Ukrayna savaşının birinci yıldönümünün ön günlerinde gerçekleşen Münih Güvenlik Konferansı’na katılan Çin Komünist Partisi (ÇKP) Merkez Komitesi Dış İlişkiler Komisyonu Ofisi Direktörü Wang Yi, savaşın sona erdirilmesi için bir “barış önerisi” sunacaklarını açıklamıştı. Konferansta, Ukrayna’daki savaş yangınına daha çok benzin dökme konusunda anlaşan ABD-NATO emperyalist cephesi, Çin yönetiminin net bir tutumla savaşı bitirmek için inisiyatif almasından rahatsız oldu. Emperyalist savaş aygıtı NATO’nun şefi Jens Stoltenberg başta olmak üzere birçok kişi, önerinin kapsamını görmeden “ciddiye almıyoruz” havalarında açıklamalar yaptı.
“Barış önerisi” Ukrayna savaşıyla sınırlı değil
Çin yönetimi birçok konuda Rusya ile müttefik olsa da Ukrayna savaşında ABD-NATO cephesinin saldırganlığına karşı cepheden bir tutum almadı. Savaşın sona erdirilmesi için birçok kez çağrı yapsa da bunlar “diplomatik jest” sınırlarının ötesine geçmemişti. Savaşın yıldönümünde barış için sunduğu 12 maddelik öneri, Çin’in duruşunda yeni bir aşamaya girildiğine işaret ediyor. Önerilerde Ukrayna savaşında ateşkes ilan edilmesi, müzakerelerin devam ettirilmesi, sivillerin ve esirlerin korunması, nükleer santrallerin güvenliği, insani krize çözüm bulunması, tahıl ihracatının hızlandırılması, tedarik zincirlerinin korunması, savaş sonrası yeniden inşanın teşviki gibi maddeler, doğrudan Ukrayna savaşıyla ilgili maddeler. Tabii bu taleplerin Çin tarafından gündeme getirilmesi baharda savaşı daha da alevlendirmek için hazırlık yapana ABD ile suç ortaklarını rahatsız etti. Yine de mesele bundan ibaret değil.
Çin yönetiminin barış önerisinde yer alan bazı maddeler ve bunların açılımında dile getirilenler, doğrudan ABD-NATO cephesinin dünyada izlediği genel politikayı hedef alıyor. Soğuk Savaş zihniyeti terk edilmeli, stratejik riskler azaltılmalı, tüm ülkelerin egemenliğine saygı gösterilmeli, tek taraflı yaptırımlar sonlandırılmalı maddeleri, ABD’nin uluslararası ilişkilerde izlediği saldırgan politikayı hedef alıyor. Çin yönetimi daha önce vesile doğduğunda bu görüşlerini bir tür temenni şeklinde ifade ediyordu. Ancak bunu sıcak bir savaş bağlamında dile getirmesi, Çin’in dünya politikasında kendi çizgisini daha belirgin bir şekilde ABD-NATO cephesi karşısına bir seçenek olarak ortaya koymaya hazırlandığının somut işareti sayılmalıdır.
Emperyalist savaş kundakçıları barış önerisini itibarsızlaştırma telaşında
Çin yönetiminin dış politika direktörü Wang Yi, hem ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile yaptığı görüşmede hem Münih’te, barış önerisi hazırladıklarını önden açıklamıştı. Bu açıklama, daha öneriler ortaya konulmadan, savaş kundakçıları tarafından alelacele “itibarsız” ilan edildi. İlk açıklamayı yapan savaş aygıtı NATO’nun şefi Jens Stoltenberg, “Pekin'e pek güvenimiz yok” dedi. Bu açıklama, savaşı daha da alevlendirmek için son hazırlıkları yapan ABD ile suç ortaklarının Çin’in barış konusunda almak istediği inisiyatiften nasıl da rahatsız olduklarının bir işaretiydi.
NATO şefini takiben peş peşe yapılan açıklamalar, ABD-NATO cephesindeki rahatsızlığı daha açık bir biçimde ortaya koydu.
ABD Başkanı Joe Biden: “Önerilerde Rusya'dan başkasına fayda sağlayacak bir şey göremedim. Bu (öneriler) neye yarar? Bir tek Putin alkışlıyor...”
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken: “Rusya'ya yeniden silahlanması ve yeni saldırılara hazırlanması için fırsat sağlayacak koşulsuz bir geçici ateşkese mahal verilmemesi gerekiyor…”
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen: “Çin Rusya-Ukrayna Savaşı'nda tarafsız davranmıyor. Bu belgeyi, arka planıyla görmemiz gerekiyor. Çin, Ukrayna işgali başlamadan önce Rusya ile 'limitsiz dostluğunu' ilan ederek tarafını seçmişti.”
