- Baba, bu hafta kırtasiye parasını vereceğim diye öğretmene söz vermişsin. Bana hatırlat dedi.
- Tamam be kızanım. Senin bu hocan da hepten tez canlı çıktı.
Sessizce bir of çekti Metin. Evin taksiti, faturalar, pazar masrafları derken ay sonu gelmez olmuştu. Birde üstüne eşinin aldığı yeni koltuk ve yatak odası takımının taksiti eklenince hareket edemez olmuştu. Arkadaşlarıyla kahvede okey oynayamaz hale gelmişti. Ya hesap bana kalırsa korkusundan yolunu bile değiştirdiği oluyordu. Birden aklına çalıştığı otelde cumartesi yapılacak düğün geldi. Belki biraz bahşiş toplar, biraz olsun rahatlardı.
Kızanı sevinçle öptü. Cebinde kelen son iki lirasıyla iddia oynamak için dışarı çıktı.
Ertesi gün özenle hazırlandı. Duş aldıktan sonra geveze Uluç’tan aldığı parfümü sıkıp işe doğru yola çıktı. Otobüse bindi. Biraz kalabalıktı. Biner binmez insanların suratı ekşidi. Hatta şoför biner binmez gayri ihtiyari burnunu kapamıştı.
- Ah ulan sahtekar Uluç, senin vereceğin parfümün… dedi içinden.
- Akşam olmuş düğün saati gelmişti. Metin kimin düğünü olduğunu da öğrenmişti. Tekstil patronu Mithat’ın kızının düğünüymüş.
- Hadi yaşadın, akşam sağlam bahşiş kaldıracaksın dedi arkadaşı.
O yüzden akşam olmadan otelin kapısına dikilmiş, davetlileri beklemek için beklemeye başlamıştı. Davetliler yavaş yavaş gelmeye başladılar. Metin bir o Mercedes’in kapısını açıyor, bir o jipten inen davetliyi karşılıyordu. Canla başla bahşiş peşinde koşuyordu. Ancak ne yaptıysa bir türlü bahşiş alamıyordu. Bir ara tuvalete gidip yüzüne baktı, acaba yüzünde mi bir acayiplik var diye düşünmüştü. Bir buçuk saat koşturmaktan kafasındaki şapka kan ter içinde kalmıştı.
Tam ümidini yitirmek üzereyken, polis eşliğinde gelen makam aracı umutlandırdı. Metin ne de olsa yıllardır bu adamlara oy veriyordu. Artık eşek değillerdi ya, beni de görürler diye düşündü. Hemen arabanın kapısına atılmak istedi. Bunu gören polis Metin’i ensesinden tuttuğu gibi kenara koydu.
- Lan salak, ne yaptığını sanıyorsun, vali beyin yanına elini kolunu sallayarak gidebilir misin, diye azarladı.
Şaşkın adam uzaktan da olsa valiye baktı. Belki dönüp bana bakar diye düşündü. Oralı bile olmayan vali yanındaki ajan tipli robotik adamlarla hızla salona doğru yöneldi.
Metin hala otel kapısında belki biri gelir diye bekliyordu ancak düğün çoktan başlamıştı. Umudu kalmayan Metin onu ensesinden yakalayan polise, meymenetsiz valiye, o burnu havada beylere okkalı bir küfür sallayarak içeri girdi. Oğluna ne diyeceğini düşünmeden de edemiyordu.
Hasan bey bir buçuk yıldır Eaton’da yönetici memur olarak çalışıyordu. İdari işlerde memur olarak işe başlamış, zaman içinde gayret göstererek idari işler müdürü olmuştu. Ancak son yıllarda başında bir türlü çözemediği bir bela vardı. Yıllardır işçileri yönetemiyor, bir türlü diş geçiremiyordu. 2015 yılında fabrikada yaşanan grevin ardından ne olduysa bir şeyler olmuştu. Eskiden onu görünce kaçacak delik arayan işçilerin yerine sanki başkaları gelmiş gibiydi. Belki işçilerin hepsi öyle değildi ama zaten 700 işçi bile böyle yapsa toplamın etkisi altında oluyordu. Ne yaptıysa mesafe alamamıştı. Üst yönetim toplantılarında genel müdürün onu defalarca uyarmasına rağmen durum aynıydı. Hele ki son toplantıda genel müdürün yüksek sesle onu azarlaması çok zoruna gitmişti. Toplantıya yardımcısını da çağırmışlardı. Koltuğu iyiden iyiye sallantıdaydı.
