İşçi sınıfı kölece çalışma ve yaşam koşullarına mahkum edilmeye çalışılıyor. Bu gerçek; üstü örtülü, saklı gizli değil, hemen her gün adım adım, alenen hayata geçiriliyor. Başta metal işçileri olmak üzere tüm işçi sınıfımız ciddi bir ekonomik, sosyal, siyasal saldırılarla karşı karşıya. Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu metal işçilerini ve işçi sınıfımızı safları sıklaştırmaya, boyunlarımıza kölelik zinciri takmaya çalışan kapitalist asalaklara ve onların yardakçılarına karşı dişe diş mücadeleye hazırlanmaya çağırmaktadır.
MYK’mız gerçekleştirdiği Kasım ayı toplantısında, metal işçilerini doğrudan ilgilendiren bir dizi başlık altında tartışmalar yürütmüş, gelişmeleri değerlendirmiş, sınıf mücadelesinin ihtiyaçları üzerinde durmuş ve mücadeleyi güçlendirmenin görevlerinin altını bir kez daha çizmiştir.
Toplantı sonuçlarını işçi sınıfımızın bilgisine sunarız.
- Ekonomik krizin şiddeti ağırlaşıyor. İşsizlik, hak gaspları, artan vergiler, her şeye gelen zamlar metal işçisinin belini bükerken, emeğimizi çalarak servet edinen patronlar büyümeye devam ediyor. Krizin faturası bize yükleniyor. Vergi indirimleriyle, devlet bütçesi ve fonların yağmasıyla, teşviklerle kapitalist asalaklar ihya ediliyor. Bir yanda devasa bir yoksulluk yaşanırken, bizlerin ürettiği zenginliklere el koyanlar lüks ve şaşalı yaşamlarına devam ediyorlar. Milyonlarca işçinin açlık sınırında yaşadığı bu ülkede bir avuç asalak ve onların yiyici takımı artık arsızlıklarını saklama gereği dahi duymadan hayatlarına devam ediyorlar.
- Tüm bunlar yetmiyor, üstüne hazırlanan yeni paketlerle boyunlarımıza taktıkları kölelik zincirlerini kalınlaştırmaya çalışıyorlar. IMF’ye lafa gelince bol keseden atan AKP iktidarı, önlerine konulan IMF programını harfiyen Yeni Ekonomi Programı’na alarak, ülkeyi kölelik düzenine götürmeye çalışıyor. Tek kalem vergi ödemeyen patronlar gerçeği orta yerde dururken, vergiyi tabana yani işçilere yaymaktan bahsediyorlar. Sefalet ücretleri dayatıyorlar. Kıdem tazminatını gasp etmek istiyor, esnek çalışma ile kullan at işçiliği rutin uygulama haline getirmeye çalışıyorlar. Patronlar ve AKP hükümeti el ele vererek, işçi sınıfını kapkara bir dünyaya hapsetmeye çalışıyor. MESS ve TİSK’in başındaki Koç Holding yöneticisi, AKP’yi ziyaret ederek, köle işçiler isteğini açıkça söylüyor, bunu da gündelik iş haline getirdikleri bir dizi yalan ve çarpıtma ile açıklayacak kadar ileri gidiyorlar.
- Varlığını emperyalist merkezlere ve sermayeye hizmet için adamış AKP, ülkede yaratılmaya çalışılan kölelik düzeninin baş icraatçısı olarak öne çıkarken aynı zamanda, işçi sınıfının elini kolunu bağlayarak hareketsiz hale getirmeye çalışıyor. Hakkını arayan işçinin karşısına polis-jandarma ile çıkılıyor. Hakları gasp edilen Soma madencilerinin Ankara yürüyüşü keyfi olarak engelleniyor, haklı ve meşru istekleri görmezden geliniyor. Eskişehir’de aylardır maaş alamayan metal işçileri seslerini duyurmak için Ankara’ya gitmeye çalışıyor, karşısına polis orduları dikiliyor, gözaltına alınıyorlar. Sermayenin kâr hırsının önündeki engeller temizlenirken, işçilerin önüne her yolla barikat kuruluyor. İşçilerin kazanılmış hakkını istemesi dahi suç sayılıyor.
