- 8 günlük gözaltı sürecinde yaşadıklarınızı bize kısaca anlatır mısınız?
Sabah erken saatlerinde kalabalık ayak sesleriyle uyandık. Apartmandan gelen gürültüyü anlamaya çalışırken zilimiz çaldı. “Kim o?” diye seslendiğimizde, “Polis, kapıyı açın!” cevabını aldık. Şaşkınlık içerisinde kapıyı açtık, karşımızda 7-8 sivil ve yüzü maskeli bir polis duruyordu. Biz daha ne olduğunu sormadan içeriye girerek ellerindeki savcılık emriyle hakkımızda dört günlük gözaltı kararı olduğunu ve evimizi arayacaklarını söylediler. Biz gerekçeyi sorduğumuzda “silahlı terör örgütüne üye olmak” cevabını verdiler, ardından savcılık kararını gösterdiler.
Sonra evi aramaya başladılar. Arama yaparken evde silah olup olmadığını sordular. Arama yaklaşık bir saat sürdü. Bu aramada “Kızıl Bayrak” gazetesi delil olarak alındı. Aramaya dair tutanaklar tutularak işlemler bitirildi. Evden çıkartılırken ellerimiz kelepçelendi. Apartmandan çıkartıldığımızda dışarıda birçok polis aracının olduğunu, apartmanın etrafının çevrildiğini gördük. Sivil bir araca bindirilerek devlet hastanesine, oradan da Tekirdağ terörle mücadele müdürlüğüne götürüldük ve sonra nezarethaneye indirildik.
Nezarethaneye indirildiğimizde birçok arkadaşımızın da orada olduğunu gördük. Anladık ki bu operasyon ve gözaltı sendikamıza ve yürüttüğü örgütleme faaliyetlerine yönelikti. Telefon hakkımızı kullanıp kullanmayacağımızı, avukatımızı arayıp aramayacağımızı sorduğumuzda, “dosyada gizlilik kararı olduğunu, numara isteyerek avukatlarımıza ve ailelerimize kendilerinin ulaşacaklarını” söylediler. Üstlerimizi arayıp bağcıklarımızı ve kemerlerimizi çıkarttılar. 6 kadın arkadaşımız bir hücreye, 11 erkek arkadaş da iki hücreye ayrıldı. İlk gün avukatlarımızla müdafi savunma sınırlaması olduğu için görüşemedik. O arada bazı arkadaşlarımız ifade dışında yukarıya çıkarılıp dosyaya delil toplamak için mülakata zorlandılar. Bu görüşmeler yaklaşık iki saat sürdü. Avukatımızla ancak ikinci gün görüşebildik. Dört gün boyunca hiçbir açıklama yapılmadan nezarethanede bekletildik.
Dördüncü günün sonunda bize mahkemeye gideceğimiz söylendi. Götürülürken hiçbir eşyamız verilmediğinden, savcılığın gözaltı sürecini uzatma kararı aldığını anladık. Adliyeye vardığımızda adliyenin nezarethanesine koyulduk ve orada uzun süre bekletildik. Sonrasında ellerimiz kelepçeli şekilde, mahkemeye çıkarılmak üzere duruşma salonuna getirildik ve teker teker içeri alındık. Hakim, savcının uzatma talebi olduğunu söyledi ve bizim ne söylemek istediğimizi sordu. Biz de hakkımızda iddia edilen suçlamaları kabul etmediğimizi, dosyada gizlilik kararı olduğundan hakkımızda delillerin ne olduğunu bilmediğimizi söyledik. Bu haksız ve hukuksuz gözaltının sonlandırılmasını talep ettik. Karar alınmak üzere duruşmaya ara verildi ve tekrar salona alındığımızda hakimin, savcının uzatma kararını onaylandığını öğrendik.