Genel müdürün elindeki sarı kağıtları görünce neden sinirli olduğunu anladı. 6 aydır vardiya girişlerinde bu kağıtlar işçilere veriliyordu. Yıllardır ince eleyip sık dokuyarak kurdukları sömürü düzeni tehlikedeydi. Öyle yazılar vardı ki, işçilerin aklının karışmamasının imkanı yoktu. İşçiler de çok seviyordu bu kağıtları. Bir keresinde vardiyasını teslim almaya giden işçilerin elinde bunu görmüş, almak istemiş ama işçi vermemişti. “Kapıda dağıtıyorlar, git onlardan al, bu benim” demişti.
Kriz fırsatçılığı tüm fabrikalarda yapıldığı gibi Eaton’da da yapılıyordu. Devlet teşvikiyle işçi maaşlarını devlete ödeten patronlar buradan çok para kazanmışlardı. Genel müdür fabrikadaki çalışma sistemini sözleşmeli taşeron sistemine çevirmek ve bu işçilerin maaşlarından kar elde etmek istiyordu. Hasan beyin temel görevi bu sistemi fabrikaya oturtmaktı. Ancak bunun için kadrolu 700 işçinin ilk etapta işten çıkartılması gerekiyordu. Sendika ile anlaşmıştı ama bu sarı kağıtlar işçinin aklını karıştırıyordu. “Kriz var, işçi çıkartılması gerekiyor” yalanını işçilere yutturamıyorlardı. Bu sarı kağıtları gördükçe küplere biniyorlardı. Sendikacılara ve güvenlikçilere bunları engelleyin dedi. Ama nafile, her ay işçilerin ellerindeydi sarı kağıtlar.
Artık tek çıkar yolu kalmıştı, polisi aradı. Onlar da, fabrika önüne geldiklerinde bizi arayın, onları korkuturuz demişti. Ancak bir türlü denk getirememişlerdi. Bir keresinde polis bunları evlerinden toplamak gerek deyince Hasan beyin kafasında bir ışık yandı. Yapmacık kahkahalar havada uçuşuyordu. Şampanya kadehleri eşliğinde yapılan sohbetlerin özentili yanını, yalanını görmek çok zor değildi. Salondaki insanların yüzüne dikkatlice bakınca, maskeler rahatlıkla görülüyordu. O maskelerin altında neler yoktu ki. İşleri kötüye giden tekstil patronunun batmasını bekleyen sırtlanlar vardı. Genel müdürlük hayali kuranların ayak oyunları vardı. Birbirlerinin pazarını elde edebilmek için dağıtılan rüşvetler vardı. Ağızlarına bir türlü yakışmayan güzel sözcüklerin altında küfürler vardı.
Bu güruha kısaca bir göz atan Metin, müdürden izin alıp eve gitti.
Hasan bey de düğüne gitmişti. Tabii çok da isteyerek gitmemişti. Çünkü ona davet gelmemişti. Genel müdür ben gidemeyeceğim, sen gidersin emri ile buradaydı. Başka planları olduğu için gönülsüz de olsa buradaydı.
Vali salondan içeri girince etrafını bir anda sardılar. Şaşırmış gibi bir hali olsa da ayaklarının yere basmadığı çok belliydi. Salonun öbür tarafında iki burjuva kısık sesle konuşuyordu bu esnada.
- Şuna baksana, sanki yedi cihanı kendi yaratmış. Ya etrafını saranlara ne dersin? Kim bilir ne isteklerde bulunacaklar. Bu adama bir türlü kanım ısınmadı.
- Öyle ama ne yaparsın, başkan onu uygun görmüş. Ben de sevmiyorum ama geçen gün bizim atık su işini çözdü. Boş ver yerini, kullanmaya bak sen.
- Haklısın…
Uzunca bir süre valinin başındaki kalabalığın azalmasını bekledi. Ama bir türlü fırsatı yakalayamadı. “Benim gibi isteği olan çokmuş” dedi içinden. Sabrı tükenmişti, valinin etrafındaki kalabalığı yararak kendini tanıttı.