Yerli ve yabancı sermayenin karşısına geçip, sizin için grevleri yasaklıyoruz diyor. Yeni ekonomi paketleriyle yeni sosyal yıkım saldırılarını meclis gündemine getirirken, kendine asalakça yaşayan 3-5 maaş alan yiyiciler takımı yaratıyor. Yandaşlara ihaleler, rant alanları açıyor, ülkenin yeraltı-yer üstü kaynaklarını sermayenin gözü dönmüş kâr hırsına teslim ediyor. Baskı ve yasakları arttırarak en temel demokratik hak ve özgürlüğü dahi hiçe sayarak ülkede tek adam rejimini tahkim etmeye, ayakta tutmaya çalışıyor. Konuşmak yasak, eleştirmek yasak, hak aramak yasak. Aksini yaparsan yersin kırbacı. Zaten sahibinin sesi yalancı medya iş başında, fırsat kolluyor. Baskı, manipülasyon, karalama, bilinçleri bulandırma ne ararsan var. Bu ülkenin emekçilerinin gözünün içine baka baka her gün koca koca yalanları peşi sıra diziyorlar.
- Emeğiyle dünyayı ayakta tutan biz işçiler bölünmeye, birbirimize düşman edilmeye çalışılıyoruz. Bizlerin sırtından yaşayan bir avuç sömürücü asalak ve onların kapı kulları, iktidarda kalmayı, düzenlerini sürdürmeyi ancak böyle başarabiliyorlar. Türk-Kürt, Alevi-Sünni aklımıza gelen ne varsa hepsini kullanıyorlar, din istismarı yapıyorlar, şoven duyguları körüklüyorlar. Aynı fabrikalarda çalışan aynı koşullarda yaşayan işçileri, zenginlik ve lüks içinde yaşayanların düzeni sürsün, bu kölelik koşulları yaşasın diye karşı karşıya getiriyorlar. Birbirinden farkı olmayan, hepsi de varlığını bu sömürü düzeninin devamından alan AKP, CHP, MHP, İP vb. sermaye partileri arasında bizleri bölüyorlar. AKP’li işçi CHP’ye, CHP’li işçi AKP’ye atıp tutuyor, hangi parti destekleniyorsa onun yaptığını mutlak doğru gibi kimi zaman gericileşerek sahiplenen bir işçiler toplamı yaratılıyor. Sonuçta kazanan yine bu sömürü ve soygun üzerine kurulu kapitalist düzen oluyor.
- Metal Grup TİS süreci içindeyiz. Metal işçilerinin yakıcı talepleri var. Krizin faturasını kimin ödeyeceğinin “pazarlığının” yapıldığı TİS’ler her açıdan zor geçecek bir süreci ifade ediyor. Bu yıl içinde imzalanan başka TİS’lerde sefalet ücretleri, hak gaspları ve 3 yıllık sözleşme dayatması ortaya konulmuş, sendika ağaları bu dayatmaları işçilere kabul ettirme misyonunu bir kez daha üstlenmişlerdi. MESS’te masaya ağır dayatmalarla oturmuş bulunuyor. Yetkili üç sendikanın başındaki ağalar takımı, metal işçisinin ihtiyaçlarındansa patronların isteklerini referans almaya devam ediyorlar. “Mücadele ediyoruz” görüntüsü ve metal işçisinin mücadelesini dizginlemek dışında hiçbir şey yapmıyorlar. 3 yıllık sözleşme kapıda. Düşük zamlar, performansa dayalı ikramiye, hak gaspları vb. ne ararsan var masa da. Tek olmayan metal işçisinin yakıcılığını hissettiği talepleri ve MESS’e, sendika ağalarına karşı taban iradesine dayalı mücadelesi. İçimizde gözüküp, kapitalist sömürünün çarkları dönsün diye uğraşan sendikal ağalık düzeni işçi sınıfının bugün öne çıkan engellerinden birisi durumunda.