Tekrar ellerimiz kelepçeli polis arabasına bindirildik ve ardından devlet hastanesine götürüldük. Orada muayeneye yerine doktor araca getirildi. O da topluca bize darp olup olmadığını sordu. Biz bu uygulamanın doğru olmadığını, teker teker muayeneye alınıp doğru prosedürün uygulanmasını istedik. Polisler sinirli bir şekilde istediğimizi kabul etmek zorunda kaldılar. Ardından tekrar nezarethaneye getirildik. Haklarımızı her aradığımızda polisler tehditler savurarak, bundan sonra daha farklı davranacaklarını söylediler ve davrandılar da. Kendi avukatlarımızla ancak beşinci günün sonunda görüşebildik. Dosya gizli olduğu için onlardan da çok bilgi alamadık.
Altıncı günde evrak imzalayacaklar denilerek arkadaşlarımız yukarıya çıkarıldılar. Bunun parmak izi alma uygulaması olduğunu öğrendik. Bizden zorla, işkenceyle parmak izi aldılar. Emniyet ifadeleri yedinci gününde alınmaya başlandı. İfade sırasında hakkımızda iddia edilen suçlamaları öğrenmiş olduk. Sekizinci günde savcılığa çıkarılmak üzere eşyalarımızla birlikte adliyeye getirildik. Burada da çok uzun saatte nezarethanede bekletildik.
Adliyeye sabah çok erken götürülmemize rağmen savcılık ifadeleri öğleden sonra başladı. Bizlere “silahlı terör örgütüne” üye olmak suçlaması yöneltildi. 1 Mayıs’a ve 8 Mart’a katılmak da buna delil olarak gösteriliyordu. Ayrıca okuduğumuz kitapların neler olduğunu ve devrimci yayınları takip edip etmediğimizi sordular. Ve Çorlu’da yaşanan çocuk istismarı ve kadın tacizleriyle ilgili yapılan eylemlere katılmak, sendikanın basın açıklamalarına ve örgütlenme faaliyetlerine katılmak gibi sorularla karşılaştık.
Savcılığa çıkartılan 15 kişinin 3’ü adli kontrolle serbest bırakıldı. 12 kişi ise tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi. Burada yargılamamız gece bir buçuğa kadar sürdü. Sonrasında çıkan karar ise beş kişinin adli kontrolle serbest bırakılması, kalan yedi kişinin ise tutuklanması oldu. Tutuklanan arkadaşlarımız elleri kelepçelenerek hapishaneye götürüldüler. Aslında biz gözaltına alındığımız ilk günden son güne kadar bütün bu uygulamalarla cezalandırılmak istendik.
- Sizce yapılan bu keyfi gözaltı ve ardından yaşanan tutuklamaların amacı ne olabilir?
Özellikle sendikamızın Çorlu’daki çalışmalarının hedef alındığını düşünüyorum. Ekonomik krizin faturasının işçilere kesildiği bir dönemde, bölgede birçok fabrikada yoğun olarak işten çıkarmalar ve hak gaspları yaşanıyor. Böyle bir süreçte sendikamız gerek örgütlenme gerekse yaptığı eylem ve işçi toplantıları ile sınıfa yönelik saldırılara karşı faaliyet yürüttüğü için patronları rahatsız etti. Bölgede sendikamızın 1 Mayıs ve 8 Mart’a coşkulu, kitlesel ve militan katılımının da sermaye devletine ayrı bir rahatsızlık verdiğini düşünüyorum.
Sendikamızın diğer sendikalardan anlayış olarak farklı oluşu; taban örgütlenmesine dayalı, fiili-meşru-militan mücadele çizgisi; sınıfın söz, yetki, karar hakkını kullanmasını teşvik eden bir anlayışla hareket etmesi onu sermaye devletinin her tür saldırısının hedefi haline getiriyor. Fakat sendikamızın faaliyetlerini ne saldırılar ne gözaltılar ne de tutuklamalar engelleyebilir. Zira biz sendikamızın kuruluşunu şanlı Greif direnişinin pratik deneyiminden süzerek gerçekleştirdik. Hiçbir güç devrimci sınıf sendikacılığı temelindeki mücadelemizi engelleyemez. İşçilerin birliği sermayeyi yenecek diyor ve ekliyoruz:
İşgal, grev, direniş!
Kızıl Bayrak / Trakya