Covid-19 pandemisi son iki yıldır tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de temel sorun olmayı sürdürüyor. Sermayenin demir yumruğu AKP-MHP koalisyonu, en baştan pandemiyi hiçe sayarak, üretimin devam etmesinde tüm sömürücülere özgü bir ısrar gösterdi. Bu süreçte kapitalistlere teşvikler yağdırırken, bizleri fabrikalarda ölümle burun buruna çalışmak zorunda bıraktı. Bilim insanlarının pandeminin kontrol altına alınması konusundaki haykırışlarını duymazlıktan gelen sermaye iktidarı, hiçbir zaman tam kapanmayı hayata geçirmedi. Pandemi önlemlerini “maske-mesafe-hijyen” sınırlarında ele alarak, pandeminin tüm sorumluluğunu toplumun üzerine yıktı. Bu arada göstermelik bazı önlemlerle de kaş yapayım derken göz çıkardı. Örneğin 65 yaş üstü ve 18 yaş altı üretimin dışındaki kişileri eve hapsederek, onlara zindan hayatı yaşattı. Bir yandan işçi ve emekçileri açlığa terk etti, diğer yandan ise kapitalistlerin kâr ve ihracat rekorları kırmasına olanak sağladı. Tabiri caizse burjuvazinin sefil çıkarları uğruna, pandemi süreci adeta katliama dönüştü.
Temmuz ayından itibaren alınan kısmi önlemleri de rafa kaldıran AKP-MHP iktidarı, pandeminin artış hızına ve ortaya çıkan farklı varyantlara rağmen normalleşmede ısrar ediyor. Her gün ölen yüzlerce kişi birer rakamdan ibaret kalıyor ve bu durum toplumun geneline kanıksatılmaya çalıştırılıyor. Hiçbir önlem alınmadan yüz yüze eğitimin başlamasıyla mevcut tablonun gitgide daha da ağırlaşacağı aşikarken, sermaye iktidarı hala pandemi yokmuş gibi davranıyor. Bu tutumuyla o, önlenebilir ölümlere seyirci kalıyor, cinayet işliyor ve toplumsal kırıma yol açıyor.
Pandemiye karşı en etkili önlem aşı!
Geçmişte olduğu gibi bugün de salgın hastalıklara karşı en etkili silah aşıdır. Koronavirüs aşısının bulunması, insanlık için son derece umut verici olarak görülebilir fakat ellerindeki tüm maddi ve teknik olanaklara rağmen paraya kıyıp pandemiyi önlemeyenlerin, aşıya da devasa paraları insanlığın hayrı için yatırmaları beklenemezdi. Kapitalist şirketler insanlığı yıkıma uğratan korona pandemisinde de kârlarını düşündüler ve aşıda patenti kaldırmayarak, yoksul ülkelerde aşıya ulaşımı engellediler.
İnsanlığın acılarından ve sefaletinden kâr devşirmeye çalışan kapitalistler, aşıyı yüksek kazançlar elde etmenin aracına dönüştürdüler. Bu nedenle aşılar geçtiğimiz yıl kasım ayında kullanıma sokulmasına rağmen, yoksul ülkelerin işçi ve emekçileri aşıya ulaşmakta hala zorluk yaşıyor. Fikri mülkiyet hakları-patent hakkı gibi kâr odaklı neoliberal politikalar sürdüğü sürece insanlık pandemi karşısında yıkıma uğramaya devam edecektir. O nedenle aşıya erişimin önündeki tüm engellerin kaldırılması ve aşının ulaşılabilir olması gerekmektedir.
Ülkemizde aşı süreci ilk zamanlar kaplumbağa hızıyla ilerledi. Saray çevresi ve burjuvalar erken vakitte aşı olurken, bizler ancak son birkaç aydır aşıya ulaşabildik. Pandeminin başından itibaren şeffaf davranmayan, gerçekleri gizleyerek böylelikle toplumun algısını yönetmeye çalışan sermaye iktidarı, aşıda da aynı pratiği sergiledi. İktidar sözcülerinin süreç içerisinde birbirini tutmayan açıklamalar yapması ve özellikle aşı konusunda yalan yanlış ifadeler kullanması toplumda bir güvensizlik yaratmış oldu. Oluşan bu güvensizlik ortamında doğal olarak korona aşısına karşı toplumda bir tedirginlik baş gösterdi. Pandemiye karşı toplumsal bağışıklığın kazanılması için bilim insanlarının ifadesine göre toplumun %75- 80’inin tam aşılı olması gerekiyor. Fakat aşılanma oranına baktığımızda ne yazık ki bu oranın çok çok gerisindeyiz. Bu tablonun böyle olmasının arkasında bir yandan sermaye iktidarının süreci yanlış yönetmesi sonucunda ortaya çıkan tedirginlik ve korku hali, diğer yandan ise başta tarikat ve cemaatler olmak üzere azınlık bir kesimin bilim dışı açıklamalar yapması ve ortaya attıkları komplo teorileriyle toplumun bilincini bulandırması yatmaktadır.
