Türkiye’yi 1 Haziran’da açılmak istenen turizm sezonuna hazırlamak için AKP-MHP iktidarı hummalı bir çalışma yürütüyor. Bu çerçevede koronavirüs tedbirleri ve aşı programı turizm odaklı güncelleniyor. 29 Nisan’da açıklanan 17 günlük kısmi kapanma da hazırlığın bir parçasını oluşturuyor. Öncesinde turizm sektörü çalışanları aşılamada öncelik sıralarına eklenmiş ve nisan ayında tam teşekküllü aşılama başlatılmıştı. Turizm ve Kültür Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı bu açıdan tam bir işbirliği içerisinde çalışıyorlar.
Geçen sene, turizm sektörünün talebi üzerine YKS’nin ikinci kez değiştirilip temmuz ayından hazirana alındığı hatırlanacaktır. Toplumun değil, sermayenin çıkarlarına dayalı bu işleyiş benzer skandallara her gün bir yenisini ekliyor.
Dışişleri Bakanı’nın “Turistin görebileceği herkesi aşılayacağız” açıklaması da skandallardan biri oldu. Bu açıklama esasen sermayedarların “turizm çalışanlarının aşılanmasının ‘pazarlama’ metoduyla tüm dünyaya duyurulması” çağrısının gereğini yerine getirmek anlamına geliyor. Çavuşoğlu bu pazarlama talebinin kendine biçtiği görev doğrultusunda ülkelerle döviz odaklı aşı diplomasisine ve “güvenli turizm programı” tanıtımlarına başladı. Yakın süreçte gittiği Almanya’da “Tüm turizm çalışanları, otellerde restoranlarda çalışanlar, şoförler, havaalanlarında çalışanlar, tur rehberleri de dahil turistin görebileceği herkesi mayıs sonuna kadar aşılayacağız”, “aşılama konusunda özellikle turizm bölgelerine ağırlık verdik” sözleri, Türkiye’nin pandemideki önceliğinin kâr, alınan tedbirlerin de sermayenin korunmasına dönük olduğunu bir kez daha gösterdi. Halihazırda 84 milyonluk nüfus içinde ikinci doz aşı olanların %10 sınırında kaldığı Türkiye’de, aşılama programında öncelik döviz getirecek turistler dikkate alınarak belirleniyor.
Koronavirüsle mücadeleyi “rakamlara karşı mücadele”ye indirgeyen Türkiye’de, güncel planda Sağlık Bakanı’na düşen misyon ise günlük vaka sayılarının koronavirüs tablosundan tedrici olarak düşürülmesidir. Zira, Turizm Bakanı’nın dediği gibi “30 milyonluk turist hedefinin korunması için 17 Mayıs’tan sonra koronavirüs günlük vaka sayılarının 5.000’in altına inmesi” gerekli. Aşılanan kesimlerin evlere kapatılıp, bulaş merkezlerinin sonuna kadar açık olduğu “tedbirler”le vakaların değil, olsa olsa vaka “sayılarının” düşürüleceği bellidir. Türkiye’nin bu konulardaki icraatları tüm dünya tarafından çoktandır biliniyor zaten.
Toplum sağlığını hiçe sayan, pandemi fırsatçılığını sonuna kadar kullanan AKP iktidarı, doğallığında aşıya dirençli varyantların hızla yayıldığı bu süreçte turistlere dönük hiçbir kısıtlamanın olmamasında da bir beis görmüyor. İngiltere’nin kırmızı listeye aldığı ülkelerden gelenlere yönelik zorunlu karantina koşulları biliniyor. Oldukça pahalı olan bu koşulları yerine getiremeyenler, özellikle Bangladeş, Pakistan ve Hindistan’dan gelenler, çareyi hem İngiltere’nin kırmızı listeye almadığı hem de kısıtlamalardan muaf tuttuğu Türkiye’ye gelmekte bulmuşlardı. Zorunlu karantina koşulları böylelikle Türkiye’de ucuz tatile dönüşmüş oluyordu. (İngiltere yakın zamanda Türkiye’yi kırmızı listeye aldı.) Bunun ilerleyen zamanlarda ülkede Hindistan varyantlarının yayılmasına neden olacağı muhtemel. Döviz için her şeyi mubah gören bu anlayış, aynı şekilde içeride sözde kapanma ilan ederken, yurtdışından gelenlere PCR testi zorunluluğunu da kaldırıyor. Serbestlik tanımak ya da kapanma tedbiri uygulamak fark etmiyor, kapitalist işleyişte her ikisi de kâr odaklı planlanıyor.
Türkiye’nin turizm odaklı pandemi ve aşı programı kapitalist dünyanın her yerindeki benzer yaklaşımların bir örneğini oluşturuyor. Maldivler’de Turizm Bakanı sektörü canlandırmak amaçlı “3V turizm” (Visit-Vaccinate-Vacation: Ziyaret-Aşılama-Tatil) programıyla ülkeye gelen turistlere aşı yapılacağını ilan ediyor. Aşılama oranının düşük seyrettiği İtalya’da Procida adası aşılamada önceliğe alınarak, “covidsiz ada” örnekleriyle turistlere çağrıda bulunuluyor. Tur şirketleri, aşıya erişimi kolay olan ülkelere aşı turları düzenliyor vb...
Toplam dünya tablosunda bir yanda virüssüz, VIP adalar, turistlerin göreceği herkesin aşılı olduğu tatil beldeleri, bir tarafta bırakalım Covid aşısı olmayı, nüfusun üçte birinden fazlasının temiz suya erişemediği kıtalar var. Eşitsizlik ve kâr üzerine kurulu kapitalist dünya düzeninde Covid-19, yerleştiği merkezlerin yanında kendine yeni konaklar bulmaya ve çeşitlenerek yol almaya kolaylıkla devam ediyor. Kapitalist dünyanın aşılama programında da temel motivasyonun “kâr, daha fazla kar” olduğu bir kez daha görülüyor.