halkın “Artık yeter” dediği dayanılmaz yaşam koşulları hüküm sürüyor.
Yakın dönemde Ivan Duque hükümeti, pandemi nedeniyle derinleşen ekonomik sorunlara çözüm adı altında, “Sürdürülebilir Dayanışma Yasası” olarak adlandırdığı bir “vergi reformu” tasarısını Kongre’ye sundu. Söz konusu tasarıyla hükümet, halktan 6,3 milyar dolar toplamayı ve vergi tabanının genişletilmesini amaçlıyordu. Yasa aynı zamanda aylık maaşı 663 doları geçenlerden gelir vergisi alınmasını içeriyordu.
Planlanan “vergi reformu”, sokakta kitlesel ve militan protestolarla yanıtlandı. Milyonların sokaklara aktığı Kolombiya, yaklaşık iki haftadır isyanlarla sarsılıyor. Yasaya karşı başlayan grev ve protestolar, yasanın geri çekilmesi ve Maliye Bakanı’nın istifa etmesine rağmen, taleplerin genişlemesiyle birlikte büyüyerek devam ediyor. Yayılan eylemleri kontrol altına almak için ordunun da sokağa sürülerek dahil edildiği devlet terörü daha da vahşileşti. Şimdiye kadar, azgın polis şiddeti ve faili meçhul cinayetlerle 50 kişi yaşamını yitirdi. 800’den fazla kişi yaralandı. Stimme.de’nin haberine göre 28 Nisan’dan bu yana 379 kişi de kayıp. Kolombiya Devlet Başkanı Ivan Duque, eylemcilerin ihbar edilmesi karşılığında 2 bin dolarlık ödül verileceğini açıkladı.
En büyük sendika olan İşçi Sendikaları Merkezi (CUT) başta olmak üzere çeşitli emek örgütlerinin ve sosyal organizasyonların katılımıyla oluşan Ulusal Grev Komitesi direnişin sürükleyicisi konumunda. Talepler, reformun geri çekilmesi sınırlarının çok ötesinde. Komite, şiddete son verilmesi, cinayetlerin durdurulması ve sorumlularının cezalandırılması, demokratik hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması, emekçiler tarafından katiller ve tecavüzcüler olarak tanımlanan ESMAD polis gücünün dağılması, sağlık yasa tasarısının geri çekilmesi ve kitlesel aşılama, herkese asgari ücret düzeyinde aylık gelir sağlanması, özelleştirmelerin son bulması, Ivan Duque’nın istifası gibi taleplerle hükümetin karşısına dikiliyor. Bu talepler etrafında ülkenin her köşesine yayılan eylemlere beş milyonu aşkın insanın katıldığı belirtiliyor. Cali şehri direnişin başkenti olarak anılıyorken, öteki büyük kentler de görkemli gösterilerle sarsılıyor. Grev ve protestoların 2019 ve 2020 yıllarındaki grev ve protestoları aştığı belirtiliyor.
Sermaye iktidarının temsilcisi olan Duque hükümeti, kitlesel gösterileri ELN (Ulusal Kurtuluş Ordusu) ve FARC-EP (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri-Halk Ordusu) gibi silahlı gruplarla ilişkilendiriyor. Söz konusu grupların Ulusal Grev’i destekledikleri ve silahlı savunmada bulunacaklarına ilişkin açıklamaları bunun gerekçesi-bahanesi yapılıyor. Dolayısıyla polis, ordu ve paramiliter güçlerin azgın şiddeti, Uluslararası Af örgütünün yanı sıra Birleşmiş Milletler’i bile, “Kolombiyalı yetkililer, göstericilere karşı aşırı ve gereksiz güç kullanımıyla ilgili tüm bildirimleri derhal bağımsız ve tarafsız bir şekilde soruşturmalıdır” biçiminde açıklama yapmak zorunda bıraktı. Zira videolar, polis tarafından yerlerde sürüklenen insanlara polislerin kısa mesafeden başlarına nişan alarak ateş ettiklerini gösteriyor. Bir dizi kentte polis, insanları spor tesislerine kapattı. Kimi Avrupa basını, görüntülerin Latin Amerika diktatörlüklerinin işkence kamplarının anılarını çağrıştırdığını belirtiyor. Polis vahşeti canlı yayınlar yoluyla insanlar tarafından görülmesin diye internet kesiliyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler ve Basın Özgürlüğü Vakfı (Fundación para la Libertad de Prensa-FLIP) da genel grevin başlangıcından bu yana “basına karşı eşi görülmemiş düzeyde bir şiddet” bildiriyor.