- Selamün aleyküm sayın valim. Ben Eaton fabrikası idari işler müdürü Hasan. Sizinle çok önemli bir konu hakkında konuşmak istiyorum.
- Tabii buyurun Hasan Bey.
Cebinden sarı kağıtlardan çıkarıp,
- Bunlarla başımız belada bize yardımcı olursunuz diye düşünmüştük.
Ayaküstü yalandan kağıtlara bakan vali, “Pazartesi müsaidim. Öğlen 11:00’de valiliğe gelin” dedi. Hasan bey mutluluktan uçacak gibiydi. Az kalsın valinin boynuna atılıp, sevinç çığlıkları atacaktı. Hemen hayaller kurmaya başladı. Her pazartesi sabah 8:30’da yapılan toplantıda planını açacak, ballandıra ballandıra validen kopardığı randevuyu anlatacaktı. Genel müdürden gururunu okşayacak sözlerin verdiği hazzı bile yaşamaya başlamıştı. Amacına ulaşan Hasan Bey. Ayıp olmasın diye beş dakika salonda durup çıktı. Eve giderken düğünün kimin olduğunu bile bilmediğini anımsayınca pis pis güldü.
Tekirdağ TEM şube şefi sakal için yorucu bir gündü. Çorlu’da düzenlenen 1 Mayıs mitingini izleyip raporlamak görevi ona verilmişti. Öncesinden yapılan toplantıda amiri özellikle Dev Tekstil Sendikası hakkında daha ayrıntılı bilgi istemişti. Yükselme hırsıyla yanıp tutuşan sakal işini ciddiye alıp, emrindeki birimi bunun için planladı. Yanı sıra geçmiş 1 Mayıs raporlarını inceledi.
Ona verilen görevi layıkıyla yapmalıydı. Yaklaşık dört gün içinde raporu hazırlayıp amirine teslim etti. Amir on gün sonra sakalı odasına çağırıp tebrik ettikten sonra ekledi;
- Hazırladığın rapordan da görüldüğü üzere bu sendika başımıza bela olacak. Emniyet müdürüyle de konuştum. Hızla bir terör soruşturması açalım, yılanın başını büyümeden ezmek gerek dedik. Ben savcıyla konuştum, olur hemen açalım dedi. Senin hemen bu raporla birlikte savcılığa gitmen lazım.
- Olur amirim, tabii ki giderim.
Sakal başka şeyler de duymak ister gibi biraz bekledi. Sonra seni oraya koyanın ... dedi içinden. Odadan çıkıp Çorlu ya doğru yola koyuldu.
Antalyalı bir yıldır bu dosya ile ilgileniyordu. Sakal en sevmediği işi ona vermişti. Telefon dinlemelerini o düzenleyip raporlaştıracaktı. Terör faaliyetleri namına hiçbir şey bulamamıştı ama sakaldan kurtulmak için bir şeyler bulmalıydı.
Sabah kahvaltısında karısıyla tartıştığı için biraz kafa dağıtmak isteyen Antalyalı hemen dinlemenin başına geçti. O sırada telefonunu dinlediği Halit birini arıyordu. “Mehmet, ben biraz geç geleceğim, sen makineyi aç” dediğinde hemen sakalı aradı. Amirim bunlar bir şey karıştırıyor deyip konuşmayı anlattı. Sözünü bitiremeden araya girdi.
- Sen daha uyanamadın galiba, dedi. Alay edercesine gülüp ekledi. Adam fabrikasında bölüm sorumlusu dedi. Sinir oluyordu bu adama.
