Almanya’da TİS süreçleri ve sonuçları

Almanya’da Metal ve Kimya sektörlerinde nisan ayından beri devam eden 2022 Toplu İş Sözleşme süreci (TİS) sona erdi. Metal sektöründe 3,9 milyon, Kimya sektöründe ise 580 bin işçi sermayenin hizmetindeki sendika bürokratları tarafından imzalanan ihanet sözleşmesiyle büyük hak kayıplarına uğradı.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 19 Aralık 2022
  • 19:00

Almanya’da metal ve kimya sektörlerinde nisan ayından beri devam eden 2022 Toplu İş Sözleşme süreci (TİS) sona erdi. Metal sektöründe 3,9 milyon, kimya sektöründe ise 580 bin işçi sermayenin hizmetindeki sendika bürokratları tarafından imzalanan ihanet sözleşmesiyle büyük hak kayıplarına uğradı. Oysa mayıs ayında IG Metall Sendikası Toplu Sözleşme Komisyonu tarafından yapılan açıklamada, 2022 yılı TİS sürecinde 12 aylık olmak kaydıyla yüzde 8 oranında ücret artışı talep edileceği vaat edilmişti. Sendika tarafından alınan bu karara rağmen, TİS görüşmelerinin beşinci turunda bürokratlar satış sözleşmesine imza attı.

Pilot bölge olarak belirlenen Baden-Württemberg Eyaleti'nde, IG Metall şefleri ile tekellerin örgütü Gesamtmetall yöneticileri arasında varılan anlaşmaya göre ücretlere 2023 Haziran ayında yüzde 5,5, 2024 Mayıs ayında yüzde 3,5 oranında zam yapılacak. Ayrıca "enflasyon denkleştirmesi" adı altında bir sefere mahsus olmak kaydıyla Şubat 2023 ve Şubat 2024 tarihlerinde iki taksit halinde 3 bin euroluk ödeme yapılacak. Bu anlaşma ile işçilerin 12 ay için talep ettiği ücret artışı 24 aya yayılmış oldu.

TİS görüşmeleri boyunca ücret artışlarına karşı çıkan ve aylardır görüşmeleri tıkayan sermayenin temsilcileri, kısmen de olsa geri adım atmak zorunda kaldılar. Zira TİS sürecinde küstahça bir tutum takınan Gesamtmetall şefleri zam vermek bir yana tatil ve Noel ikramiyeleri ile diğer özel ödemelerin kesilmesini, işlerin kötüye gittiği şirketlerin toplu sözleşmeden muaf tutulmasını, yani ücretlerin daha da düşürülmesini talep etmişti. Kapitalistlerin bu pervasızlığının gerisinde IG Metall şefleri ile federal hükümetle yapılan kirli, gizli anlaşmalar var. Öyle ki, SPD’li Başbakan Olaf Scholz tarafından ilkbaharda “Uyumlu Eylem” adıyla yapılan bütün toplantılara sendika şefleleri ile Gesamtmetall Başkanı Wolf katıldı.

***

Sermaye temsilcilerinin küstahlığına karşı militanca tepki gösteren metal işçileri ülke genelinde uyarı grevleri başlattı ve kısa sürede 900 bin işçi eylemlere katıldı. Görüşmeler boyunca kararlı duruş sergileyen metal işçilerinin gündeme getirdiği ‘bütün metal sektörünü kapsayacak süresiz grev oylaması’ talebi sermaye ve sendika bürokratlarını telaşa düşürmüştü. Başından beri ücret artışlarına karşı çıkan ve küstahça bir tutum alan metal tekellerinin geri adım atmalarının asıl nedeni, tam da işçilerin bu kararlı militan duruşudur.