- Şu sıralar dillerinden “terör” demagojisini düşürmüyorlar. Ülkede ne zaman işler, egemenler açısından kötüye gitse ağızlarında bir sakız olarak “terör” çiğniyorlar. Ülkenin “terör tehdidi” altında olduğunu, bunun için teyakkuz haline geçmemizi, hatta AKP’ye üye olmamızı isteyenler, gündelik yaşamda karşımıza ağır çalışma koşullarını dayatarak, ekonomik krizin tüm yükünü sırtımıza yükleyerek çıkıyorlar. Bir elleri yağda, bir elleri balda, lüks içinde yaşamları, “itibarlı ofisleri”nde hazırladıkları yeni ekonomi paketleriyle sırtımızdan sömürüyü, tepemizden sopayı eksik etmiyorlar. Aklımızı teslim almaya, bizleri robotlar haline getirerek düşünmeyen, sorgulamayan insanlar yaratmaya çalışıyorlar.
- Güya anti-emperyalist olduklarını söylüyorlar, ABD’ye kafa tutmakla övünüyorlar ama ABD’nin bir dediğini iki etmiyorlar. Her türlü aşağılamayı sineye çekip, “zafer-başarı” yaygarası kopartıyorlar. Ülkenin her tarafı ABD-NATO üssü durumundayken, ekonomisi tam anlamıyla dışa bağımlıyken, emperyalist-siyonist devletlerle açık-gizli birçok anlaşmanın altına imza atmışken, hatta emperyalistlerin bölgede gerici-barbar politikalarına destek verip boşluklardan nemalanmayı iş edinmişken ne kadar anti-emperyalist olunabilirse o kadardırlar.
- Ekonomik krizin ağırlığı artıyor, içerde ve dışarda siyasal çöküntü her geçen gün daha fazla hissediliyor. Ne yapıp edip, iktidarda kalmaya çalışan, bunun için de her yolu mubah sayan AKP’nin oy desteği eriyor. Yerel seçimlerde büyük kentleri kaybetmesinin ardından ortaya konulan “komedi” işlerin nerelere vardırılabileceğini gösterdi. Şu sıralar yine belediyelere kayyum atamaları, belediye başkanlarını tutuklamaları, “terör tehdidi” yaygarası kopartmaları biraz da bundan. Suriye’de girilen savaş ise içeride zayıflayan tabloyu durdurmak, dışarıda ise yayılmacı heveslerle birlikte yanı başımızdaki kardeş halkların kazanımlarını yok etmeyi, kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkını ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Günlerdir geceli gündüzlü süren propaganda ile oy desteği arttırılmaya ve Suriye’de girişilen kardeş halklara düşman politikalara kitleleri yedeklemek hedefi ile davranılıyor.
- Emperyalist yağma sonucu paramparça edilmiş bir ülke ve bu ülkenin halkları kendi kaderlerini kendileri belirlemelidir. Dışarıdan hiçbir müdahale, her ne sebeple olursa olsun kabul edilemez. Kürt, Arap, Türkmen vb. emekçi halklar, egemenlerin bölücü ve ayrıştırıcı politikalarına karşı kardeşçe, bir arada yaşamanın mücadelesini vermesi gerekirken, bu ülkenin işçileri ve emekçileri, halkların her türlü haklı ve meşru istemlerinin yanında yer almalı, desteklemeli, ezilen halkları ayıran, bölen, birbirine düşman eden politikalara kararlılıkla karşı çıkmalıdır. Bu bizlerin boyunlarına kölelik zinciri takmak isteyen kapitalist düzene karşı mücadelemizin olmazsa olmaz temel bir yönü olmak durumundadır. Baskı, sömürü ve yıkımın beni-seni yok! İşçi sınıfı ve ezilen halklar emperyalist yağma ve barbarlığın, kapitalist sömürü ve yıkımın ortak hedefi durumunda. Çözüm ise işçi sınıfının birliği, ezilen tüm halkların eşitlik ve özgürlük temelinde birleşmesinde. Bu birlik ancak ve ancak halkların haklı ve meşru istemleri karşısında dayanışmanın, ortak mücadelenin güçlendirilmesi ile olanaklı olabilir. Yanı başında gerçekleştirilen bir haksızlığa karşı tutum alamayan bir işçi sınıfı, kendi sorunlarını çözmek konusunda adım atamaz. Kölelik zincirlerinden kurtulamaz.