Halbuki Antalyalı ilk başta çok heyecanlıydı. En sonunda başka bir soruşturma önüne geldi diye sevinmişti. Uzunca bir zamandır Kürt hareketine dönük operasyonlarda görev alıyordu, hep aynı rutini yaşıyordu. Ancak bu dosyada umduğunu bulamamıştı. Her gün benzer konuşmalardan sıkılmıştı. Yok, sendika, yok işçilerin hakkı gasp edilmiş, yok bülten dağıtımı yapacaklarmış, yok şu işçiyle görüşeceklermiş, yok sendikada toplantı yapacaklarmış, Jüpiter kitap kafeye gideceklermiş, yok kadın haklarıymış, yok taciz olayı varmış… Bunlardan bıkan Antalyalı iyice koyvermişti. Çoğu zaman dinlemeyle ilgilenmiyordu. Sözcük ağına takılan konuşmalardan beğendiklerinden dosyaya koyuyordu. Hele ki angarya iş dadaşa verilmişti. Tüm işini gücünü bırakmış, duvarlara yazılan yazıların peşinde dolaşır olmuştu. Bir taraftan sakala küfrediyordu, bir taraftan bu yazıları yazanı bulsam yapacağımı biliyorum diyordu. Ne yaparsa yapsın elde boya fırçası dolaşmaktan kurtulamıyordu. Bir taraftan da yazıların fotosunu çekip not alıyordu.
- “MİB’li ol, güçlü ol”, “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “İnsanca yaşanacak ücret istiyoruz”…
Yazıları silerken, acaba doğru mu yazıyorlar diye içinden geçiriyor, sonra hızla o düşünceleri kovalıyordu. Ama sakal işin peşini bırakmıyordu. Her hafta ekibine ayar vermeyi ihmal etmiyordu. Yılların deneyimi ve hızlı şekilde yükselme olasılığı onu işi sıkı tutmaya itiyordu.
Vali, il emniyet müdürü ve başsavcının aylık düzenli yaptığı toplantının zamanı gelmişti. Vali özel kalemine yarınki toplantı için hazırlık yapmasını söylemişti. Emniyet müdürü ve başsavcının sevdiği ikramları hazırlamasının altını özellikle çizmişti.
Valinin aceleci tavrı toplantıya katılan iki kişinin de dikkatini çekmişti. Her ay düzenli konuşması gereken konuları hızlıca atlıyor, bir yere varmak istediği belli oluyordu. Sonunda konuya girdi.
- 2018 1 Mayısı’ndan sonra bir terör soruşturması başlatmıştık. Bir sendikanın arkasına saklanan şer odakları bu sessiz sedasız ilimizi karıştırmaya devam ediyor. Son günlerde kulağıma çok şikayet gelmeye başladı. Artık bu soruna kati bir çözüm bulmamız gerek.
Odada bir sessizlik oldu. Vali düşe dalmış gibi boş boş bakıyordu. Emniyet müdürü ve başsavcı çok şaşırmadı bu duruma, yabancısı değillerdi sonuçta. Dostuna alacağı arabanın, eşinin gözlerini tıkayacak pırlanta setinin hayaliydi bu bakışalar. Çaktırmadan konuşmaya devam ettiler.
- TEM şube özenle ve hassasiyetle takipteler efendim. Ben şahsen her hafta soruyorum ilgili birimlere. Bazen gevşeme görsem de uyarılarım sayesinde sonuca ulaşmak üzereyiz.
Başsavcı sözü aldı hemen:
- Emniyet müdürümüzün de dediği gibi işi sıkı tutuyoruz. Ben de dosyayı Fethiye adliyesinden yeni gelen cumhuriyet savcısı Talip’e verdim. Özenle dosya üzerinde çalıştığına bizzat tanığım.
Vali aceleci tavrıyla sohbeti kısa kesti.
- Beyler, bunların sesini hızla kısmalıyız. O yüzden hemen harekete geçmeliyiz. Siz bu işi çözerseniz, devlete hizmetlerimiz elbette mükafatsız kalmayacaktır.
Biraz önce valideki dalgın bakışlar ikisinde de belirmişti. Hemen validen izin isteyip, bir an önce işe koyulalım dediler. Vatan sevgisinden, komünist ideolojinin tehlikelerinden bahsederek valilikten çıktılar.
Emniyet müdürü dayanamamış, yolda TEM şube müdürü yarbayı aramış. Tüm şube şefleri ile toplantı halinde olunmasını istemiştir. Dosyayla özel olarak ilgilenen sakal sanki olacakları hissetmişti. Daha somut kanıtlar bulunamadığını söylemek biraz zor olacaktı. Emniyet müdürü hızla içeriye girdi.
- Evet beyler ,hoş geldiniz. 2018- 12616 No’lu dosyayı bir an önce neticelendirmemiz lazım. Sendika arkasına gizlenmiş bu şer odakları mazlum gariban işçilerimizin kafasını karıştırıyor.