Hal böyleyken satış sözleşmesine imza atan IG Metall şefi Jörg Hofmann, tam bir pişkinlikle, yapılan anlaşmanın bir başarı olduğunu iddia etti. İşçilerin hak kayıplarına uğradığı sözleşme için, “Öncelikle çalışanlar kalıcı halde daha fazla ücret alacaklar. Hem yüzdelik ücret artışı hem de iki taksit halinde verilecek enflasyon denkleştirmesi. Bu nedenlerden dolayı, Baden-Württemberg eyaleti için sağlanan anlaşmanın diğer eyaletler için de geçerli olmasını bekliyoruz” diye açıklama yapan Hofmann, olaya sermaye sınıfının penceresinden baktığını gösterdi. Oysa Almanya’da resmi verilere göre yıllık enflasyon yüzde 10,5, enerji ve temel tüketim mallarındaki fiyat artışları ise yüzde 100’leri aşmıştır. Bu durumda yapılan anlaşma belirgin şekilde hak kayıplarına onay vermiştir. Çünkü iki yıllığına imzalan bu anlaşma ile işçi ücretleri yıllık olarak sadece yüzde 4,25 oranında artacak. Yine bu anlaşmaya göre iki yıl içinde enflasyon ne kadar artarsa artsın, 2024 Eylül ayına kadar çalışanlar için bir daha ücret artışı olmayacaktır.

***

Toplu iş sözleşmesinin süresi 24 aydır. Bu süre zarfında, ücretler toplam yüzde 8,5 oranında artacak. Ayrıca, 3 bin euroluk vergisiz enflasyon primi iki dilim halinde ödenecek. Ancak anlaşmanın geç imzalanması, ücretlerdeki reel düşüşü arttırıyor. Örneğin, yüzde 5,2'lik ilk tarife artışı, eski toplu sözleşmenin Eylül 2022’de sona ermesine rağmen, 1 Haziran 2023'e kadar yürürlüğe girmeyecek. IG Metall, böylece sekiz aylık sıfır zamma onay vermiş oldu. Yüzde 3,3'lük ikinci tarife artışı ise sözleşmenin sona ermesinden beş ay önce, Mayıs 2024'te yürürlüğe girecek.

Ayrıca, 1500 euro olarak ödenecek olan enflasyon primleri önümüzdeki yılın şubat ayına ve bir sonraki yıla kadar ödenmeyecek. "Ekonomik nedenler" gerekçe gösterilerek ödeme altı aya kadar ertelenebilir. Toplu iş sözleşmesi, net satış getirisi yüzde 2,3'ün altında olan şirketlere, başka yerlerde ücretleri düşürmek için fırsat veriyor.

***

IG Meall’den önce kapitalistlerle anlaşan IG-BCE Sendikası 2023'ten itibaren yüzde 3,25'lik ve Ocak 2024'ten itibaren yüzde 3,25'lik bir ek ücret öngören 20 aylık bir toplu sözleşmeyle sonuçlandı. Ayrıca çalışanlara bir sefere mahsus olmak üzere iki taksit halinde 3 bin euro ödeme yapılacak. Metal sektörüne kıyasla çok daha kötü şartlar altında imzalanan bu anlaşma hem sermaye hem sendika bürokratları tarafından “Krizde sorumlu bir tarif politikası” diye örnek gösterildi.

Alman Kimya İşverenleri Birliği adına müzakerelere liderlik eden BASF'nin insan kaynakları başkanı Hans Oberschulte, “şirketlere güvenlik planlaması sağlayan dengeli bir anlaşma” yaptıklarını söyledi. BAVC Başkanı Kai Beckmann ise “bu sonuçla, şirketlerin rekabet gücü ile çalışanlarımızın çıkarları arasında bir denge kuruyoruz” diyor. IG-BCE başkan yardımcısı Ralf Sikorski ise, “ılımlı ücret artışı, kimya şirketlerine nefes alma alanı bırakıyor, insanlar, Federal hükümetin cazip net-brüt teklifinden ve 30 yıldan fazla bir süredir kimya endüstrisindeki en yüksek tarif artışından yararlanıyor” diyebilmektedir. Sermayenin sesi olan FAZ gazetesi anlaşmaya ilişkin “Sosyal ortaklık böyle işlemeli” diyerek IG-BCE şeflerini “bu örnek tutumlarından” dolayı kutluyor.