Ortaya çıkan bu iki olgu yüzünden aşılamada maalesef istenilen düzeye ulaşılamamakta ve korona pandemisi de yayılmaya ve tehlike saçmaya devam etmektedir. Türk Tabipler Birliği (TTB) ve değerli bilim insanlarının açıklamalarını baz almayan ve onları sürecin dışında bırakan AKP-MHP iktidarı, salgın önlemlerini ve aynı zamanda aşılamayı gelinen yerde kendi haline bırakmıştır. Sadece Sağlık Bakanı’nın günlük attığı twitler dışında bir şey yapmayarak, tüm sorumluluğu aynı şekilde bireylere indirgemiştir.
Sermayenin çıkarları dışındaki her şeyi teferruat olarak gören AKP-MHP koalisyonunun, kapitalistlerin isteği doğrultusunda hareket ettiğini attığı her adımda görebilmekteyiz. Fabrikalara zorunlu PCR testi getirerek üretimin aksamamasını sağlamaya çalışması işçileri düşündüğü için değil, sermayenin kârını ve kazancını düşündüğü içindir. Ayrıca bazı yerlerde PCR testinin zorunlu kılınması görüntüyü kurtarmak için atılan adımdır ve bir karşılığı bulunmamaktadır. Aşıyı bireyin isteğine bıraktığını söyleyerek buradan demokrasi ve insan haklarına saygı gibi anlamlar çıkarması da tamamen ikiyüzlüce davranıştır ve hiçbir doğruluk payı yoktur. Gerçek şu ki tarikat ve cemaatlerin aşı karşısında yer alması, AKP iktidarının bu konuda tutuk davranmasına neden olmaktadır. Toplumu tedirgin eden sorunlara yeteri kadar açıklamalar getirilmemekte, insanları aşı konusunda ikna edici mekanizmalar ortaya konulmamaktadır. Üstüne üstlük AKP, kitle tabanını karşısına almamak için aşı karşıtlarının önünü açmaktadır. Zorlaşan çalışma ve yaşam koşullarını protesto etmek için yapılan işçi ve emekçi eylemlerini pandemi bahanesiyle yasaklayan rejim, pandemi kurallarını yok sayan aşı karşıtı eylemlerine izin verebilmiştir. Ayrıca İstanbul Maltepe’de aşı karşıtı mitinge izin vermeyen Kaymakamı, sonrasında sürgüne gönderen rejimin bu konuda nasıl bir zihniyete sahip olduğu da görülmektedir.
Yaşamak ve yaşatmak için aşı olalım!
Aşı olmak toplumsal bir sorumluluktur. Yaşam hakkına saygı duymanın bir gereğidir. Bizler sadece kendi sağlığımız değil, başkalarının sağlığından da sorumluyuz. Aşı olmaktan kaçınan birisi sadece kendi sağlığını değil, toplumun sağlığını da tehlikeye attığını unutmamalıdır. Dolayısıyla aşı olmak bir tercih değil, toplum sağlığı için gerekli ve vazgeçilmez bir uygulamadır. Aşı olmak bir haktır aynı zamanda. Ulaşılabilir, nitelikli ve ücretsiz aşı olma hakkımızı sonuna kadar savunmamız gerekmektedir.
Sermaye iktidarına olan güvensizliğimizi aşı olmama şeklinde dışa vurmamalıyız. Toplum sağlığını tehlikeye atan aşı karşıtlarının çabalarını boşa düşürmeli ve toplum sağlığı için en tehlikeli olan kapitalist sisteme karşı mücadeleyi büyütmeliyiz.
Tekstil İşçileri Birliği