Kolombiya’da şiddet salt bugünlere özgü değil. Ülke, paramiliter güçlerin şiddet ve cinayetleriyle yeni tanışmıyor. 50 yıldan fazla süren iç savaşta 220 bin kişi öldü ve milyonlar yerinden edildi. 85 binden fazla insan da kaybedildi. Polis-ordu-paramiliter güçlerin acımasızlığı ve zalimliği, şiddet ve cinayetleri, işkence ve tecavüzleri sistematik biçim aldı. FARC ile Kolombiya devleti arasında yapılan barış anlaşması koşullarında bile, 300’e yakın eski FARC gerillası ve 573 toplumsal hareket lideri ve insan hakları savunucusu, binlerce de sivil öldürüldü. Barış süreci bir fiyaskoyla sonuçlandı ve bu da emekçilerin öfkesini mayalayan bir etkene ve barış talebine dönüştü.
Toplumsal patlamanın nesnel zemini
Kolombiya, tarihin en kötü ekonomik krizini yaşıyor. Pandemi sırasında yoksulluk ve işsizlik artmaya devam etti. 75 binden fazla insan pandemiden öldü. Geçen yıl Kolombiya’nın GSYH’si yüzde 6,8 düştü. İşsizlik zaman zaman yüzde 20’ye yükseldi. Pandemi başladığından beri 500 bin mağaza kapanmak zorunda kaldı. Yaklaşık 2,3 milyon aile günde sadece iki öğün yemek yiyebiliyor. DANE istatistik ofisine göre, yoksulluk yüzde 42,5’e yükseldi. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, bu ülkede de zenginler daha zenginleşirken, yoksullar daha da yoksullaştı. Korkunç düzeyde derin sınıfsal eşitsizlikler-gelir adaletsizliği ve bunların beslenme, sağlık ve eğitim başta olmak üzere hemen her alanda yarattığı sonuçlar, son derece yıkıcıdır. Son zamanlarda Ivan Duque başkanlığında atılan “sağlık reformu, vergi reformu, emeklilik reformu, iş hukuku reformu” gibi adımlar bunu ayrıca derinleştirdi. Bunlar, milyonlarca insanı yıkıma ve umutsuzluğa sürükleyecek büyük saldılar oldu.
Dayanılmaz bir yoksulluk, insanların yetersiz beslenmeden ölmesine yol açan açlık, emekçi kitlelerin horlanması ve aşağılanmasıyla, artan şiddetin vahşet düzeyine varmasıyla el ele gidiyor. Yozlaşmış ve uyuşturucuyla anılır hale gelmiş hükümet, ülkenin bütçesinin çoğunu savunmaya, polis ve paramiliter örgütleri güçlendirmeye harcıyor. Varlık nedenleri sermaye sınıfının güvenliğini sağlamak ve bu sınıfa yönelik mücadeleleri vahşi yöntemlerle bastırmak olan, her türlü kirin, suçun ve pisliğin doğrudan parçası olan polis, ordu ve kontrgerilla güçleri devasa kaynaklar yutuyor. Pandeminin, büyük bir yoksulluk ve perişanlığın ortasında halk sağlığını güçlendirmek ve yoksulluğu sınırlamak için gerekli paranın olmadığını söyleyenler, bu güçleri donatmak için her türlü kaynak aktarabiliyorlar. Halk için para yok diyenler, örneğin 14 milyar pesoyu 24 savaş uçağı satın almaya yatırabiliyorlar.