IG-BCE Sendikası'nın başkanı Michael Vassiliadis Başbakan Olaf Scholz'un önderliğinde toplanan “Uyumlu Eylem” çetesinin kilit isimlerinden biriydi. Sanayi bakanı Siegfried Russwurm ile birlikte, kapitalist tekeller için cömertçe kararlar alan Gaz Fiyat Komisyonu'na başkanlık etmektedir. Vassiliadis, aynı zamanda kimya ve enerji sektörlerindeki beş büyük şirketin (BASF, Steag, RAG, Henkel ve Vivawest) denetim kurullarında yer alıyor. Adam sendika başkanı ama şirkeletin CEO’ları ile birlikte mesai yapıyor. Kimya endüstrisini kapsayan TİS’in kısa sürede düşük zam oranıyla imzalanması metal ve kamu sektörü için bir tür ölçüt yapıldı. Nitekim bu bürokrat imzaladığı TİS için şu açıklamayı yaptı: “Biz teslim ettik, diğerleri hala devam ediyor, anlaşmanın endüstrinin ötesinde bir sinyal etkisi olacaktır.”

***

“Kriz, pandemi, savaş, zarar ediyoruz” yalanları ile işçilerin haklarını gasp eden tekellerin kâr oranları artıyor. Örneğin 2021 yılında en zengin 10 Alman tekelinin sahip olduğu servet 138 milyardan 245 milyar Euro’ya yükseldi. Bunların başında ise 5,2 milyar Euro ile Mercedes-Benz, 4,3 milyar Euro ile VW ve 3,9 milyar Euro ile Siemens gelmektedir. Dünyanın en büyük ilaç ve kimya devlerinden olan Bayer Grup ise 2022'nin ilk 3. çeyreğinde servetini bir önceki yılın satış rakamlarına göre yüzde 15,3 arttırarak rekor kırdı.

Kapitalist tekellerin kârları artarken, Almanya’da enflasyonun yükselmesi nedeniyle emekçilerin alım gücü giderek düşüyor. Federal İstatistik Dairesi DESTATİS tarafından yapılan açıklamada, ortalama reel ücret kaybının yüzde 5,7 olduğu belirtildi. Bunun, reel ücret kaybıyla ilgili istatistiklerin tutulmaya başladığı 2008 yılından bu yana görülen en yüksek kayıp olduğu belirtiliyor. Emekçiler önceki üç çeyrekte de reel ücret kayıplarına uğramıştı. DESTATİS’in açıkladığı verilere göre reel ücret kayıplarının daha önce bu kadar uzun sürdüğü bir dönem hiç yaşanmadı. Nitekim Almanya’da yoksulluk geçen yıl yüzde16,4’e yükselerek (13,8 milyon kişi) tüm zamanların en üst seviyesine ulaştı. Çarpıcı olan bir diğer veri ise pandemi sırasında günde 8 saat çalışan nüfusun arasında yoksulluğun yüzde 9’dan yüzde 13’ün üzerine çıkmasıdır.

TİS süreçleri ve işçi sınıfı

Krizi her geçen gün daha da derinleşen kapitalist sistem, dünya çapında işçi ve emekçilere yönelik çok yönlü saldırıları dizginsiz bir şekilde sürdürmektedir. Kapitalistler rakiplerine karşı avantaj kazanmak, üretim giderlerini minimuma indirebilmek için ücretli emeğe saldırır, işçilerin ücretlerini düşürmek ama aynı zamanda bir metaya dönüşmüş olan emek gücünü azami ölçülerde sömürerek kârını maksimum düzeye çıkartmak ister. Bu kapitalist üretim işleyişinin en temel kurallarından biridir. Çünkü tekeller asıl olarak canlı emeğin vahşice sömürülmesi, yani işçi sınıfının yarattığı artı-değere el koyarak servetlerini büyütebilirler. Tam da bundan dolayı sermaye sınıfı dur durak bilmeksizin işçi sınıfının ekonomik, sosyal bütün kazanımlarını yok etmek için çaba sarfeder.