Almanya Başbakanı Olaf Scholz: “Çin ile ilgili illüzyon içinde olmamalıyız. Şu ana kadar Rusya'ya karşı bir duruş sergilemediler.”
Çin’in barış önerisi, ABD’nin savaş arabasında artık durmak istemeyenler için bir fırsat sayılabilir. Buna karşın Biden yönetimi ve AB şefleri barış önerisine saldırdılar. Bu saldırganlık, “bu öneriyi önemsemiyoruz” havasında yapılan açıklamaların pek de gerçeği yansıtmadığına işaret ediyor. Zira önemsemedikleri bir şey olsaydı, peş peşe açıklama yapma zahmetine katlanmazlardı. Çin’in barış konusunda kendince net bir tutum alması, batılı emperyalistlerin işlerinin eskisi kadar kolay olmayacağı anlamına geliyor. İtibarsızlaştırma telaşları buradan da kaynaklanıyor. Çünkü ortada somut bir barış önerisi varken, savaş çığırtkanlığı yapmak hem daha zor hem de halklar nezdinde daha az ikna edici olacaktır.
Çin yönetimi duruşunu belirginleştiriyor
ABD-NATO cephesi, Ukrayna savaşını alabildiğine uzatıp Rusya’yı yere serme politikasında ısrar ederken, Çin’i de arada bir taciz etmeyi ihmal etmiyor. Tayvan konusunda provokasyonlara devam eden Biden yönetimi, komediye dönüşen “Balon krizi” üzerinden Çin’i hedef alan saldırgan tutumuna yeni boyutlar ekledi. Son olarak da Tayvan’daki askeri varlığını dört katına çıkaracağını ilan etti. ABD-AB ile doğrudan karşı kaşıya gelmekten imtina eden Çin yönetimi, “diplomatik nezaket” politikasını sürdürüyordu. Ancak hem Çin’e yönelik hamleler hem Ukrayna savaşı aracılığıyla Rusya’nın sürekli ateş altında tutulması, Pekin yönetimini daha net bir tutum almaya itmiş görünüyor.
Çin’in çıkışı salt Ukrayna ile sınırlı değil. Zira barış önerisi sunulmadan önce, Pekin’de iki önemli rapor yayınlandı. İlki “ABD Hegemonyası ve Tehlikeleri”, ikincisi “Küresel Güvenlik Gelişimi”. Barış önerisi bu raporların ardından gündeme getirildi. Bu arada batının küstahlığına karşı son dönemde Çin diplomasisinin daha sert bir üslupla karşılık verdiği gözleniyor. Göründüğü kadarıyla, ABD ile suç ortaklarını asıl rahatsız eden, Pekin yönetiminin dünya sahnesinde daha net bir tutum almaya karar verdiğini belirginleştiren verilerin giderek artmasıdır.
Elbette Çin halihazırda ABD-NATO-AB cephesiyle çatışmak istemiyor. Bu ülkelerle kurduğu ekonomik ilişkileri korumak istiyor. Ancak Çin’in izlediği “Kuşak Yol” eksenli politikanın devamı, uluslararası ilişkilerde belli bir istikrar ve güven ortamına bağlı. Zayıflayan hegemon güç konumundaki ABD ise tam tersini yapıyor.
Göründüğü kadarıyla süreç, Çin’e artık “diplomatik nezaket” ile yola devam etme imkânı tanımıyor. Ya ABD-NATO cephesi karşısında geri adım atacak, ki bu Rusya’dan sonra sıranın kendisine gelmesi demektir; ya da daha aktif bir tutumla dünya siyasetinin belirlenmesine ağırlığını koyacaktır. Son gelişmeler, Pekin yönetiminin ikinci yolda ilerlemeye başladığının ilandır aynı zamanda.
Bir süre önce kibirli bir üslupla Çin’e hitap eden Joe Biden, “tarihin ne tarafında durduğunuza dikkat edin” demişti. Görünen o ki, Çin yönetimi Biden’ın bu küstah tehdidine yanıt vermiş oldu. Bundan sonraki süreçte Çin’in dünya siyaseti konusunda daha aktif ve daha net tutumlar alması kaçınılmaz görünüyor. Bu ise kendi zayıflama sürecini emperyalist saldırganlık ve savaş politikasıyla durdurmaya çalışan ABD’nin dayattığı çatışmalı sürecin giderek şiddetlenmesi anlamına geliyor.