- Emperyalist-kapitalist dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Çok yönlü krizler dünyanın neredeyse bütün coğrafyalarını kaplamış durumda. Savaş ve saldırganlık politikaları, ekonomik krizler, yoksulluk, sefalet, baskı ve yasaklar güncel uygulamalar halinde. İnsanlığa hiçbir şey veremeyecek olduğunu birçok veri ve gerçek üzerinden göstermiş olan bu barbarlık düzeni yıkılmayı bekliyor. Doğayı, insanlığı emperyalist çıkarlar uğruna yağmalayanlar, ülkeleri harabelere çevirerek kirli savaşlardan nemalananlar işçi sınıfı ve ezilen halkların önünde köleliği ve barbarlığı temsil ediyorlar. Binlerce kilometre öteden gelerek Ortadoğu’ya “özgürlük” vadeden ABD ve onların işbirlikçileri, şu sıralar gerçek amaçları olan Suriye petrolleri üzerine uzun uzun plan yapıyorlar. Yüz binlerce insanın katledilmesi, milyonlarcasının yerinden yurdundan sürülmesi bunun için.
- Dünyayı ateş yerine çeviren emperyalist barbarlara karşı, emekçi halkların mücadelesi güçleniyor. Her yerden bu köhnemiş düzene öfke sesleri yükseliyor. Şili, Lübnan, Irak, Azerbaycan ve daha birçok ülkede yoksulluğa, yolsuzluğa, zamlara, ağır vergilere, baskı ve sömürü koşullarına karşı işçi ve emekçiler mücadele alanlarını dolduruyor. Aynı taleplerle farklı ülkelerde mücadele ediyorlar. Emperyalist yağma politikalarına, kapitalist sömürü koşullarına karşı işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesi birleşmeli, emeğin özgürce yaşayabildiği dünyayı kurmak için el ele verilmelidir. Bu dünyanın her köşesinde işçilerin birliği, halkların kardeşliği şiarının yükseltilmesi, bu uğurda işçi sınıfının, dünyayı omuzlarında taşıyan o nasırlı ellerin kendi sınıfsal bakışı ile masaya yumruğunu vurması demektir.
- Ekim Devrimi’nin 102. yıldönümündeyiz. 1917’de Rusya’da gerçekleşen Ekim Devrimi ile işçi sınıfı masaya yumruğunu vurdu ve iktidarı eline aldı. Tarihin akışını değiştirdi. Emperyalist paylaşım savaşını bitirdi, tüm zorluklara rağmen işçi sınıfının devrimci iktidarını kurma yolunda kocaman adımlar attı ve bugünün en gelişmiş kapitalist düzeniyle kıyaslanamayacak kazanımları ortaya çıkarttı. Değerler yarattı. Emeğin, emekçinin, işçi sınıfının ne olduğunu dünyaya gösterdi. Bilimde, kültürde, çalışma ve yaşam koşullarında bugün hala aşılamamış bir düzeye çıkıldı. Bütün bunları işçi sınıfı gerçekleştirdi. Bir sınıf olarak davrandı, sömürücü sınıfları def ederek, tüm insanlık için adım attı. Ekim Devrimi dünya halklarına olduğu gibi, bu ülkenin işçi sınıfına yürünmesi gereken yolu gösteriyor, mücadelesine rehber oluyor. İnsanlık hiç olmadığı kadar yeni ekimlere ihtiyaç duyuyor.
Ekim Devrimi bu ülkenin işçilerine diyor ki; “İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır!”
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu
2 Kasım 2019