Dosya ne durumda diye yarbaya baktı.
- Müdürüm dosyayla sakal yakından ilgileniyor.
Sakal hazırlıklıydı:
- Müdürüm, tahkikatımız devam ediyor ancak halen somut delillere ulaşmış değiliz.
- Siz onları toplayıp getirin, gerisini düşünmeyin. Talip savcı size gereken şeyleri söyleyecektir.
Düzenlenecek operasyonun tüm ayrıntıları konuşularak düğmeye basıldı. Bu toplantı trafiğinden bir hafta öncesiydi. Zafer kazanmış komutan edasıyla toplantı salonuna girdi. Üstelik bilerek toplantıya 15 dakika geç katılmıştı. Yardımcısının da odada olduğunu görünce çok sevinmişti. Seni çıyan dedi usulca. Genel müdür öyle bir sert baktı ki, anın tadını yaşayamadan yerine oturdu. Genel müdür konuyu hemen değiştirerek Hasan beye sordu:
- Hasan bey, üretim süreci değişiklik planı ne durumda!
Ben sana toplantıya geç gelmek nedir göstereceğim dercesine bir bakış attı.
- Beyefendi, malum biliyorsunuz, işçileri ikna etmekte zorlanıyoruz, o sarı kağıtlar yok mu, tüm planı bozuyor.
- Bu fabrika her ay 20 bin lira maaşı bu zorlukların üstesinden gel diye veriyor.
- Efendim, izin verirseniz bir planım var, onu anlatayım. Geçen cumartesi günü katıldığım bir düğünde vali beyle konuştum. Sarı kağıtlardan yana yaşadığımız sıkıntıları anlattım. O da beni bugün 11:00’de makamına davet etti. Planım, vali beyden bu sermaye ve vatan düşmanlarını susturmayı istemek olacaktır.
Genel müdürün bir anda suratı değişti. Hasan beye karşı bir sevgi yumağına dönüştü adeta.
- Hehh… işte! Bana böyle fikirlerle gelin, sorun çözücü olun. Hadi beyler toplantı bitmiştir, benim Hasan beyle önemli bir görüşmem var. Herkes işinin başına!
Hasan bey bu esnada yardımcısının gözünün içine bakıyor, şu işi bir çözeyim, sonra sıra sana gelecek bakışlarını fırlatıyordu.
10:30 civarı valilik kapısından içeri girerken, genel müdür tanıdık birini gördü. Vem İlaç’ın genel müdürü Osman’dı bu kişi. Selamlaştılar.
- Hayrola Osman Bey, ne işiniz var buralarda, dedi.
- Vali beyin yanından geliyorum, biraz bahsetti, bizdeki aynı bela sizde de varmış. Çözüm için yüksek yardımlarını istedim.
Genel müdür sözü fazla uzatmadı. Artık işleri kesin çözülecekti. Sadece onların başının ağrımadığını duyunca ferahladı. Vali odasında onları bekliyordu. Hemen içeri girdiler. Vali aceleciydi, söze girdi:
- Beyler hoş geldiniz, Hasan bey durumdan kısaca bahsetti. O sarı kâğıdı görünce ben anladım olayı. Bu konuda çok fazla şikayet var. Devlet bu işe el atacaktır, içiniz ferah olsun. Bir daha karşınıza çıkamayacak o zındıklar.
Genel müdür daha fazla eşelemedi konuyu. Havadan sudan genel konular hakkında konuşurlarken, konu memleket meselesine geldi. Vali bu anı bekliyordu.
- Arkadaşlar, memleketin, devletin her tarafını düşman sarmış. Adeta ülkeyi batırmaya çalışıyorlar. Devletin ekonomik durumu çok iyi değil. Sağ olsun, sizin gibi vatansever, hayırsever insanlar sayesinde bu devlet ayakta kalıyor.
Beş dakika sonra odadan çıktılar. Genel müdür kapıdan çıkar çıkmaz Hasan’a emirleri yağdırdı. Ben Amerika ile gerekli yazışmaları yapacağım, sen de git muhasebeden parayı çek, devletimiz ayakta kalsın.
Karaçam Kardeşler
Tekirdağ 1 Nolu F Tipi C-90