Bugün gözümüzün önünde cereyan eden kapitalist barbarlık, açlık, sefalet derin bir uçuruma dönüşen servet-sefalet kutuplaşması tam da bu nedenlerden dolayı yaşanmaktadır. Bu ise kapitalistlerle işçi sınıfı arasındaki uzlaşmaz çelişkileri şiddetlendiriyor. Sermayenin azgınlığına karşı işçi sınıfı bugününü ve geleceğini koruyabilmek için mücadele eder. TİS süreçleri işçi sınıfının kazanımlarını korumak, onları daha ileriye taşıyabilmek için sermaye sınıfına karşı mücadelesini daha da yükselttiği süreçlerdir. Buna karşın sendika şefleri, işçi sınıfını bu süreçlerde ekonomik alanlara hapsederek devrimci bir sınıf kimliği geliştirmesini engellemek isterler. 

Aşağıdaki değerlendirme bunu en özlü biçimde ifade etmektedir:

“Partinin bu konuda önemli değerlendirme ve tartışmaları var. En güçlüsü Parti Kuruluş Kongresi’ndeki tartışmalardır. Kuruluş Kongresi’nde parti programı sorunu kapsamında tartışılan 'emeğin korunması' mücadelesidir, TİS gibi dar bir alan değil. Emeğin korunması mücadelesinin önemi, kapsamı, sınırları ve elbette ele alınış tarzıdır… İki ayrı alan var aslında. İlki işçinin kendi ekonomik-sendikal mücadelesidir. Kapitalist ile masaya oturur, çalışma ve yaşam koşullarını iyileştirmek, ücretini yükseltmek ister. Kapitalist ise tersinden, maliyetleri düşürmek adına ağır çalışma koşullarını ve düşük ücretleri dayatır. Sonuçta çatışırlar ve biz de bu mücadele yer alırız. Bunun işçileri kitlesel olarak eyleme çekmenin kolay ve etkili bir alanı olduğunu biliriz. Sürece müdahil oluruz ve içine gireriz, derinleştirmek ve politikleştirmek, politik sonuçlar elde etmek isteriz…   ..Ama bizim esas alanımız bu değil. Biz bu alana kendi içinde üç-beş kuruş üzerinden bakmıyoruz. Sınıfın birliğini sağlamak ve içinde bulunduğu sömürü koşullarından kurtarmak hedefi üzerinden bakıyoruz.” (TKİP VI. Kongresi tutanakları sınıf mücadelesi ve TİS süreçleri)

Bugün dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, Almanya’da yaşanan TİS süreçlerinde işçi ve emekçilerin sürekli olarak kaybetmesinin bir nedeni sendika bürokratlarının tarihsel ihaneti ise, diğeri de işçilerin devrimci bir sınıf kimliğiyle mücadele alanlarına çıkamamasıdır. Tam da bu nedenlerden dolayı sınıf çalışmanın can alıcı noktası, işçi sınıfını sermaye sınıfına karşı devrimci bir sınıf olarak mücadeleye kazanmak olmalıdır. Çünkü bir sömürü ve barbarlık düzeni olan kapitalizmde en küçük kazanımlar bile ancak iktidar hedefine kilitlenmiş devrimci örgütlü bir mücadelenin ürünleri olabilir. Bugün insanlığın yaşamakta olduğu bütün kötülüklerden açlıktan, sefaletten kurtuluş da ancak işçi sınıfının tarihsel devrimci misyonunu oynamasıyla mümkün olacaktır.