ABD'de “seçmeli aday” krizi!

Emperyalizmin kabesinde işler yolunda gitmiyor. ABD'nin isteklerine kendi “müttefiklerinden” dahi itiraz geldiği bir süreçte yönetim krizi derinleşiyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 22 Temmuz 2024
  • 21:30

ABD'de başkanlık seçimleri yaklaşırken ciddi boyutlar alan siyasi kriz de derinleşiyor. Zira Cumhuriyetçilerin adayı resmen Donald Trump olurken, Biden’in çekilmesinden sonra Demokratlar ise Kamala Harris’i aday göstereceklerini ilan ettiler. Ancak partilerin gösterdikleri adaylar arkasında “kenetlendiklerini” söylemek zor. Bir tarafta Trump'la cisimleşen agresif tarzın "iç savaş" söylemini öne süren pratiği, diğer tarafta ise beklenmedik bir şekilde yarış sürecine yeni giren Harris.

Trump'la TV programında yaptığı tartışmada çuvallayan Biden, demans olduğunu gösteren birçok gaf işleyince, ıskartaya çıkarıldı. Zaten kendisi bir figürden ibaretti. Emperyalist Amerikan rejiminin vitrininde uzun yıllar oturan bir savaş suçlusu. Miadını doldurmasına rağmen çekilmek istemedi. Ama “derin devlet” emredince çaresiz şekilde kenara çekilip Harris’i desteklediğini açıkladı.   

Biden’ın yerine aday olan Kamala Harris artık Demokratları destekleyen sermaye kliklerinin temsilcisi olmaya çalışacak. Bu işi zaten uzun yıllar bir figüran olarak yapıyordu. Şimdi ise baş rolü oynamak için kolları sıvadı. Cumhuriyetçileri destekleyen sermaye grupları ise, Trump’a mahkum olmuş görünüyor. Suikast girişimine maruz kalması ise, en azından şimdilik faşist Trump’a “kahraman” havalarına bürünme imkanı sağladı. Demokratlar Rusya'yı bitirme yeminlisi klikleri temsil ederken, Trump’ın temsil ettiği klikler ise öncelik Çin olmalıdır diyor. Gazze’de soykırım yapan ırkçı-siyonist İsrail rejimi söz konusu olduğunda ise, her iki taraf da soykırım suçuna ortaktır.

Aslında Trump da Cumhuriyetçiler için aranan bir tercih değil! Zira o da bu görevi almak için ısrarcı, engel tanımayacak, rakiplerini saf dışı bırakmak için her şeyi yapabilecek derece muhteris birisi. Nitekim ABD başkanlık tarihinde en spekülatif karakter olarak kabul ediliyor. Mahkemelerde para yedirdiği porno oyuncularından, gizli belgeleri evinde saklamasına kadar birçok kriminal dosyası olan Trump'ın kişisel yönü bizi ilgilendirmiyor. Ancak onun Amerikan tekellerinin ve emperyalist kliklerden birinin tam ‘aradığı adam’ olduğu ortada. Çin'e karşı ticaret savaşında vergileri %60'a varacak düzeyde arttırma sözü veren Trump, yeni dönem için yaptığı planlar hakkında fikir veriyor. Ki kendi başkanlık döneminde %25 ek vergiyle bu savaşı başlatmıştı. İsrail'in soykırımına destek noktasında Biden'dan daha azgın olduğu da bir gerçek. Suriye'den asker çekmeyi tartışırken İran Devrim Muhafızları komutanı Kasım Süleymani'ye Irak'ta suikast emri veren de Trump’tı.

Seçim propagandası yaparken suikast girişiminden hafif yaralı kurtulmasının Trump’ın konumunu güçlendirdiği söyleniyor. Hafif yaralandığını, suikastçının öldürüldüğünü öğrendiğinde Trump, durumu şova çevirmiş, korumaların arasından kafasını ve sağ yumruğunu çıkarıp "mücadeleye devam" tiradı atmıştı. Suikastı "radikal sol"a bağlayan komplo teorisi ve “Biden'ın yönlendirmesi” diyerek prim toplamaya çalışan Trump, saldırıyı kriminal-faşist imajını makyajlamak için kullanmaya çalışıyor. 2016'da Kongre Baskını çağrısı yapan, şimdi ise suikasttan kurtulan bu "gazi" lider, arkasındaki faşist çeteleri daha da motive etmek için çabalarını arttıracaktır.

***

ABD seçimlerinin sonucunu Rusya ve Çin kadar Ortadoğu ülkeleri de bekliyor. Beyaz Saray’da koltuğa kim oturursa otursun Ortadoğu'da petrol bitmedikçe, Amerika bölge halklarının kanını akıtmaktan vazgeçmeyecektir. Ama öte yandan Abraham anlaşmalarından İran'la nükleer mutabakata kadar bir dizi güncel politika değişimi bölgenin soluk almasını yavaşlatabilir de artırabilir de. Siyonist savaş makinesi Lübnan'a saldırmak istiyor. Ancak ABD'den onay almadan bunu yapamaz. Yeni başkanın tutumu bu noktada da belirleyici olacaktır.

Ukrayna savaşında durum değişkenlik gösterebilir. Lakin bunun nedeni Trump'ın barışsever olması değil, savaş lojistiği ile mali kaynakları başka hedeflere akıtmak istemesidir. Zira Ukrayna ve İsrail'e sırf şu iki yıl içerisinde akıtılan mühimmat ve maddi kaynak yüz milyar doları çoktan aştı. Buna karşın ne Ukrayna ne İsrail açısından istedikleri hedeflere ulaşabildi. Yani Harris de kazansa Trump da gelse Ukrayna savaşında üç aşağı beş yukarı benzer bir politika izlenecek. Biden Rusya'ya karşı sonuna kadar Ukrayna'nın yanındayız dese de Afganistan'daki “müttefiklerini” nasıl rezil bir şekilde bırakıp kaçtığı unutulmadı. Ya da tersten Trump da savaşı kısa sürede bitiririm dese de NATO'yu yeni savaşlara hazırlamaktan geri durmayacak biridir.

Özetlersek Ukrayna'dan Filistin'e Trump ya da Harris fark etmeksizin Amerikan emperyalizmi için seçenekler daralıyor, giderek kontrolü kaybediyorlar. Bu krizin seçime yansımasıysa dünya halklarına düşmanlık, saldırganlık ve savaş, içerde ise azgın sömürü ve daha faşizan politikalar olacaktır. Sorun bu durumu aşıp Amerika’daki işçi sınıfına önderlik edecek bir çıkışın gelmemesidir. Öfkeli sömürülen kitlenin bir kısmı faşizan politikalara güç taşıyor. Ama asıl mesele, emperyalist Amerikan sisteminin sürdürebilir politikaları da başkanları da yaratamıyor olmasıdır.

Emperyalizmin kabesinde işler yolunda gitmiyor. ABD'nin isteklerine kendi “müttefiklerinden” dahi itiraz geldiği bir süreçte yönetim krizi derinleşiyor. Öyle ki, yaklaşan başkanlık seçimleri bunun dolaysız dışavurumuna sahne oluyor. Bir yanda “kontrolsüz bir deli” olarak görülen Donald Trump varken diğer tarafta Biden çekilmek zorunda kalınca gecikmeli olarak sahneye çıkan Harris var. Ancak dünya konjonktürü, ABD’ye başkan seçerek durumu düzeltme imkan sağlayacak imkanlar sunmaktan uzaktır. Savaşlara yatırdıkları paraların geri dönüşü yeterli değilken savaş lokomotifini daha da hızlı çevirmeleri gerekiyor. Bu politikayı hayata geçirecek bir yönetimin içeride işçilere ve göçmenlere, dışarıda uşak devletlere daha çok baskı yapması gerekecek. ABD’yi karanlık bir geleceğin beklediği yönündeki tartışmalar ise şimdiden başlamış durumda.