Kadınların halihazırda yaşadığı şiddet pandemide katlanarak arttı. Salgın pek çok kadını çalışmaktan alıkoydu. Çalışsın çalışmasın, emekçi kadınların ev içi yükü fazlalaştı. Okullara gidemeyen çocukların tüm gün bakımı, salgına karşı ekstra temizlik, evde kalanların yemeği, bulaşığı hepsi kadınların üzerine bindi.
Kadınların istihdamdaki yeri oldukça sınırlı; Türkiye'de her on kadından yalnızca üçü çalışıyor, çünkü ev işleri, çocuk bakımı ve kadının çalışmasını istemeyen erkek egemen zihniyet kadınları çalışmaktan alıkoyuyor. Kadınlar ya çalışamıyor ya da çalışma hayatı kısa süreli oluyor. Genellikle esnek, yarı zamanlı işlere yönelmek durumunda kalıyor. Nitekim istihdam edilen kadınların yaklaşık %40'ı kayıt dışı. Çocuk, hasta-yaşlı bakımı, temizlik vb. işler toplumsal olarak çözülmeyip kadınların üzerine bırakıldığı müddetçe de bu durum değişmeyecektir.
Ekonomik bağımsızlığı olmayan kadınlar eşe, abiye, babaya daha bağımlı ve şiddete daha açık bir hale geliyor. Çalışan kadınlarsa çifte sömürüye maruz kalıyor. Emekçi kadınlar, toplumsal yaşamın bir parçası olan çalışma alanlarında da kadın kimliğinden dolayı tacize, hakaretlere, aşağılamalara maruz kalıyor. Kimi işyerleri ise her türlü kölece koşulu kabul edebileceği düşüncesiyle özellikle kadın işçi tercih edebiliyor. Buralarda çok özel bir tarzda kadınlara yönelik baskı uygulanıyor, her türlü hak arayışı engellenmeye çalışılıyor. Şiddet ise olağanlaştırılıyor.
Şiddet, ayrımcılık, ikinci sınıf insan muamelesi sadece ev ve işle sınırlı değil. Konuşulan dilde, kitaplarda, yasalarda, medyada, geleneklerde hep kadının aşağılanması söz konusudur. Kadınların erkeklerle eşit olmadığı düşüncesi toplumun iliklerine kadar işletilmiştir. Kadınlar dahi kendilerini erkeklerle eşit görmemektedir.
Bu durum var olan eşitsizlik tablosundan kaynaklanıyor. İnsanın insanla eşit olmadığı bir yaşamda işçi ve emekçi kadınlar en altta kalan toplumsal kesimleri oluşturuyor. Bir bütün olarak sermaye sınıfı işçi sınıfına sömürü, baskı, ayrımcılık ve kölelik koşullarını dayatırken, kadın işçi ve emekçiler bunların en katmerlisini yaşıyor.
Bunlara bir de her geçen gün artan kadına yönelik şiddeti, cinayetleri ve istismarları eklemek gerekiyor. Kadınlar iş aradığı, boşanmak istediği, yemek yapmadığı gibi gerekçelerle katlediliyor. İstismara uğruyor fakat istismarcılara hiçbir yaptırım uygulanmıyor. Pek çok kurum, kadını insan yerine koymayan bir anlayışı topluma kanıksatırken, devlet de özel bir tarzda kadına yönelik şiddet uygulayanlara arka çıkıyor. Cezai indirimlerle, aflarla, çocuğa yönelik istismarı meşrulaştıran uygulamalarla, nafakayı kaldırmaya dönük düzenlemelerle ve koruma başvurularını reddederek kadınların öldürülmesinin önünü açıyor.
Peki kadınların yaşadığı bu çok yönlü sorunlara karşı neler yapılabilir?
Kadınların çalışma yaşamına girmesi, ekonomik bağımsızlığını kazanması önemlidir. Buna engel olan ev işleri, çocuk-yaşlı bakımı toplumsal olarak çözülmelidir. Kreşler, hasta bakımevleri devletin bir sorumluluğu olarak görülmelidir. Bunların hayata geçirilmesi için kadın ve erkek işçiler bir arada mücadele etmelidir.
Kadın ve erkeklerden oluşan işçi sınıfı ortak sömürüye maruz kalırken cinsiyete, mezhebe ve ulusal kimliğe dayalı ayrıştırma politikalarına karşı çıkmalıdır. Örneğin bugün torba yasayla emeklilik ve kıdem haklarına göz dikiliyor. Bu esnek çalışma saldırısı öncelikle 25 yaş altı ve 50 yaş üstü işçiler için önerildi. Tıpkı diğer esnek çalışma yöntemlerinin öncelikle kadınlar üzerinden hayata geçirilmek istenmesinde olduğu gibi, önce sınırlı bir kesimi kestiği söylendi. Fakat işçi sınıfı bir bütün olarak davranmalı ve bu sorunlara karşı ortak mücadele etmelidir.
İçinde yaşadığımız kapitalist sistem çarklarını döndürebilmek için bütün bir toplumu çürütmektedir. İnsani olmayan değer yargılarını ve paranın biçimlendirdiği ahlakı topluma dayatmaktadır. Bizler bulunduğumuz alanlarda mücadele yolunu seçtikçe, bilinçlenebilir, bilinçlendikçe de haklarımızı öğrenebilir, onlar için mücadele edebiliriz. Ve bu sayede gücümüzün farkına varabiliriz.
Bu mücadele aynı zamanda bizleri her açıdan kuşatan ve çürütmeyi amaçlayan burjuva kültürün etkilerinden koruyacaktır. Kadın-erkek tüm işçiler, baskının, sömürünün, şiddetin ve yozlaşmanın kaynağı olan kapitalizme karşı birleşir ve harekete geçerse, kadın işçi kardeşlerimizin yaşadığı katmerli sorunlara karşı da ortak mücadelenin zeminleri güçlenecektir.
(Petrokimya İşçileri Bülteni Aralık 2020 sayısından alınmıştır)