Mart ayından beri ülkede görülmeye başlayan salgın ile yaşamlarımız daha da kötüleşti. Her gün ekranlarda “evde kalın” diyenler, bizi ölümle burun buruna çalıştırdı ya da evlere hapsedip açlığa mahkûm etti. Açıklanan ekonomi paketleri hep sermayenin işine yaradı. Yine, bizim yarattığımız zenginlikler onların cebine gitti. Birçoğumuz zaten açlık sınırında yaşıyordu, şimdi eski halimizi arar olduk. Ancak biz bunları yaşıyor iken sermaye bu krizde de fırsatı değerlendirdi ve daha fazla kâr etmeye başladı. Salgın bahanesi ile ücretsiz izin uygulaması ile binlercemiz işsiz kaldı. Kısa Çalışma Ödeneği adı altında ücretlerimiz gasp edildi. İçimizden şanslı olanlara ödenen kısmi ücretler yine bizden kesilen paralarla oluşan İşsizlik Fonu’ndan karşılandı.
Hal böyle iken; “normalleşme” adımları atılıyor. Halbuki salgın hala sürüyor ve işçileri tehdit etmeye devam ediyor. Üretimin aksamaması, sömürünün devam etmesi sermaye ve devleti için her şeyin üstünde tutuluyor. Fabrikalar Haziran’dan itibaren “normal” çalışmaya başlayacak diyorlar ama “yeni normalde” olacak olan da sömürünün daha da katmerlenmesi.
Şimdiden fabrikalardan haberler gelmeye başladı. Çalışma koşulları daha da ağırlaşmış, iş yükü geçmişe göre daha fazla artmış durumda. Sermayenin fırsatçılığı ile bizleri kısa çalışma ve ücretsiz izinlere mahkûm bırakarak kârlarına kâr kattıkları yetmezmiş gibi, bir de çalışma koşullarında “normalleşme” adı altında esnek çalışmalara zorluyorlar. Birçok fabrika daha az işçi ile üretimini arttırıyor, hafta tatilimizi telafi, denkleştirme gibi uygulamalarla esnekleştiriyor. Sermaye yine aynı yalanlara başvurarak bunları hayata geçirmeye çalışıyor. “Çarklar durmuştu, şimdi tekrar çarklar dönsün ki biz de kazanalım, siz de kazanın” yalanına, yine “aynı gemideyiz” yalanına başvuruyorlar. Halbuki gerçekler tam tersini söylüyor. Salgın süresince işçilerin gelirleri azalırken, sermaye kâr rekorları kırmaya devam ediyor. Bizleri ise açlık ile karın tokluğuna çalışmak arasında tercih yapmaya zorluyorlar.
Her zor dönem sonrası aynı terane, aynı tiyatro oynanıyor. Olan yine biz işçilere oluyor. MESS yıllardır hayata geçiremediği dayatmalarını bu salgında devletin de yardımıyla bir çırpıda geçirdi. Şimdi yapılmak istenen bizleri bu koşullara alıştırmak ve sömürüyü daha da arttırmak.
Buna izin vermemek bizim elimizde. İşçi sınıfının mücadele tarihi bize hep öğretmiştir ki, bugün bu koşullara karşı daha fazla birlik olma ve daha fazla mücadele etme zamanı. Kaveller, Greiflar, Metal Fırtınalar bu koşullara karşı bir başkaldırıştı. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 50. yılında sömürünün katmerlenmesine izin vermeyelim. Tıpkı geçmişte işçi kardeşlerimizin yaptığı gibi sömürüye dur diyelim. Fabrikalarda birliğimizi güçlendirme ve işyeri komitelerimizi kurma zamanı geldi de geçiyor. Sermayenin kârı, hayatlarımızdan daha değerli değildir.
Metal İşçileri Birliği olarak, tüm metal işçilerini hayatlarımızı yok sayanlara, bizleri köleleri olarak görenlere karşı haklarımız ve geleceğimiz için mücadele etmeye, birlik olmaya, örgütlenmeye çağırıyoruz.
Metal İşçileri Birliği