Polisin, ordunun, paramiliter güçlerin, mafyanın, sermayedarların ve toprak sahiplerin birbirleriyle kurduğu ilişkilerin toplamından oluşan Kolombiya devleti ve hükümeti, ülkeyi yangın yerine çevirmek ve emekçileri açlığa mahkum etmek için her gün yeni adımlar attı. Zaten ağır koşullara rağmen, emekçilerin daha fazla suyunu sıkmak, onların sahip olduğu kırıntıları da ellerinden almak istedi. “Vergi yasası” toplumsal patlamayı getiren son damla oldu. Özellikle de 2019 yılından bu yana protestoların bu kadar güçlü bir şekilde yaşanıyor olmasının temel dinamikleri bunlardır. Kolombiya’da “İnsanlar neredeyse iki farklı gezegendedirler ve birbirlerinin yanından geçiyorlar” sözü, durumun kısa ama mükemmel bir özetidir. Döne döne kendini kitlesellik, yaygınlık ve militanlık biçiminde ortaya koyan gösterilerin temel kaynağı da budur.
Emekçiler kaderlerini ellerine almak istiyorlar
Sayısız çözümsüz sorun içinde bunalmak, evlere hapsolarak açlıktan ölmek ya da geleceği ve onuru için pandemi ya da devlet terörü sonucu ölümü de göze alarak sokağa çıkmak arasında seçim yapmak zorunda kalan milyonlarca insan, “Artık yeter” diyor. Biriken büyük bir öfkeyle mücadele yolunu seçiyor. Kolombiyalı emekçiler, gençler, kadınlar, “Açlığımız, acımız ve hükümetin bu ülkeyi yok edeceğine dair korkumuz, koronavirüs korkumuzdan daha büyük.” diyorlar. “Bizi öldürecek kaç kurşununuz var, bitince ne yapacaksınız?” dövizleriyle yürüyüp devlete meydan okuyorlar. Göstericilerin sık sık tekrarladıkları “Salgında insanlar sokağa çıkarsa, bunun nedeni hükümetin virüsten daha tehlikeli olmasıdır” sözü, çürümüş rejimin emekçiler nezdindeki imajını anlatıyor.
Polisin şiddetinden, işkence ve tecavüzünden, küstahlığından ve mafyayla iç içeliğinden bıkan emekçi kitleler, sermaye sınıfının koruyucusu olarak gördükleri polis kurumunu hedef alıyorlar. 2019-2020 tarihlerindeki grev ve büyük kitle hareketleri dalgasında olduğu gibi, şimdi de polis karakollarına yöneliyorlar. Hoyratlığıyla, vahşi terörüyle, emekçilere dayattığı açlık ve yoksullukla, adaletsizlikle toplumsal patlamayı yaratan asalakların iktidarına karşı, yerli halklar, işçi sınıfı, gençler, kadınlar ve ezilen öteki toplumsal katmanlar, örgütlenme iradesi ortaya koyuyor ve harekete geçiyorlar. Düzen kurumlarından umudu keserek, kendi kaderini kendi ellerine almak ve kendi güçlerine dayanmak istiyorlar. Grev ve isyan dalgalarıyla kontrgerilla ve mafyalaşmış rejime kafa tutuyorlar.
Bu yönelişin, Kolombiya’da var olan ama “barış” adı altında tasfiye edilmeye çalışılan güçlü gerilla mücadelesi ve geleneğine yeniden güç kazandırdığı ileri sürülüyor. İşçi sınıfına, sendikalara, yerlilere, kadınlara, öğrencilere, aydınlara karşı devletin artan şiddeti ve saldırıları, neoliberal sosyal yıkım uygulamalarının derinleşerek devam ediyor olması, bu olasılığı mümkün kılıyor.
Sefaleti ve eşitsizliği besleyen ekonomik programların yanı sıra, hak ve özgürlükleri yok eden, baskı, terör ve adaletsizliği ağırlaştıran siyasi programlar, Kolombiya’da işçi ve emekçi kitlelerin önüne son derece çetin koşullar koymuş bulunuyor. Kolombiyalı emekçiler bu çetin koşulları “Uyuşturucu devleti bizi öldürüyor” ve “COVID bizi öldürmezse, bu ahlaksız hükümet öldürecek.” sade ifadesiyle tanımlıyorlar. Çıkış yolunu da yine aynı sadelikle formüle ediyorlar: “Yolsuzluk ve baskı isyanla yok edilir!”
Yazarın tüm yazılarına, imzasını ya da burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz...